KÜRESELLEŞEN DÜNYA
Küreselleşme:
Birçok konuda dünya genelinde bütünleşme,
entegrasyon (uyum) ve dayanışmanın artması anlamına gelir. Küreselleşme
hareketleri, yaklaşık olarak son 25 yılda ortaya çıkan ve hız kazanan
gelişmelerdir. Ancak küreselleşme ile birlikte dünyada kutuplaşmalar da
artmıştır. Küreselleşmenin etkisiyle dünyada bilimsel, teknolojik, sanatsal,
kültürel ve sportif gelişmeler daha hızlı ve ilgiyle takip edilmeye
başlanmıştır.
1. SSCB’NİN DAĞILMASI
1985 yılında Gorbaçov’un iktidarında Glasnost ve Perestroyka
ile başlayıp 6 yıl süren reformların ardından 1991 yılının sonunda SSCB resmen
dağılmıştır. Yani 1991 yılı dünya tarihi açısından bir dönüm noktasıdır. Bu
tarihten itibaren Asya ve Avrupa’nın siyasi haritası değişmiştir. 1917’de
temelleri atılan ve 1922’de kurulan SSCB’nin dağılması ve yerini Bağımsız
Devletler Topluluğuna (BDT) bırakması dönemin en önemli olaylarındandır.
Gorbaçov’un Glasnost ve Perestroyka Politikaları: Gorbaçov
batılı fikirlere açık biriydi ve soğuk savaş döneminin sona ermesini istiyordu.
1986 yılında Gorbaçov ile ABD Başkanı Ronald Reagan, bir araya gelerek
“Yıldızlar Savaşı” anlamına gelen nükleer silahların sınırlandırılmasına ait
bir yumuşamanın sinyalini vermişlerdir. Gorbaçov, ABD ve Batılı ülkelerle
sürdürülen Rus dış politikasını değiştirerek yumuşamaya ve işbirliğine dayalı
bir politika izlemeye başlamıştır.
Ayrıca Gorbaçov, Glasnost ve Perestroyka politikaları ile
Sovyet rejiminin ıslah edilmesini istiyordu. Sosyalist Bloğunun temellerini
sarsan Helsinki Nihai Senedi, Mart 1985’te iktidara gelen Gorbaçov’un ortaya
attığı Glasnost (Açıklık, şeffaflık) ve Perestroyka (Yeniden yapılanma) fikir
ve uygulamalarıyla birleşince SSCB’nin dağılması kaçınılmaz oldu. Bu
politikalara, demokratikleşmeye doğru değişim amacıyla uygulanmış fikir ve
ifade özgürlükleri de denilebilir. 1985’te başlayan bu politikalar devletin
dağılmasına kadar sürmüştür.
Doğu-Batı ilişkilerine bir yumuşama ve yakınlık getirmek
isteyen Helsinki Nihai Senedi’nin yürürlüğe girmesi, Doğu Avrupa’daki tüm SSCB
uydusu ülkelerde aydınları ve milliyetçileri harekete geçirmişti. Glasnost ve
Perestroyka politikalarıyla da ulusçuluk akımı ön plana çıkmış oldu. İnsan
hakları ve hürriyet hareketleri şeklinde başlayan gelişmeler zamanla SSCB’nin
iktidarına karşılık bağımsızlık mücadelesine dönüştü. Ancak bu bağımsızlık
mücadeleleri patlama şeklinde değil yavaş yavaş gelişti. Aslında devletin bu
politikalarda amacı gündem değiştirmekti.
Özellikle de Çernobil faciası sonrası yaşanan sorunun
ardından Sovyet toplumunda yeniden devlete ve yöneticilere karşı güven
duyulmasına aracı olmaktı.
Glasnost ve Perestroyka ilkelerinin uygulanmaya
konulmasından hemen sonra Baltık devletleri başta olmak üzere, bağımsızlık
ilanları başladı. Sonuçta 1917’de Bolşeviklerin kurduğu ve 1922’de SSCB adını
alan devlet 69 yıl sonra 1991’de dağıldı ve yıkıldı. SSCB dağıldıktan sonra
Rusya Federasyonu adını almış ve kendinden ayrılan ülkeleri tekrar bir çatı
altında toplamaya çalışmıştır. Bu doğrultuda Rusya Federasyonu öncülüğünde 12
ülkenin katılımıyla Bağımsız Devletler Topluluğu kurulmuştur.
Sonuç olarak; Sosyalist ekonominin, kapitalist ekonomi ile
yarışta geç kalması, komünist partinin baskıcı yönetimi, SSCB ekonomisine uzay
yarışının getirdiği ağır ekonomik yük, SSCB’nin dağılmasında etkili olan diğer
gelişmelerdir.
2. BAĞIMSIZ DEVLETLER TOPLULUĞU’NUN (BDT) KURULMASI
1975 yılında Helsinki Nihai Senedinin imzalanması, Doğu
Avrupa’da, Sovyet uydusu devletleri ve milliyetçileri harekete geçirmişti. Bu
gelişme Moskova’nın hegemonyasının sona ereceğini göstermişti.
Alma Ata Deklarasyonu: SSCB dağıldıktan sonra 21 Aralık
1991’de Kazakistan’ın Alma Ata şehrinde bir araya gelen Cumhuriyetler,
yaptıkları görüşmeden sonra yayınladıkları bir bildirge ile BDT’nin kurulduğunu
açıkladılar. Bu bildirgede, BDT’nin ortak bir siyasi ekonomik güce sahip
olduğu, uluslararası barışın korunması gerekliliği, üye ülkelerin birbirlerinin
topraklarına saygılı olacağı, özgürlüklerin ve insan haklarının korunacağı,
uluslararası hukuka göre hareket edileceği gibi konular kabul edilmiştir.
Bu durum SSCB’nin ve Sovyet modeli rejimin sonu oldu.
Parçalanan SSCB, 15 devlete ayrıldı. SSCB’nin dağılması sonucunda “Soğuk Savaş
Dönemi” tamamen sona ermiş oldu. Böylece Varşova Paktı ve COMECON da dağılmış,
iki kutuplu dünya düzeni yerini tek kutuplu dünya düzenine bırakmıştır. Bu
parçalanma XX. yy sonlarında ABD’nin tek süper güç olarak kalması sonucunu da
doğurmuştur.
BDT, SSCB’nin dağılmasının ardından, Rusya’nın eski etki
alanını yeniden kazanma amacının ağırlıklı hissedildiği 12 devletten oluşan
birliktir. Rusya’nın başını çektiği ve Beyaz Rusya ve Ukrayna’nın destek
verdiği BDT, 1991’de kurulmuştur. BDT’ye üye ülkeler sırasıyla şunlardır:
Azerbaycan, Beyaz Rusya, Ermenistan, Gürcistan, Kazakistan, Kırgızistan,
Moldova, Özbekistan, Tacikistan, Türkmenistan, Rusya Federasyonu ve
Ukrayna’dır.
Dağlık Karabağ Sorunu: Nüfusunun büyük çoğunluğu Türk olup,
Azerbaycan topraklarında yer alan Dağlık Karabağ’a, XX. yy başlarından itibaren
Rusya tarafından Ermeniler yerleştirilmiştir. Ermeniler bölgede hâkimiyet
kurmak isteyince çatışmalar çıkmış, bunun üzerine 1923’te SSCB bölgeye özerk
bölge statüsü vermiştir. 1985’ten sonra SSCB’deki iç çekişmelerden yararlanmak
isteyen Ermeniler, Dağlık Karabağ’ı kendilerine bağlamak istemişlerdir. Bu
istek Azeri Türklerinin tepkisine yol açmıştır.
Şubat 1988’de çoğunluğu Ermenilerden oluşan Karabağ
Parlamentosu’nun, Ermenistan’a katılma kararı alması, Ermenilerle, Azeriler
arasında önce çatışmaya sonra da savaşa neden olmuştur. 1990’da Moskova
Hükümeti yayınladığı bir kararname ile bölgede silahların teslim edilmesini
istemiş, ancak Azerilerden silahlar toplanırken, Ermeni Meclisi bu kararı kendi
topraklarında uygulamamıştır. Azerilerin tamamen silahsız kalması üzerine
Karabağ, Ermenistan tarafından işgal edilmiştir. Hocalı başta olmak üzere
birçok bölgede siviller katledilmiş, ya da göçe zorlanmıştır.
Bugün BM’nin ve
birçok uluslararası kuruluşun Ermenistan’a, Karabağ’daki işgali sona erdirerek
çekilmesi yönünde yaptıkları telkinlere rağmen işgal hala devam etmektedir.
Türkiye, 1992 yılında taraflar arasında çatışmalara son vermek için Karabağ’ı
alan Ermenistan’a karşılık, Nahçıvan koridorunun Azerbaycan’a verilmesini
teklif etmiştir. Hatta Türkiye, Ermeni saldırılarına karşılık barışı sağlamak
için askeri tedbirlere başvuracağını belirtmiştir. Ancak Azerbaycan’da yaşanan
bir darbe ile Ebulfeyz Elçi Bey’in görevden alınması yüzünden bu girişim
gerçekleşememiştir.
3. BALKANLARDAKİ GELİŞMELER VE TÜRKİYE
Türk dış politikasında Balkanların özel bir yeri vardır.
Çünkü Balkanlarda 2 milyonu aşkın bir Türk nüfusu vardır. Türkiye eski
Yugoslavya’nın dağılmasıyla yaşanan gelişmeleri yakından takip etmiş, buradaki
durumu kaygıyla karşılamıştır. Türkiye, bölgede Sırpların katliam ve
soykırımına sessiz kalmamış, AGİK ve BM’den bu saldırıların önüne geçilmesini
istemiştir. Fakat Sırp saldırıları önlenememiştir.
Kosova Barış Gücü: 29 Şubat 1992 yılında yapılan referandum
sonucu Bosna Hersek’in bağımsızlığı kabul edilmiştir. Cumhurbaşkanı olan Aliya
İzzet Begoviç, 1 Mart 1992 günü bağımsızlığını ilan etmiştir. Bu gelişme
üzerine Saraybosna’da çatışmalar başlamıştır. Nazi soykırımından sonra 20. yy
yaşanan en büyük vahşet Bosna Hersek’te yaşanmıştır.
Yaşanan bu insanlık dışı soykırım sonucu AT ve BM,
Sırbistan’a bir ambargo uygulamış ancak bu girişimler Sırpların saldırılarını
önleyememiştir. BM, etnik temizliğin derhal durdurulmasını isteyen bir karar
kabul etmiştir. Ancak bu önlemler bir sonuç getirmeyince ABD, 1993’te Bosna
Hersek’e havadan yardım etme kararı almıştır. Türkiye, bu yardım operasyonuna
katılan ilk ülke olmuştur. ABD’nin etkisiyle ateşkes ilan edilmiş ve Sırplar
geri çekilmiştir.
ABD’de imzalanan Dayton Antlaşması ile Bosna Savaşı sona
ermiştir.
1995’te Paris’te imzalanan Dayton Antlaşması ile Bosna
Hersek Devleti’nin temelleri atılmıştır. Bu antlaşma Bosna’daki askeri
operasyonları NATO’nun emrine vermiştir. Bu amaçla NATO, Barışı Uygulama
Gücü’nü (IFOR) kurmuştur. Türkiye de IFOR birliğine asker göndererek destek
vermiştir.
Mavi Kelebeğin İzinde: Yugoslavya’nın dağılmasından sonra
Bosna ve Kosova’nın birçok bölgesinde kelebek nüfusunda ciddi bir artış olmuş,
bu durum bölgeyi inceleyen uzmanların dikkatini çekmiştir. Yapılan araştırmalar
sonucunda bitki örtüsünün değişmesinden değil, yerlerin altında bulunan toplu
mezarların üzerinde açılan çiçeklere konan kelebeklere ulaşılmıştır. Bu
çiçeklere “ölüm çiçekleri” denilmiştir. Bu inceleme ve araştırma sonucunda
yaklaşık 300 toplu mezar bulunmuştur.
4. AET’DEN AVRUPA BİRLİĞİ’NE
AB’nin temelleri, 1951 yılında Almanya ve Fransa’nın
öncülüğünü yaptığı 6 ülkenin katılımıyla oluşturulan “Avrupa Kömür ve Çelik
Topluluğuna” ve 1957 Roma Antlaşmasına dayanmaktadır. Yani Avrupa’da birlik
kurma düşüncesi ilk olarak Avrupa Kömür ve Çelik Birliği ile başlamıştır.
Yine 1957 yılında İtalya’nın Roma kentinde Avrupa nükleer
enerji topluluğunu kurulmuştur. Aynı tarihte Avrupa Birliğine giren ülkeler
Avrupa Ekonomi Topluluğu olan AET’nin kuruluşunu sağlayan Roma Antlaşmasını
imzaladılar. Daha sonra da 1967’de Bürüksel Antlaşması ile bir araya gelen
Avrupalı devletler Avrupa Topluluğunu (AT) kurdular. 1993’te topluluğa
katılmaya aday ülkelere Kopenhag Kriterleri getirilmiştir. Avrupa Birliği ya da
kısaca AB, 27 ülkeden oluşan ve toprakları büyük ölçüde Avrupa kıtasında
bulunan siyasi ve ekonomik bir örgütlenmedir.
Uyarı: Türkiye’nin en kısa kara sınırı, özerk bir cumhuriyet
olan Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’yledir. Uyarı: Türkiye, dünya barışına destek vermek amacıyla; Bosna
dışında SOMALİ, AFGANİSTAN, KOSOVA, ARNAVUTLUK, LÜBNAN gibi yerlere BM
bünyesinde Barış Gücüne askeri destek vermiştir.
1993 yılında Maastricht Antlaşması (Bu antlaşmada ilk kez AB
terimi kullanılmıştır.) olarak da bilenen Avrupa Birliği antlaşmasının
imzalanması sonucu var olan “Avrupa Ekonomik Topluluğuna” yeni görev ve
sorumluluk alanları yüklenmiştir (Ekonomik ve parasal birlik, ortak dış işleri
ve güvenlik politikası, adalet ve iç işlerinde iş birliği gibi…). Böylece,
AB’nin 3 temel direği oluşturulmuştur. AET yerini AB’ye bırakmıştır. AB,
yaklaşık 500 milyonluk nüfusa sahiptir.
Birliğe üye ülkelerin 15’i Euro adıyla anılan ortak para
birimini kullanmaya başlamışlardır (Maastricht Antlaşması ile tek para birimine
geçilmiştir). Avrupa Birliğine katılmak isteyen bir ülke 1993 yılında
yayımlanan Kopenhag Kriterlerini tümüyle sağlamak zorundadır. Bu kriterler,
topluluğa katılmaya aday ülkelere uygulanmaktadır.
Avrupa Birliğinin, bir bayrağı, marşı ve ulusal bayramı
vardır. Bayrağı gök mavisi zemin üzerine 12 yıldızdan oluşur. Bu yıldızlar,
birliğinin oluşumunda etkili olan ülkeleri simgeler. Marşı, Beethoven’in 9.
senfonisinin “neşeye övgü” bölümünden alınmıştır. Birleşik Avrupa’nın
temellerinin atıldığı 9 Mayıs ise AB’nin ulusal bayramıdır. Avrupa Birliğine
üye ülkeler, 2002 yılından itibaren Euro adında ortak para birimini
kullanmaktadırlar.
AB, tüm üye ülkelerini dünya ticaret örgütünde, G8
zirvelerinde, BM toplantılarında temsil ederek, üyelerinin dış politikalarında
da rol oynamaktadır. AB’nin 27 üyesinden 21’i NATO’nun da üyesidir.
Avrupa Birliğine katılmayı reddeden ülkeler ise şunlardır:
İsviçre, İzlanda, Lihtenştayn ve Norveç
5. AVRUPA BİRLİĞİ’NİN GEÇİRDİĞİ AŞAMALAR
Avrupa Kömür Çelik Topluluğu (1951)
Avrupa Savunma Topluluğu (1952)
Roma Antlaşması (1957) Böylece Avrupa Ekonomik birliğine
adım atılmıştır.
Schengen Antlaşması (1985) Böylece üye ülkeler arasında
pasaport kaldırılmıştır.
Maastrich Antlaşması (1992) AB için gerekli hukuki ve idari
yapıya sahip olunması karalaştırıldı. Bu antlaşma ile birlik, AB adını
almıştır.
Kopenhag Kriterleri (1993) Siyasi, Hukuksal, Ekonomik uyum
kurallarıdır.
Amsterdam Antlaşması (1997) Demokrasi ve diplomaside
iyileştirilmeler yapma gereği
Nice Antlaşması (2001) Birliğin Doğu Avrupa’ya yönelik
genişlemesine yeni vizyonlar kazandırmak amaç edinilmiştir.
6. TÜRKİYE’NİN AB SÜRECİ
Türkiye, 1959’da AET’ye üyelik için müracaat
etmiştir.1963’te ise Türkiye-AET Ortaklık Antlaşması yapılmıştır (1963 Ankara
Antlaşması). Bu Antlaşma ekonomik işbirliğini öngörse de doğrudan bir gümrük
antlaşması değildi.
Türkiye, AET’ye tam üyelik için 14 Nisan 1987’de başvuruda
bulundu (1980 Darbesi geçiş aşamasını uzatsa da 1987’de Başbakan Turgut Özal
döneminde, AT’ye tam üyelik konusunda bir kez daha başvuruldu). Türkiye 1 Ocak
1996’dan itibaren Gümrük Birliği uygulamasını başlattı (Gümrük Birliği,
malların serbest dolaşımı sırasında vergilerin kaldırılmasıyla ilgilidir).
10 Aralık 1999’da Helsinki zirvesinde Türkiye’nin tam üyelik
için adaylığı kabul edildi: 1997’deki Lüksemburg zirvesinde, Türkiye’nin adının
tam üye aday ülkeler arasında gösterilmemesi üzerine Türkiye, AB ile
siyasi iletişimi kesme kararı aldı. 1999 Helsinki zirvesinde tutumunu
değiştiren AB Konseyi, Türkiye’nin adaylığını teyit etti. Ancak AB’deki bazı
ülkeler Türkiye’nin tam üyeliği yerine, imtiyazlı ortaklık olması gerektiğini
belirttikleri bir yaklaşım içine girdiler.
Türkiye, 17 Aralık 2004’te AB’ye tam üyelik için müzakere
tarihi aldı. 3 Ekim 2005’ten itibaren Türkiye’nin, AB’ye girmesi için
müzakerelere devam edilmektedir. Hazırlık amacını taşıyan bir görüşme süreci
yaşanmaktadır. Ancak bu durum belirsizliklerle dolu bir seyir izlemektedir.
7. AVRUPA PARLAMENTOSU ve KONSEYİ
Avrupa Birliği içerisinde; Avrupa Parlamentosu, Avrupa
Konseyi, Avrupa Komisyonu ve Adalet Divanı da vardır.
Avrupa Birliği organları arasında yer alan Avrupa
Parlamentosu, yasama organının bir yarısını oluşturur. Avrupa Parlamentosu üye
ülkelerde yapılan seçimler sonucunda belirlenen üyelerden (785 üyeden) oluşur.
Parlamento birçok önemli alanda yönetmelikler ve yönergeler çıkartır. Üye
ülkeler; parlamentoya nüfusları oranında milletvekili gönderirler.
Uyarı: Türkiye ile AB arasındaki ilişkilerin kesilmesinde
1960 ve 1980 Darbeleri etkili olmuştur. Türkiye’nin AB üyelik süreci içinde
Türkiye’de Avrupa’ya uygun yenilikler yapılmıştır: Anayasal değişiklikler, idam
cezasının kaldırılması, DGM’ye son verilmesi, siyasi partilerin kapatılmasının
zorlaştırılması, 8 yıllık kesintisiz eğitim, ekonomide özelleştirme vb. gibi…
AB Konseyi ise, üye devlet ve hükümet başkanlarının katılımıyla
yılda en az iki kere toplanır. Konseyin merkezi Brüksel’dir. Konsey, büyük önem
taşıyan bazı kararlarda parlamentonun onayını almak zorundadır. Konsey,
birliğin yasama ve karar alma organıdır. AB’yi yöneten ve dış politikasını
belirleyen organdır.
8. TİKA’NIN KURULUŞU VE AMACI (1992)
TİKA, Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı’dır. Bakanlar Kurulu
kararıyla 1992 yılında Dış işleri Bakanlığı’na bağlı olarak kurulmuştur. TİKA,
başta Türk dilinin konuşulduğu ülkeler ve Türkiye’ye komşu ülkeler olmak üzere,
gelişme yolundaki ülkelerin kalkınmalarına yardımcı olmak, bu ülkelerle
ekonomik, ticari, teknik, sosyal ve kültürel alanlarda projeler ve programlar
yaparak işbirliğini geliştirmek amacıyla kurulmuştur.
Ayrıca ortak tarih ve
kültür yapılarını korumak ve Türkçeyi yaygınlaştırmak da önemli amaçları
arasındadır.
1992’den beri faaliyette olan TİKA, eğitim ve kültür
alanlarındaki işbirliği programlarının yurt dışındaki Türk kültür merkezlerince
yürütülmesini sağlar. Özellikle Orta Asya ve Orta Doğudaki Türk unsurlarla
bağlantılar kurmuştur. Ahmet Yesevi Türbesinin restorasyonu, Göktürk Kağanlığı
Hazinelerinin bulunmasını, Orhun Kitabelerinin restorasyonu çalışmalarını
yapmıştır.
9. AKKA( Avrupa Konveksiyonel Kuvvetler Ant.)
1990’da Paris’te, Varşova Paktı ve NATO üyesi ülkeler
arasında yapılan ortak deklarasyondur. AKKA, “Avrupa Konveksiyonel Silahların
İndirimi” konusunda bir antlaşmadır. Silahsızlanma alanında kaydedilen önemli
bir gelişmedir. Dünya barışına katkı sağlamayı düşünen Türkiye de AKKA’ya taraf
bir devlettir.
10. KARADENİZ EKONOMİK İŞBİRLİĞİ TEŞKİLATI (KEİT)
1990 yılında Türkiye’nin girişimiyle “Karadeniz Ekonomik
İşbirliği Toplantısı” yapılmıştır. Bu toplantıda Karadeniz havzasını barış,
refah ve istikrar bölgesine dönüştürmek amaçlanmıştır.
11. TÜBA (Türkiye Bilimler Akademisi)
Başbakanlığa bağlı olarak kurulan bir kuruluş olup bilimsel,
idari ve mali özerkliğe sahiptir. 1994 yılında çalışmalara başlayan bu akademi,
gençleri bilim ve araştırmaya sevk etmeye ve bilim insanları yetişmesini
sağlamaya çalışmaktadır. TÜBA, TÜBİTAK’tan sonra kurulan bir bilim
akademisidir.
12. TÜRKSOY PROJESİ
Türkiye, 1993 yılında Türk Kültür ve Sanatları Ortak
Yönetimi (Türksoy) projesini geliştirmiştir. Bu projenin amacı Türkçe konuşan
ülkeler ve topluluklar arasında kültürel ilişkilerin geliştirilmesidir.
13. GAP
Dicle ve Fırat nehirleri üzerine yapılmış baraj ve
hidroelektrik santralleri ile birçok alanda sürdürülebilir bir kalkınma
programıdır. GAP 1,7 milyon hektar bir tarım alanını sulayacak dev bir
projedir. GAP projesi kapsamında dünyanın 5. büyük barajı olan Atatürk Barajı
yapılmıştır.
14. MAVİ AKIM
Türkiye ile Rusya arasında 1997 yılında 25 yıl geçerli
olacak “Mavi Akım Projesi Antlaşması” imzalanmıştır. Böylece Rusya’dan,
Türkiye’ye doğalgaz nakletmek için 2005’te mavi akım hattı açılmıştır.
Karadeniz geçişli bu büyük boru hattından Türkiye’ye önemli miktarda doğalgaz
gelmektedir.
15. TÜRKİYE’DE KÜLTÜREL GELİŞİM
Beyaz Cam (Türkiye’de ilk TV yayını):
İTÜ’nün televizyon
deneme yayınlarıyla 1952 Nisan ayında Türkiye’de ilk TV yayını başlamıştır.
İTÜ’nün yayınları, ilk resmi radyo ve televizyon kurumu olan TRT’nin 31 Ocak
1968 Çarşamba akşamı yayın hayatına başlamasına kadar sürmüştür. 1970’lerde
siyah-beyaz tek kanallı televizyon yaygınlaşmıştır.
Renkli Cam:
Kamuya açık ilk renkli TV yayını 31 Aralık
1981’de TRT tarafından yılbaşı gecesi yapıldı. Türkiye, renkli yayına tamamen
1984’te geçti. Tek kanallı yayın dönemi 1986’da ikinci kanalın açılmasıyla sona
erdi. 1990’lı yıllarda ise özel TV kanalları yaygınlaşmaya başladı. 1993’te
Anayasada yapılan değişiklikle özel TV- Radyo yayıncılığı serbest bırakıldı.
Buna paralel olarak RTÜK kuruldu.
Türkiye’den Dışarıya Göç:
1923–25 döneminde Yunanistan ve
Türkiye arasında nüfus değişimi yaşandı. 1925–60 döneminde Türkiye’den yurt
dışına yönelen göç ağırlıklı olarak gayri Müslimlerden oldu. (Özellikle 2.
Dünya savaşı sırasında Varlık Vergisi uygulamasından ve İsrail’in kurulmasından
dolayı.) 1960’ların başı ve 1970’lerin sonları ise işçi göçü dönemidir
(Özellikle Almanya, Avusturya, Hollanda, Belçika, Fransa ve İsveç ülkelerine).
Dışarıdan Türkiye’ye Göç:
Türkiye’ye göçün 1. Dönemi 1923–45
“Ulusal İnşa” olarak adlandırılır. Çünkü sınırlarımız dışında kalmış
insanlarımız Anayurt’a gelmişlerdir. Bunun en önemli nedeni yaşadıkları ülkelerdeki
çatışmalar ve anlaşmazlıklardır. 2. dönem ise Bulgaristan’dan Türkiye’ye
1945–89 yılları arasında aralıklarla yapılan göçlerdir.
Uyarı: Batı Avrupa’da, 1995 yılı rakamlarına göre Türk
nüfusu 3 milyondur. Günümüzde Avrupa’ya göç oldukça azalmıştır.
16. KÜRESELLEŞEN DÜNYA’DA MEYDANA GELEN ÇEŞİTLİ SORUNLAR
Terör:
İnsanları yıldırmak, sindirmek yoluyla onlara belli
düşünce ve davranışları benimsetmek için zor kullanma ya da tehdit etme
eylemidir. Yıkıcı ve bölücü unsurlardan oluşmaktadır. Bu nedenle dünya
genelinde sorun olan şiddet ve teröre karşı önlem almaya yönelik ulusal ve
uluslararası çalışmalar yapılmaktadır. BM Antlaşmasının 1. maddesinde
“Uluslararası Barışı ve Güvenliği sağlamak” BM’nin amaçlarından biri olarak
ifade edilmektedir.
Ancak dünyada birçok ülke düşman olarak gördüğü ülkelerdeki
terör hareketlerine destek vermektedir. Bu nedenle terörle mücadelede dünya
genelinde tam bir başarıdan söz edilememektedir. Ne var ki Fransa gibi bir
ülkenin Ermeni terör örgütü ASALA’nın faaliyetlerini desteklemesi, Avrupa’daki
pek çok ülkenin PKK’yı desteklemesi, ABD’nin Orta Doğudaki terör hareketlerinde
Arapları kınarken, İsrail’i görmezden gelerek çifte standart uygulaması terörü
engelleme umutlarını olumsuz etkilemiştir.
ISAF (Uluslararası Güvenlik Destek Gücü):
11 Eylül
Saldırılarından sonra Afganistan’dan uzaklaştırılan Taliban yönetiminin yerine
BM Güvenlik Konseyi ISAF’ı kurmuştur. Türkiye, ISAF’ın komutanlığını uzun süre
sürdürmüştür.
Küresel Isınma:
İnsan faaliyetleri sonucu atmosfere salınan
karbondioksit ve metan gazların doğal yapıyı bozmasıyla sera etkisi yaratması
(güneş ışınlarının atmosferde tutulmasına) sonucunda dünya yüzeyinde
sıcaklıkların artmasına küresel ısınma denir. Kömür, petrol, fuel gibi fosil
yakıtlarından oluşan karbondioksit gazı atmosferdeki doğal örtüyü (su buharı ve
karbondioksiti) etkileyerek yeryüzüne yansıyan güneş ışınlarının daha fazla
atmosferde tutulmasına, yeryüzünün daha fazla ısınmasına yol açmaktadır. Bu
etkiye sera etkisi denilir.
Açlık ve Yoksulluk:
Dünyayı bekleyen önemli sorunlardan biri
de açlıktır. Dünyada her yıl 11 milyon kişinin açlıktan veya yetersiz beslenme
yüzünden öldüğü tahmin edilmektedir. 300 milyonu çocuk olmak üzere, 800 milyon
açlığa maruz insanın 203 milyonu Güney Afrika’da, 519 milyonu Asya ve
Pasifik’te, 53 milyonu Latin Amerika ve Karayiplerde, 33 milyonu ise Yakın Doğu
ve Kuzey Afrika’da yaşamaktadır.
Çevre Kirliği:
Çeşitli kaynaklardan çıkan katı, sıvı ve gaz
halindeki maddelerin hava, su ve toprakta yüksek oranda birikmesi çevre
kirliliğine neden olmaktadır.
Çernobil Nükleer Reaktör Kazası:
20. yy. en büyük nükleer
kazasıdır. Nükleer enerjinin dünyaya verdiği zararın en somut örneği 1986
yılında Çernobil nükleer santralindeki patlamadır. 26 Nisan 1986 tarihinde
Ukrayna’nın Kiev kenti yakınlarındaki Çernobil Nükleer Güç Reaktörü’nde meydana
gelen patlama sonrasında atmosfere büyük miktarda radyasyonun salındığı
kazadır. Çernobil patlaması sonucunda yaşanan sızıntı 3 milyon insanı
radyasyona maruz bırakmış, radyasyon Karadeniz havzasını tehdit etmiştir.
Salgın ve Bulaşıcı Hastalıklar:
Salgın ve bulaşıcı
hastalıklar son yıllarda artmakta ve çeşitlenmektedir. Son 25 yılda dünyada
birçok salgın hastalık ortaya çıkmıştır: AIDS, Kırım Kongo Kanamalı hastalığı,
Kuş gribi, Domuz gribi (H1 N1 virüsü) gibi.
WHO (Dünya Sağlık Örgütü):
WHO’nun kurulmasına 1945 yılında
ABD’nin San Francisco kentinde toplanan BM Konferansı’nda karar verilmiştir. Bu
kuruluşun amacı insan ve toplum sağlığıyla ilgili uluslararası çalışmalar
yapmaktır.
Kyoto Protokolü:
Kyoto Protokolü, küresel ısınma ve iklim
değişiklikleri konusunda mücadele etmeye yönelik uluslararası tek çevre
antlaşmasıdır. BM, “İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi” içinde imzalanmıştır
(Japonya 1997). 1997’de imzalanıp, 2005’te yürürlüğe giren bu protokolün temel
amacı 6 milyarı aşan dünya nüfusunda karbondioksit ve sera etkisine neden olan
gazların salınımını en aza indirmektir. Pahalı yatırımlar gerektiren bu projeye
sahip çıkılması dünyanın geleceği açısından yaşamsal önem taşımaktadır.
Protokolü kabul eden ülkeler karbondioksit ve sera etkisine
neden olan diğer 5 gazın salınımını azaltmaya söz vermişlerdir. Protokol,
ülkelerin atmosfere saldıkları karbon miktarını 1990 yılındaki düzeylere
düşürmelerini gerekli kılmaktadır. Bu sözleşmeye 84 ülke imza koymasına rağmen
resmi imza veren ülke sayısı 35’i geçmemektedir. 177 ülke ve AB’nin taraf
olduğu Kyoto Protokolü, 6 Şubat 2009 tarihinde TBMM tarafından görüşülerek
imzalanmıştır. Böylece Türkiye de protokol gereklerini yerine getirmeyi kabul
etmiştir. Kyoto Protokolü şu anda yeryüzündeki 160 ülkeyi ve sera gazı
salınımlarının %55’inden fazlasını kapsamaktadır. Ancak Kyoto Protokolü ile
devreye girecek olan önlemler pahalı yatırımlar gerektirmektedir.
Uyarı: AGİT (Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı), BAB
(Batı Avrupa Birliği), NATO gibi teşkilatların hepsi teröre karşı ortak
mücadeleye dönük ilkelere sahiptir.
Küresel ısınmanın halk ve toplum düzeyinde yeterince ciddiye
alınmaması ve Kyoto Protokolü antlaşmasının hiçbir bağlayıcılığının olmaması
nedeniyle bugüne kadar atmosfere salınan gaz oranlarında düşüş yaşanmamıştır.
Bu konuda sadece çevreci örgütlerin duyarlı davranması bir sonuç vermemekte ve
başta ABD olmak üzere gelişmiş ülkeler, antlaşmaya imza koymayarak bu konuda
sorumlu davranış göstermemektedirler.
Sonuç olarak; içinde bulunduğumuz yüzyıl birçok teknolojik
imkânları insanların hizmetine sunarken bir yandan da insanlığın ortak malı
olan çevreden geri getirilmesi zor olan varlıkları da alıp götürmektedir. Hızlı
nüfus artışı, buna bağlı olarak beslenme, enerji, eğitim, çarpık kentleşme,
sağlıksız sanayileşme, azalan ve tükenen canlı türleri, artan kirlilik ve iklim
değişiklikleri dünyamızın en önemli iç sorunlarını oluşturmaktadır. Doğayı
kirleten en önemli unsur ise insandır. Normal şartlarda kendini temizleyen
doğa, artık aşırı kirlenmekte ve kendini yenilemekte zorlanmaktadır.
17. KÜRESELLEŞEN DÜNYADA, TÜRKİYE’DE YAŞANAN SORUNLAR ve
GELİŞMELER
Türkiye’nin en önemli sorunlarının başında 1960’lı yıllardan
itibaren süregelen terör hareketleri yer almaktadır. 61 Anayasası’nın getirdiği
özgürlükler ortamında masum öğrenci istekleri biçiminde başlayan hareketler,
1970’li yıllarda işçileri de etkilemiş ve zaman içinde terör, tüm toplumu
tehdit eder hale gelmiştir. 1970’lerin ortalarında etnik ayrılık talepleri başlamış
ve sonrasında PKK ortaya çıkmıştır. Böylece faili bilinmeyen cinayetler
1977’den sonra artmıştır. Bu dönem 12 Eylül Askeri Darbesi ile noktalanmıştır.
Ancak 1980’li yıllarda demokrasiye tekrar geçilmesi, yasa
dışı örgütleri tekrar harekete geçirmiş ve bu örgütler şiddetle eğitim
kurumlarını işlemez hale getirmişlerdir. Ayrıca basın üyelerini de hedef alarak
kargaşa ortamı yaratmaya çalışmışlardır.
Türkiye’nin diğer bir önemli sorunu 17 Ağustos 1999’da tüm
ülkeyi yasa boğan depremdir. Bu depremin doğurduğu toplumsal ve ekonomik
sorunların etkileri hala sürmektedir. Bu arada, deprem sonrası ekonomik
sorunları en aza indirmek için zorunlu deprem sigortası (DASK) getirilmiştir.
Bu dönemde, eğitim de Türkiye’nin önemli sorunlarından
biridir. Toplumsal barışın ve huzurun en önemli araçlarından biri eğitimdir.
Oysa insanların eğitim seviyesi yükseldikçe sıkıntıların çoğu kendiliğinden
çözümlenecektir. Bu nedenle devlet ve özel kuruluşlar eğitim alanındaki
çalışmalara öncelik vermelidir.
Son yıllarda Türkiye’de “Haydi Kızlar Okula, Temel Eğitim
Programı, Eğitime %100 destek projesi” ile eğitime önem verilmeye başlanmıştır.
1998’den itibaren Türkiye’de 8 yıllık kesintisiz eğitime, 2012 yılından sonra
12 yıllık kesintisiz eğitime geçildi.
Türk Kızılayı, 1868 yılında Hilal-i Ahmer (Osmanlı yaralı ve
hasta askerlere yardım cemiyeti) adıyla kurulmuştur. İmkânları ölçüsünde,
yaşanan doğal afet ve savaşlarda çeşitli ülkelere yardım yapmıştır. Türk
Kızılayı hem ülkemizdeki hem de dünyadaki sorunların çözümüne katkılar yapmaktadır.
2004 yılında Güney Asya’daki Tusunami felaketine yardım göndermiş, 2005 yılında
Pakistan’da yaşanan deprem felaketinde Pakistan halkına yardım etmiştir.
Türkiye’de, Çalışma Bakanlığı, İş Bulma Kurumu ve İşçi
Sigortaları Kurumu 1946 yılından itibaren kurulmuştur. 1947’de Sendikalar
Kanunu çıkartılmıştır. DİSK, KESK, MEMUR-SEN önemli sendikalar arasında yer
alır.
Türkiye’de 1 Mayıs, 1976’dan itibaren İşçi Bayramı olarak
kutlanmaktadır ve günümüzde yapılan düzenlemeyle 1 Mayıs, resmi tatil olmuştur.
1982 Anayasası’nı daha demokratik hale getirmek için
anayasanın bazı maddeleri değiştirilmiştir. Buna göre seçmen yaşı 18’e, seçilme
yaşı 25’e indirilmiştir. Siyasi partilerin kapatılması ise zorlaştırılmıştır.
2003 yılında Türkiye, Eurovision şarkı yarışmasında Sertap
Erener ile birinciliği kazanmıştır.
Türkiye, 2002 yılında Kore’deki Dünya Kupasında dünya
üçüncüsü olmayı başarmıştır.
Türkiye, 2008 Avrupa futbol Şampiyonasında yarı finale kadar
yükselmiştir.
Edebiyat alanında Türkiye, Orhan Pamuk’la “Dünya Nobel
Edebiyat ödülünü” kazanmıştır.
1996 yılında dünyada “Dolly” adlı koyun kopyalanırken,
2007’de Türkiye, “Oyalı” adlı koyunu kopyalamıştır.
1996 yılında Kardak kayalıkları yüzünden Türkiye ile
Yunanistan savaşın eşiğine gelmiştir.
Uyarı: Doğal çevrenin korunması amacıyla 1972 yılında
Birleşmiş Milletler Çevre Konferansı toplanmıştır.
5 Haziran günü ise bütün
dünyada “Dünya Çevre Günü” olarak kutlanmaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder