I.
DEVLET YÖNETİMİ
Ø Osmanlı Devleti, cihat ve fetih anlayışı
içerisinde kurulan Türk - İslam devletleri içerisinde en güçlü ve
en uzun ömürlü olanıdır.
Ø Osmanlı devlet
anlayışının kökeni eski Türk gelenekleri, İslam hukuku ve
hakim olunan topraklardaki devlet anlayışlarına dayanır.
Ø Osmanlı’da “Devlet hükümdar
ailesinin ortak malıdır” anlayışı vardır. Bu anlayış hanedanın erkek
çocuklarına tahta çıkma imkânı sağlamış, bu da taht kavgalarına neden
olmuştur.
Ø Saltanat babadan oğula geçmekle beraber
belirgin bir veraset sistemi görülmemektedir.
Ø I. Murat bu anlayışı
değiştirmiş “Ülke hanedanın değil yalnızca hükümdar ve oğullarına
aittir.” anlayışını getirmiştir. Amaç; merkezi otoriteyi
güçlendirmek ve taht kavgalarını önlemektir.
Ø Fatih Sultan Mehmet, Kanunname-i
Ali Osman’ı (Fatih Kanunnamesi) hazırlayarak veraset sistemini yazılı
yasalar haline getirdi. Bu yasalarla merkezi otoritenin korunması için kardeş
katline izin verilmiştir.
Ø Bu sistem I. Ahmet (1603 -
1617) Dönemi’nde “hanedanın en yaşlı ve akıllısının başa geçmesi”
şeklinde değiştirildi (Ekber-i Erşed). Bu değişiklikle taht
kavgalarını önlemek amaçlanmıştır (olumlu sonuç). Ancak bu uygulama şehzadeler
arasındaki rekabet duygusunu ortadan kaldırması bakımından olumsuz
sonuçlar doğurmuştur.
Ø III.
Mehmet Dönemi’nde
“şehzadelerin sancağa gönderilmesi” uygulamasına son verilmiş ve “Kafes
usulü” getirilmiştir. Bu durum şehzadelerin yönetim deneyiminden
yoksun şekilde tahta çıkmalarına neden olmuştur.
Ø Kuruluş ve Yükseliş
Dönemi padişahları sancak sistemine göre yetişmişlerdi. Şehzadeler
(padişahın erkek çocuklarına verilen isim), Lalalarla birlikte
sancaklara yönetim tecrübesi kazanmaları için gönderilirdi. Sancağa ilk
çıkan I. Murat, son çıkan III. Mehmet’tir. Sancağa
çıkmadan tahta oturan ilk Osmanlı padişahı I. Ahmet’tir.
Ø Osmanlı’da yönetim
padişahın mutlak otoritesinde toplanırdı yani yönetim mutlak monarşiydi.
Ø Yavuz’un Mısır
Seferi sonucunda Halifeliğin Osmanlı’ya geçmesi ile yönetim “Mutlak
Teokrasi”ye dönüştü.
Ø Devletin
mutlak yöneticisi olan padişah ilk bakışta sonsuz yetkilere sahipmiş gibi
görünse de uygulamaları; gelenek – görenek, hukuk kuralları ve Divan
kararlarıyla sınırlandırılmıştır.
NOT-1:
Osmanlı padişahları ilk defa “1839 Tanzimat Fermanı”
ile birlikte mutlak egemenlik anlayışından kendi isteği ile vazgeçmiş
ve “Kanun Üstünlüğü”nü ilk kez kabul
etmiştir. 1876 I. Meşrutiyet (Kanun-i Esasi) ile birlikte anayasal yönetime ve
parlamenter sisteme geçilmiştir.
NOT-2: 1908’de II. Meşrutiyetin
ilanı ile birlikte padişahın yetkilerine az da olsa sınırlamalar getirildi ve
meclisin yetkileri arttırıldı.
Ø Osmanlı
padişahları Bey, Han, Sultan, Hakan, Hükümdar, Kağan, İstanbul’un
fethinden sonra İmparator; Mısır’ın fethinden sonra da Halife
unvanlarını kullanmışlardır. Ayrıca Gazi, Hüdavendigar, Hünkar gibi
unvanlar da kullanılmıştır.
NOT:
Osmanlı’da
“Sultan” unvanını ilk defa kullanan padişah, I.
Murat’tır.
Ø Hükümdarlık
Sembolleri; hutbe, sikke (para), davul (nevbet), sancak, hilat (giysi), çetr
(saltanat şemsiyesi), tuğ, tuğra, kılıç alayı, otağ ve tahttır.
§ Merkez
Teşkilatı
Ø Merkez teşkilatı
içerisinde padişahın özel hayatının geçtiği ve devletin yönetildiği yer
saraydır. Osmanlı’da ilk saray I. Murat Dönemi’nde Bursa’da
inşa edilmiştir. Edirne başkent olunca burada daha büyük bir saray
yapılmıştır.
Ø İstanbul’un fethi
(1453) üzerine Fatih Sultan Mehmet tarafından önce “Saray-ı Atik (Eski
Saray)” daha sonra da “Saray-ı Cedid” adı verilen “Topkapı
Sarayı (Yeni Saray)” yaptırılmıştır.
Ø Topkapı Sarayı, XIX.
yüzyıla kadar padişahların oturduğu ve devletin yönetildiği yer olmuştur. XIX.
Yüzyılda Batı etkisiyle Dolmabahçe, Beylerbeyi, Çırağan ve Yıldız
sarayları yapılmıştır.
Ø Devlet
yönetiminin merkezi olan sarayda; divan toplantıları, padişahların tahta
çıkış töreni, yabancı elçilerin kabulü, bayramlaşma törenleri yapılırdı.
Ayrıca en yüksek derecede yöneticilerin eğitimi de sarayda
gerçekleştirilirdi.
Ø Saray
üçe ayrılırdı;
a)
Birun (Dış Saray): Saray görevlileri burada bulunur ve
diğer devletlerle ilgili işler idare edilirdi. Ayrıca burada askeri merasimler,
bayramlaşmalar ve askerlere maaş dağıtımı yapılırdı. Bununla birlikte Birun’da
padişahın divan üyelerini ve yabancı elçileri karşıladığı “Arz Odası” bulunurdu.
Birun teşkilatına ait bütün tayinler Sadrazam tarafından yapılırdı.
Ø Birun’daki
görevliler ve teşkilatları şunlardır;
F Yeniçeriler
F Altı
Bölük Halkı (sipahiler, silahtar, sağ ve sol garipler, sağ ve sol ulufeciler.)
F Topçular
ve Cebeciler
F Mehterler
F Müteferrikalar:
(Enderun’dan çıkma içoğlanlar, beyzade çocukları, devlet ileri
gelenlerinin çocukları vb.)
F Padişah
Hocası: Şehzadelerin eğitimiyle meşgul olur.
F Hekimbaşı:
Cerrahbaşı da denilen doktor
F Çavuşlar
ve Çavuşbaşı: Haberleşme ve elçilik görevini yapar.
b)
Enderun (İç Saray): Osmanlı devlet adamlarının
(devşirmelerin) yetiştirildiği saray içerisindeki okuldur. Divan toplantıları
da bu bölümde yapılırdı.
NOT:
Enderun Mektebi’nin temelleri, II. Murat tarafından atılmıştır.
Ancak gerçek anlamda teşkilatlanması Fatih Sultan Mehmet Dönemi’nde meydana
gelmiştir.
NOT:
Enderun Mektebi, 1833’te II. Mahmut tarafından kapatılmış, yerine “Mekteb-i
Maarif-i Adliye” açılmıştır.
Ø Enderun,
aynı zamanda Padişahın özel hayatının geçtiği sarayın iç bölümüdür.
Burada padişahın hizmetine bakan güvenilir kimselerin bulunduğu hizmet - eğitim
odaları ve harem bulunuyordu.
Ø Enderun’daki
odalar şunlardır;
F Has
Oda: Padişahın günlük hizmetine bakarlardı.
F Hazine
Odası: Padişahın özel hazinesine bakarlardı.
F Kiler
Odası: Yemek ve sofra hizmetlerini yaparlardı.
F Seferli
Odası: Berber, terzi, müzisyen gibi görevliler bulunurdu.
Ø Enderun
odalarına alınacak olan kişiler devşirmelerden seçilir ve sıkı
bir eğitimden geçirilirlerdi.
c)
Harem: Padişahın aile hayatının geçtiği ve saray kadınlarının yer aldığı
bölümdür.
NOT:
Saraya alınan kızlar tıpkı iç oğlanları gibi sıkı bir eğitim
görürlerdi. Padişahın iltifatına mahzar olmazlarsa “Çıkma Usulü”
ile saray dışında görevlendirilen Kapıkulları ile evlendirilirlerdi.
(Amaç; merkezi otoriteyi korumaktır.)
Ø Osmanlı
merkez ve taşra teşkilatlarında yönetim işleri padişah adına seyfiye, ilmiye ve
kalemiye denilen bürokrasi temsilcilerince yürütülürdü;
a)
Seyfiye: Yönetim ve askerlik alanında yetkilidirler, yürütmeyi temsil
ederler.
NOT:
Seyfiye’nin
Divan’daki temsilcileri; Sadrazam, Vezirler, Yeniçeri Ağası, Kaptan-ı
Derya’dır. (taşrada; beylerbeyi, sancakbeyi)
b)
İlmiye: Eğitim, öğretim ve hukuk alanında görevleri vardır. Türk ve
Müslüman olmayanlar İlmiye sınıfına giremezlerdi.
NOT:
İlmiye’nin Divan’daki temsilcileri; Kazasker ve Şeyhülislam’dır.
(taşrada; müderris, kadı)
c)
Kalemiye: İdari ve mali alanlarda bürokratik işlerde görevlidirler.
NOT:
Kalemiye’nin Divan’daki temsilcileri; Nişancı, Defterdar ve
Reisülküttap’tır. (taşrada; kâtip)
Ø Padişahın
egemenliğini kullanma biçimleri ise şu şekildedir;
F Yasama:
Ferman, Berat, Adaletname ve Kanunnameler ile kullanır.
F Yürütme:
Divan-ı Hümayun ile kullanır.
F Yargı:
Kazasker ve kadılar yolu ile kullanır.
Ø Egemenlik
ilgili kullanılan bazı terimlerin tanımları ise şu şekildedir;
F Ferman:
Padişahın emridir. Nişancı tarafından tuğra çekilerek gerekli
bölgelere gönderilir.
F Berat:
Nişan, görev, maaş vb. şeyler hakkında verilen resmi belgedir
(atama belgesi). Padişahın onayıyla gerçekleşir.
F Kanunname:
Hükümdarların koymuş oldukları kurallar bütünüdür. Örfi hukuk
kapsamı içerisindedir.
F Adaletname:
Halkın haklarını askeriyeye karşı koruyan padişah buyruğudur.
§ Divan-ı
Hümayun
Ø Önemli devlet işleri Divan-ı
Hümayun adı verilen bir kurulda görüşülürdü.
Ø Divan, hangi din ve
mezhepten olursa olsun herkese açıktı.
Ø Divan, son
sözün padişaha ait olmasından dolayı Danışma Meclisi niteliği
de taşımaktadır.
Ø Kuruluş
Dönemi boyunca divan başkanı padişahtır. Yükselme Dönemi’nde Fatih’ten
itibaren divan başkanlığı Sadrazama bırakılmıştır.
NOT:
Bu durum sadrazamlık makamının önem kazanmasına ve sadrazamların siyasal
yönden güçlenmesine neden olmuştur.
Ø Divan
Orhan Bey tarafından kurulmuştur, II Mahmut tarafından
kaldırılmıştır. Yerine Nazırlıklar (Bakanlıklar) kurulmuştur.
Ø Divan;
toplanış şekline ve toplanış amacına göre isimler
alırdı;
v Ayak
Divanı: Padişahın halkın huzuruna çıkıp dert ve isteklerini dinlediği
divandır.
v Galebe
Divanı: Yabancı ülke elçilerinin kabul edildiği divandır.
v Sefer
Divanı: Vezir-i Azam sefere çıkarken toplanan divandır.
v At
Divanı: Sefer sırasında at üzerinde yapılan divandır.
v Ulufe
Divanı: Yeniçeri maaşları için toplanan divandır.
v İkindi
Divanı: Sadrazam konağında Divan-ı Hümayun’da yarım kalan işleri
tamamlamak amacıyla toplanan divandır.
Ø Divan toplantıları
haftanın belirli günlerinde Kubbe Altı denilen yerde yapılırdı.
Başlangıçta her gün yapılan divan toplantıları giderek seyrekleşmiştir.
Ø Divan en yüksek
mahkeme niteliği de taşırdı. Bu nedenle önemli ve çözülemeyen davalara
burada bakılırdı.
Ø Divanda alınan
kararlara “Hüküm” adı verilirdi ve bu kararlar Mühimme
Defterleri’ne kaydedilip, Defterhane’de muhafaza
edilirdi.
Ø Divan-ı Hümayun,
günümüz anlamıyla Bakanlar Kurulu özelliğindedir. Aralarındaki
fark ise; Divan üyelerinin halk tarafından seçilmemiş olması ve mahkeme gibi
çalışmış olmasıdır.
Ø 18.
yüzyıldan itibaren Divan önemini kaybetmeye başlamış ve bu yüzyılın sonunda
Sadrazamın çalışma merkezi olan hükümet yani “Bab-ı Ali (Yüksek Kapı)” önem
kazanmıştır.
§ Divan
Üyeleri
1.
Sadrazam (Vezir-i Azam)
v Baş
vezir anlamındadır. Divandaki en kıdemli vezir olup, padişahtan
sonra gelen en yetkili kişiydi. Padişah tarafından atanır ve
görevden alınırdı.
v Padişah
siyasi yetkilerini Sadrazam aracılığı ile kullanırdı. Sadrazam padişahın
mührünü (Mühr-ü Hümayun) taşırdı ve padişah olmadığı zamanlarda “Serdar-ı
Ekrem” sıfatıyla orduya komutanlık yapar, büyük devlet memurlarının
tayin, terfi ve görevden alınma işleriyle ilgilenirdi.
v Fatih’ten
itibaren Divan başkanlığı Sadrazamlara bırakılmıştır (1475).
v Günümüzdeki
karşılığı Başbakan’dır.
NOT:
İlk sadrazamlık makamı I. Murat Dönemi’nde
kurulmuştur. İlk sadrazam Çandarlı Kara Halil Hayrettin Paşa; son
sadrazam Ahmet Tevfik Paşa’dır.
2.
Kubbealtı Vezirleri
v Divan’da Sadrazamdan
sonra gelen vezirlerdi. Devlet işlerinde sadrazama yardımcı olurlar,
çeşitli devlet işleriyle görevlendirilirlerdi.
v Bu vezirler, devlet
işlerinde bilgi ve tecrübesine güvenilen kişilerden seçilirdi.
v Daha çok askeri ve
siyasi işlerden sorumluydular.
v Fatih Dönemi’nde
sayıları 4’e, Kanuni Dönemi’nde 7’ye çıkartılmıştır.
v Günümüzdeki
karşılığı Devlet Bakanı’dır.
NOT: Vezir olabilmek için
beylerbeyi ve sancakbeyi gibi görevlerde bulunmak gerekiyordu.
NOT:
İlk vezirlik makamı Orhan Bey Dönemi’nde kurulmuştur. İlk
vezir de Alaeddin Paşa’dır.
3.
Defterdar
v Maliyeden sorumlu
kişi olup, hazinenin gelir - gider hesaplarını tutar ve bütçeyi
hazırlardı.
v Ayrıca rütbe ve
dirlik verilecek kimseleri hükümdara teklif etme yetkisi de vardı.
v Fatih Dönemi’nde
sayıları Anadolu ve Rumeli Defterdarı olmak üzere ikiye çıkarıldı.
v Günümüzdeki
karşılığı Maliye Bakanı’dır.
NOT:
İlk Defterdarlık makamı I. Murat Dönemi’nde
kurulmuştur.
4.
Kazasker (Kadıasker)
v Hukuk işlerinden
sorumluydular. Şer’i hükümler veren en yüksek görevlilerdi.
v Divan’daki büyük
davalara bakar, kadı (taht kadısı hariç) ve müderrislerin
atamasını yapardı.
v Kadıların kararlarını
bozma yetkisi de vardı.
v Fatih Dönemi’nde
sayıları Anadolu ve Rumeli Kazaskeri olmak üzere ikiye çıkarılmıştır.
v Günümüzdeki
karşılığı Adalet ve Milli Eğitim Bakanı’dır.
NOT:
İlk Kazaskerlik makamı I. Murat Dönemi’nde
kurulmuştur.
NOT:
İstanbul Kadısına “Taht Kadısı” denir ve İstanbul
kadısını padişah seçerdi.
NOT:
Defterdar ve Kazaskerlerin kıdemli olanları Rumeli
Eyaleti’ne atanırdı. Bunun nedeni; devletin genel fetih
siyasetinin batıya yönelik olması ve önemli olayların ağırlıklı olarak
Rumeli’de gerçekleşmesidir.
5.
Nişancı
v Devletlerarası yazışmaları
sağlardı.
v Ayrıca padişah ve
sadrazam arasındaki yazışmalardan da sorumluydu.
v Padişahın yazılı
emir ve fermanlarına tuğra çekerdi. Bu nedenle kendisine “tuğracı”
da denirdi.
v Fethedilen toprakları
Tahrir defterlerine kaydeder, tapu kadastro işlerine bakar
ve dirliklerin dağıtımını yapardı.
v Divanda
yapılan görüşmelerin kayıtlarını tutarak “Mühimme Defteri’ne (Divan
Defteri)” kaydederdi.
§ 16.
Yüzyılda Divana Girenler
6.
Şeyhülislam (Müftü)
v Osmanlı’da divanda
alınan kararların ve çıkartılan kanunların dine uygun olup olmadığı konusunda
“Fetva (karar)” veren kişidir.
v Halifeliğin Osmanlı’ya
geçmesinden sonra önemi daha da artmıştır.
v Padişah, Halife
olarak İslam Dünyası’nın lideri olarak görülse de fetva verebilecek dini
bilgiye sahip değildi. Bu nedenle padişah, Halifelikten kaynaklanan dini
yetkilerini Şeyhülislam aracılığı ile kullanırdı.
v Padişah,
Şeyhülislam’a danışmadan sefere çıkamaz, kanun koyamazdı. Şeyhülislam da
padişahın istediği konunun dışında fetva veremezdi. Bu da Osmanlı’da bir yetki
paylaşımının olduğunu gösterir.
v Şeyhülislamlar
protokolde Sadrazama denk sayılmışlardır.
v Şeyhülislamların
atamasını doğrudan padişah yapardı.
v Kanuni
Dönemi’nde divanın daimi üyesi olmuştur.
NOT:
İlk Şeyhülislam II. Murat Dönemi’ndeki Molla Şemseddin
Fenari’dir. Son Şeyhülislam ise 1920’de bu göreve getirilen
Medeni Mehmet Nuri Efendi’dir.
7.
Reisü’l- Küttab
v Kâtiplerin başı
anlamındadır. 17. yüzyıla kadar Nişancı’ya bağlıydı.
v Divan’da görüşülecek
konuların sırasını belirler, dış işlerine bakar, Divan’da alınan
kararları yazıya geçirirdi.
v XVII. yüzyılda divana
üye olmuştur.
v Günümüzdeki
karşılığı Dışişleri Bakanı’dır.
8.
Kaptan-ı Derya
v Osmanlı’da Donanma
Komutanıydı. İstanbul’da bulunduğu zamanlarda Divan toplantılarına katılırdı.
v Kanuni Dönemi’nde
Divan’a üye olmuştur.
v Günümüzdeki
karşılığı Deniz Kuvvetleri Komutanı’dır.
NOT: İlk Kaptan-ı Derya Orhan
Bey Dönemi’nde göreve getirilen Karesioğulları kökenli Karamürsel Paşa’dır.
9.
Yeniçeri Ağası
v Yeniçerilerin ocak
komutanıdır.
v Ocakla ilgili konular
görüşüldüğünde divana katılırdı.
v İstanbul ve sarayın
güvenliğinden sorumluydu.
v Savaşlarda padişahın
koruyucusu ve en yakın askeriydi.
v Padişah
tarafından ataması yapılır ve doğrudan padişaha bağlıdır.
II.
ÜLKE YÖNETİMİ
Ø Osmanlı Devleti’nde
ülke yönetimindeki temel idare birimi eyalettir. Eyaletler sancaklara,
sancaklar kazalara, kazalar ise köylere ayrılırdı.
Ø Eyaletleri Beylerbeyi,
Sancakları Sancak Beyi, kazaları Kadı ve Subaşı,
köyleri Köy Kethüdası (yönetim), Yiğitbaşı (asayiş) ve Kadı
Naibi (adalet) yönetirdi.
Ø I. Murat Dönemi’nde
Manastır merkez olarak “Rumeli Beylerbeyliği”, Yıldırım Bayezıd
Dönemi’nde de Kütahya merkezli “Anadolu Beylerbeyliği” kurulmuştur.
Ø Osmanlı’da
eyaletler yönetim şekillerine göre bölümlere ayrılmıştır;
a)
Saliyanesiz (Yıllıksız - Merkeze Bağlı) Eyaletler:
Toprakları dirlik sistemine göre dağıtılan
eyaletlerdir.
Yöneticileri doğrudan merkezden atanırdı.
Devlet merkezine bu
eyaletlerden vergi gelmezdi. Toplanan vergiler dirlik sahiplerine
maaş olarak ödenirdi. Dirlik sahibi de
buna karşılık devlete asker yetiştirirdi.
Anadolu, Rumeli,
Diyarbakır, Budin, Bosna, Erzurum, Van, Karaman, Sivas, Musul ve Şam bu gruba
giren eyaletlerdir.
b)
Saliyaneli (Yıllıklı – Özel Yönetimli) Eyaletler:
Bu eyaletler mukataa
arazi kapsamındadır. Merkezden atanan valilerce yönetilirdi.
NOT:
Mukataa Arazi; Ürün vergisi İltizam yoluyla Mültezimler
tarafından toplanıp hazineye giden arazilerdir.
Yöneticilerine “Saliyane” adı verilen maaş
ödenirdi.
Bu eyaletler ilk kez Kanuni Sultan Süleyman
Dönemi’nde oluşturulmuştur.
Bu eyaletlerin ürün
vergisi iltizam usulüne (peşin olarak alınan) göre Mültezimler
tarafından toplanırdı. Eyalet kendi masrafları çıktıktan sonra geri kalan
geliri merkeze gönderirdi. Mısır (yöneticilerine Hidiv denirdi.),
Yemen, Trablusgarp, Cezayir, Basra, Bağdat, Habeş, Tunus gibi
halkı daha çok Müslümanlardan oluşan eyaletler bu gruba girerdi.
c)
Bağlı Beylik ve Devletler (Özel Yönetimli Eyaletler):
Bu eyaletler içişlerinde serbest, dışişlerinde
Osmanlı’ya bağlı olan eyaletlerdi. Bunların başında yerli hanedandan
birisi bulunurdu.
Yöneticilerine; Bey, Han, Şerif ve Voyvoda denirdi.
Devlete yıllık vergi öderlerdi. Eflak, Boğdan, Erdel,
Kırım (Burası vergi vermez sadece asker verirdi. Yöneticilerine Giray
denirdi.), Lehistan bu gruba giren eyaletlerdi.
Bu eyaletler ilk
kez Fatih Sultan Mehmet Dönemi’nde oluşturulmuştur.
F Hicaz
ayrı bir konuma sahipti. Devlet bu bölgeden vergi almaz,
asker istemezdi. Buradan toplanan vergiler kutsal yerlerin imarına ve
korunmasına ayrılırdı.
Ø Taşra
Teşkilatındaki Diğer Görevliler;
F Muhtesip:
Çarşı ve pazar (esnaf ve tüccar) denetlemesi yapardı. Satılan mal
ve fiyatları kontrol ederlerdi. (zabıta)
F Kapan
Emini: Şehirlere gelen sebze meyvenin toplandığı yerlere “kapan” denirdi.
Kapan emiri buraya gelen malın vergilendirilmesini sağlardı (Hal müdürü).
F Beyt’ül
Mal Emini: Herhangi bir yerleşim yerinde kamu haklarını koruyan görevlidir.
F Bac
Emini: Kasaba ve şehirlerde sanat ve ticaretle ilgili vergileri
toplarlardı.
Ø Mahalli (yerel)
yönetim örgütleri de şunlardı; Mahalle ve köy yönetim
teşkilatları, loncalar, cemaat idareleri.
Ø İstanbul’da
özel bir yönetim uygulanmaktaydı; Sadrazam şehrin genel düzenine;
Yeniçeri Ağası güvenlik işlerine, Şehremini belediye
ve bayındırlık işlerine, Muhtesip çarşı ve pazarın düzenine, İstanbul
(Taht) Kadısı adalet işlerine bakardı.
III.
TOPRAK SİSTEMİ
Ø Toprak, Osmanlı’da devletin
malıydı. Kullanma hakkı halka ait olup, üretilen malın sahibi halktı.
Ø Devlet topraklarının
genel adı Miri Arazi (Hazine Arazisi) idi. Ekip, biçmek için
şahıslara verilen arazilerdi.
Ø Toprak
kullanılış ve veriliş amaçlarına göre isimler almıştır;
A)
MİRİ ARAZİLER
1)
Dirlik Arazileri: Geliri devlet tarafından savaşta
yararlılık gösterenlere ve devlet memurlarına maaş karşılığı olarak verilen
arazilerdi. Üç ’e ayrılırdı;
a)
Has: Yıllık geliri 100.000 akçe’den fazla olan topraklardı. Hanedan
üyelerine, divan üyelerine, Beylerbeyleri ve Sancak Beylerine verilirdi.
Has sahibi gelirinin her 5000 akçesi için bir “cebelü (atlı asker)” beslemek
zorundaydı.
b)
Zeamet: Yıllık geliri 20 bin ile 100 bin akçe arasında olan arazilerdi. Orta
derecedeki devlet memurlarına, hazine ve tımar defterdarlarına, divan
kâtiplerine, alay beylerine, kale dizdarlarına, subaşılara ve kadılara
verilirdi. Bunlar da gelirlerinin her 5000 akçesi için bir “cebelü
(atlı asker)” beslemek zorundaydı.
c)
Tımar: Savaşta yararlılık gösterenlere ve hizmet
karşılığı verilen araziler olup, yıllık geliri 3.000 ile 20.000 akçe
arasında olanlardı. Bu da kendi arasında bölümlere ayrılırdı; Eşkinci
(Kılıç) Tımarı savaşta yararlılık gösterenlere, Hizmet Tımarı Saraydaki
Hizmetlilere, Müstahfız Tımarı ise Cami imamları, hatip ve
medrese hocalarına verilirdi. Bu toprakları işletenler gelirlerinin her 3000
akçesi için bir cebelü beslemek zorundaydılar.
NOT:
Dirlikler dağıtılırken, verilen kişilerin makamları ile
toprağın gelirleri arasında bir paralellik kurulmuştur.
Ø Dirlik
sisteminde toprağın; mülkiyeti devlete, vergisi dirlik sahibine, kullanım
hakkı köylüye aittir. Has ve zeamet, devlet memurlarına görevleri süresince
verilirken, tımar, sipahinin ömrü süresince verilirdi.
Ø Dirlik
sahiplerinin görevleri;
*Savaş zamanı, toprak
gelirlerine göre besledikleri atlı askerler (cebelü) ile orduya katılmak
*Reayanın
(halkın) toprağı işlemesini sağlamak, boşalan topraklara başkalarını
yerleştirmek ve yeni toprakları üretime açmak
*Bulundukları
bölgenin güvenliğini sağlamak
*Bölgedeki
vergileri toplamaktır.
DİRLİK
(TIMAR) SİSTEMİNİN FAYDALARI
Ø Toprakların imarı
sağlanmıştır. Bu da tarımsal üretimi artırmış ve üretimde süreklilik sağlanmıştır.
Ø Vergilerin kolayca
toplanması sağlanmıştır.
Ø Devlet memurlarının
maaşları ödenmiştir.
Ø Devlete yük olmadan güçlü
bir ordunun yetişmesini sağlamıştır (Tımarlı Sipahiler).
Ø Başlangıçta göçebe
Türkmenlerin yerleşik hayata geçirilmesinde etkili olmuştur.
Ø Tımarlı
Sipahiler kırsal bölgede güvenliğin sağlanmasında etkili
olmuşlardır.
NOT-1: Toprağın sahibinin devlet
olması, sadece gelirin dirlik sahibine verilmesi, toprak üzerinde feodalleşmeyi
önlemiştir. Avrupa feodalitesi ile arasındaki en önemli fark budur.
NOT-2:
Devlet, toprağı bir yıl ekmeyenden Çiftbozan adlı
vergi, 3 yıl üst üste ekip, biçmeyenden ise toprağı geri alırdı. Bundaki amaç; üretimin
sürekliliğini sağlamaktır.
NOT-3:
Osmanlı Devleti’nde taşra teşkilatının temelini tımar
(dirlik) sistemi oluşturuyordu.
NOT-4:
Tımar ve Zeamet Sistemi II. Mahmut zamanında kaldırılarak bunun
yerine başta valiler olmak üzere devlet memurları maaşa bağlanmıştır.
2) Yurtluk Araziler: Geliri sınır boylarında görev
yapan askerlere (akıncılara) verilen arazilerdir.
3) Ocaklık Araziler: Geliri kale muhafızları ile
tersane giderlerine ayrılan arazilerdir.
4) Mukataa: Geliri iltizam yoluyla
doğrudan hazineye giden arazilerdir.
5) Paşmaklık: Hanedan kadınlarına verilen
arazilerdir.
6) Havas-ı Hümayun: Hükümdara aittir. Geliri
hazineye bırakılmıştır.
7) Metruk Araziler: Terk edilmiş topraklardır.
Otlak, yaylak, mera, kışlak gibi halkın ortak kullandığı topraklardır. Ayrıca
yollar, meydanlar, namazgâhlar, mesireler, pazarlar, panayırlar, baltalıklar ve
harmanlar da bu gruba girerdi.
8) Mevat: Ölü topraklardır. Çöl, bataklık, çıplak
dağlar bu topraklardandır.
9)
Malikhane: Devlet adamlarına hizmetleri karşılığı mülk olarak verilen
arazilerdir.
B)
VAKIF (MEVKUF) ARAZİLER
Ø Miri arazi iken
sonradan geliri hayır, din, eğitim kurumlarına ve sosyal
hizmetlere ayrılan arazilerdir (cami, medrese, hastane, imarethane, ,
bedesten, kervansaray gibi kurumlar).
Ø Alınıp satılamaz,
devlet el koyamazdı.
Ø Bu arazilerden vergi
alınmazdı.
Ø Vakıf
teşkilatının başında bulunan kişiye “Mütevelli” denmiştir.
C)
MÜLK ARAZİLER
Ø Şahısların özel mülkü
olan arazilerdir. Alınıp satılabilir, miras olarak bırakılabilirdi.
Ø Bu
araziler ikiye ayrılırdı;
a)
Öşri Araziler: Müslüman halka ait olan arazilerdir. Gelirlerinden % 10 Aşar
(Öşür) vergisi öderlerdi. Bu toprakların sahiplerinden arazi vergisi olarak çift
resmi alınırdı.
b)
Haraci Araziler: Gayrimüslimlere verilen arazilerdir. Gelirlerinden % 15 - % 20
arası Haraç vergisi öderlerdi. Bu toprakların sahiplerinden arazi vergisi
olarak ispenç alınırdı.
NOT: XVII. yüzyıldan itibaren sosyo
– ekonomik nedenlerin etkisiyle toprak yönetimi bozulmuş, köyden kente
göçler hızlanmış ve topraklar devletin denetiminden çıkarak hukuki olmasa da
fiilen ayan ve eşraf denilen güçlü kişilerin eline geçmeye başlamıştır. 1858
Arazi Kanunnamesi ile topraklar mülkiyete dönüşmüş, yani uzun süre toprağı
elinde bulunduranlar o toprağın sahibi olmuşlardır.
IV.
ORDU
Osman Bey döneminde ordu, aşiret güçlerinden oluşmaktaydı.
İlk düzenli ordu Orhan Bey Dönemi’nde
oluşturulmuştur (Yaya ve Müsellem).
I. Murat döneminde Rumeli’ye geçişle birlikte savaş esirlerinden
asker seçilerek orduya alınmıştır (Pençik sistemi). Yine I. Murat
döneminde Tımar ve Kapıkulu (Devşirme) sistemlerinin temelleri
atılmıştır.
Osmanlı’da devlet
gücünü ordudan alırdı. Ordu üç gruptan meydana gelirdi;
1.
KAPIKULU OCAKLARI
Ø Devletten üç ayda bir
ulufe adıyla maaş alan sürekli askerlerdi.
Ø Bu
askerler aynı zamanda hükümdar değişikliklerinde cülus adlı
bahşiş alırlardı.
NOT: İlk defa “Cülus
Bahşişi” Fatih Sultan Mehmet (II. Mehmet) Dönemi’nde dağıtıldı.
Ø I.
Murat Dönemi’nde devşirme yoluyla Hıristiyan gençlerden oluşturulmuştur.
Devşirme
sistemi: Gayr-i Müslimlerin kimsesiz ve fakir çocuklarının küçük yaşta
toplanarak (5 - 12 yaş) devlet hizmetinde kullanılmak üzere yetiştirilmesidir.
Bunların zeki ve gürbüz olanları saraydaki Enderun Mektebi’nde
devlet memuru yetiştirmek amacıyla okutulurdu. Rumeli’den toplanan çocuklar
önce Anadolu’ya gönderilerek Türk ailelerinin yanında Türk - İslam kültürü
alırlar, sonra Gelibolu’daki Acemi Oğlanlar Ocağı’na
getirilirlerdi. Burada kabiliyetlerine göre askeri ocaklara ayrılırlardı.
Ø İstanbul veya merkeze
yakın eyaletlerde bulunurlardı. Sefere padişahla birlikte katılırlardı.
Ø Görevleri
askerliktir, evlenmeleri ve değişik mesleklerle uğraşmaları yasaktır.
Ø Kapıkulu
Askerleri; Atlı ve yaya olarak ikiye ayrılırlardı.
Kapıkulu
Piyadeleri (Yayalar)
Acemi Oğlanlar
Ocağı:
*I. Murat Dönemi’nde
kurulmuştur.
* Devşirme yoluyla alınan Hıristiyan
çocuklardan oluşurdu.
*Ocakta yetişenler Yeniçeri Ocağı’na giderdi.
*Zeki ve
yetenekliler ise Enderun’a gönderilirdi.
Þ Yeniçeri
Ocağı:
§ Kapıkulu ordusunun
temelidir.
§ I. Murat Dönemi’nde
kurulmuştur.
§ Devşirme yolu ile
oluşturulmuştur.
§ Sıkı disiplin altında
yetişirlerdi.
§ Padişahın yanında
bulunurlardı. Görevleri; padişahla birlikte savaşa katılmak ve İstanbul’un
güvenliğini sağlamaktır.
§ Yeniçerilere üç ayda
bir “Ulufe” denilen maaş, padişah tahta çıktığında “Cülus
Bahşişi”, ilk sefere çıktığında da “Sefer Bahşişi” verilirdi.
§ Yeniçeri Ocağı III.
Murat Dönemi’nde bozulmaya başlamıştır.
§ İleriki
dönemlerde devlete çok zararı dokunan bu Ocak, 1826’da II. Mahmut
tarafından kaldırılmıştır (Vaka-i Hayriye). Bu ocağın yerine “Asakir-i
Mansure-i Muhammediye” yeni bir ordu kurulmuştur.
Cebeciler: Yeniçerilerin
silahlarını ve bu silahların bakımını yaparlardı.
Þ Topçular:
Top döken, top mermisi yapan ve kullanan ocaklardır.
NOT:
Osmanlı’da ilk top, 1389 I. Kosova Savaşı’nda
kullanılmıştır.
Top Arabacıları: Top taşıma araçlarını yapan ve nakleden
ocaklardır.
Lağımcılar: Ordunun geçtiği yerlerdeki yolların ve
köprülerin onarımını yapan, tüneller kazan, patlayıcı maddeler yerleştiren ve
surları yıkan ocaktır.
Humbaracılar: Havan topları, mayın, el bombaları ve
humbara denilen gülleleri yapan ve kullanan ocaktır.
Sakalar: Ocağın
su işleriyle ilgilenen sınıftır.
Kapıkulu
Süvarileri (Atlılar)
F Altı
Bölük Halkı da denilirdi. Derece ve maaş yönünden yeniçerilerden üstündüler.
Yeniçeriler arasından seçilir ve ulufe alırlardı;
Sipahiler, Silahtarlar: Padişahın çadırını (Otağ-ı
Hümayun) korumakla görevlidirler.
Sağ Garipler, Sol Garipler: Görevleri, ordu hazinesini,
ağırlıklarını ve ganimetlerini taşımak ve korumaktır.
Sağ Ulufeciler,
Sol Ulufeciler: Görevleri, saltanat sancaklarını taşımak ve korumaktır.
2.
TIMARLI SİPAHİLER
(EYALET
ASKERLERİ)
Tamamen Türklerden oluşurdu.
Dirlik sahipleri tarafından beslenirdi.
Ordunun en kalabalık ve en önemli sınıfıdır.
Devletten maaş almazlardı.
Savaşlarda ganimet
elde etmezlerdi.
Þ Savaş zamanı orduya
katılırlar, barış zamanı toprağı işlerler ve bölgelerinin güvenliğini
sağlarlardı.
Savaşta Sancak Beyi tarafından komuta edilirler,
savaşa katılmayan asker tespit edilirse toprağı elinden alınırdı.
Cebelü adı verilen silahlı, teçhizatlı, atlı asker
özelliğindedirler.
Tımarlı Sipahilerin iyi yabancı dil bilenleri akıncı
birliklerine seçilirlerdi.
Kanuni Sultan
Süleyman’ın son zamanlarına kadar devletin en önemli ve en büyük askeri
gücüydü.
NOT:
Duraklama Dönemi’nde Tımarlı Sipahi sayısı azalırken, Kapıkulu
Askeri sayısı artmıştır.
3.
YARDIMCI KUVVETLER
Ordunun geri hizmetinde çalışanlar ile bağlı beylik ve
devletlerden gelen askerler bu sınıfa girerdi.
Bunların sayıları
sabit değildi. Savaşa göre değişirdi.
F Azaplar:
Anadolu’dan toplanmış bekâr, dinç Türk gençleridir. Savaşta
yeniçerilerin önünde düşmana ilk hücumu yaparlardı.
F Akıncılar:
Sınır boylarında oturan Türklerden meydana gelen hafif süvari
birlikleriydi.
F Gönüllüler:
Ani düşman saldırılarına karşı sınırlardaki şehir ve kasabaları
korurlardı.
F Deliler:
Özel kuvvetlerdir. Çok iyi bir eğitimden geçirilerek
yetiştirilirler ve ön safta savaşırlardı.
F Beşliler:
Her beş aileden bir kişi alınarak oluşturulan bu birlikler
sınırdaki kalelerin korunmasında görevlendirilirdi.
F Derbentçiler:
Yol, köprü ve geçitleri koruyan birliklerdir.
F Turnalar:
Ordunun posta işlerinden sorumlu birliklerdir.
F Yaya
ve Müsellemler (Yörükler): Ordunun önünden giderek
yolları ve köprüleri onarırlardı.
4.
DONANMA
Osmanlı Devleti’nin ilk donanması Karesi Beyliği’nin
alınmasından sonra oluşmuştur.
Osmanlı Devleti, Orhan Bey Dönemi’nde Karamürsel’de
ilk tersaneyi kurduysa da Karesioğulları Beyliği’nin alınmasıyla
donanma sahibi olarak askeri amaçlı denizcilik faaliyetleri yürütmeye
başlamıştır.
Teşkilatlı İlk Osmanlı tersanesi Gelibolu’da I.
Bayezıd Dönemi’nde açılmıştır (1390). Osmanlı’nın en büyük
tersanesi ise Haliç Tersanesi'ydi.
Osmanlı ilk deniz savaşını I. Mehmet Dönemi’nde Venediklilere
karşı yapmıştır (1416).
Osmanlı ilk
büyük donanmasına Fatih Dönemi’nde İstanbul’un fethi için inşa edilen
donanmayla ulaştı.
Þ Osmanlı
en büyük donanmaya Kanuni Dönemi’nde Barbaros Hayrettin
Paşa ile ulaştı.
NOT:
Osmanlı donanmasının Kanuni Dönemi’nde 27 Eylül 1538 tarihinde
Haçlı donanmasına karşı kazandığı Preveze Deniz Zaferi, bugün de Deniz
Kuvvetleri Günü olarak kutlanmaktadır.
Osmanlı donanması ilk büyük yenilgisini İnebahtı’da
aldı (İnebahtı Körfezi’nde donanmamız Haçlılar tarafından yakılmıştır – 1571.).
Donanma, Duraklama Dönemi’nde ihmal edilmeye başlanmış
ve güçten düşmüştür.
Osmanlı donanması ile fethedilen son yer Girit Adası’dır
(1669). Bu tarihten sonra gerekli desteği göremeyen Osmanlı donanması Çeşme
(1770), Navarin (1827), Sinop (1853) baskınlarında Rus donanması
tarafından yakılınca bir daha toparlanamamıştır.
Gelişen Avrupa
donanmasına karşı koyamayacağını anlayan II. Abdülhamit devletin tüm
imkânlarını kara ordusunu güçlendirmek için seferber etmiştir.
Osmanlı donanması
iki gruba ayrılırdı:
v İnce
Donanma: Irmaklarda dolaşan kürekli gemilerden oluşan donanmalardır.
v Donanma-ı
Amire: Kalyon, Kadırga gibi büyük gemilerden oluşan, denizlerdeki
donanmadır.
Osmanlı donanma
komutanına Kaptan-ı Derya unvanı verilirdi. Donanmada görev yapan
askerlere de Levent adı verilmiştir. Kaptan-ı Deryalığın merkezi
Cezayir’dir.
V.
TOPLUM YAPISI
Fatih Sultan Mehmet Dönemi’nden itibaren imparatorluk haline
gelen Osmanlı Devleti’nin bünyesinde farklı din, dil, mezhep ve milletten
insanlar bir arada yaşamaya başlamışlardır.
Osmanlı toplum
yapısı; yönetenler ve yönetilenler olmak üzere iki
bölüme ayrılmıştır.
§ Yönetenler
Padişahtan dini ve
idari yetki alan kimselerden oluşur. Seyfiye, İlmiye ve Kalemiye olarak üç
sınıfa ayrılırlar;
a)
Seyfiye (Ehl-i Örf): Askeri zümreyi oluşturan gruptur. Sadrazam,
Vezirler, Kapıkulu Askerleri ve Tımarlı Sipahilerden oluşur.
Padişahın yürütme gücünü temsil
ettikleri için bu sınıfa ehl-i örf, ehl-i seyf veya “ümera”
denirdi.
b)
İlmiye (Ehl-i Şer): Medreselerde yetişip devletin değişik
alanlarında görev alanlardır. Bunlar; Şeyhülislam, Kazasker, Kadı, eğitim
öğretim elemanları ve cami görevlileridir (Ulema).
NOT:
İlmiye’nin devlet yönetiminde ve toplum içinde üç önemli görevi
vardı; Tedris (Bilgi aktarma), Kaza (Yargı görevi),
İfta (yapılan işlerin şeriata uygunluğunu denetleme yani fetva
verme)’dır.
c)
Kalemiye: Devletin idari ve mali bürokrasisini
oluşturan gruptur. Her türlü yazışmalardan, kâtiplik işlerinden ve ekonominin
işleyişinden sorumludurlar.
§ Yönetilenler
(Reaya)
Reaya, yönetime katılmayan, geçimini tarım ve sanayi alanında
üretim yaparak veya ticaretle uğraşarak sağlayan, devlete vergi veren halktır.
Osmanlı Devleti’nin kendi egemenliği altında yaşayan
toplulukları din ve mezhep esasına göre örgütleyip yönetme şekline “millet
sistemi” deniyordu. Buradaki millet kavramı günümüzdeki anlamından
farklıydı. Aynı dinden ve mezhepten olan topluluklar bir millet
sayılıyordu.
Osmanlı toplumu ırk
esasına göre değil, inanç ve düşünce temeline göre örgütlenmiştir.
NOT: Osmanlı toplumu içinde köylüler,
zanaatkârlar, tüccarlar “reaya”dan sayılırken “Bilginler” reayadan
sayılmamışlardır.
Þ Osmanlı Devleti çok
uluslu devlet olma özelliği taşımış fakat yönetimdeki hâkim unsur
Türkler olmuştur.
Osmanlı Devleti hoşgörülü bir siyaset izlediği
için Müslümanlar (Millet-i Hakime), Hıristiyanlar ve Museviler (Millet-i
Mahkume - Zımmi) asırlar boyu birlikte yaşamışlardır.
Hıristiyanlar
genellikle ticaret ve tarımla uğraşırlardı. Islahat Fermanı’yla (1856)
Müslümanlarla aynı haklara sahip olmuşlardır.
Ø Osmanlı
toplumu yerleşim durumuna göre üç guruba ayrılırdı;
ü Köylüler:
FNüfusun
çoğunu köylüler oluştururdu.
F Çiftçi
kendisine verilen toprağı işleyip vergisini Tımarlı Sipahiye veya bir
vakfa verirdi.
F Köylü,
toprağı üç yıl üst üste boş bırakıp işlemezse “Çiftbozan” adıyla
vergi öderdi. Bundaki amaç üretimi arttırmak, toprağın boş kalmasını
önlemekti.
F 16.
yüzyılın sonlarında tımar sisteminin bozulması ile “İltizam sistemi” yaygınlaştı.
İltizam sistemi sonucunda reayanın durumu kötüleşti. Köyden kente göçler
başladı. Bu göçlerle; şehirdeki sorunlar artmaya, köyler boşalmaya ve
tarım üretimi azalmaya başladı.
ü Şehirliler:
F Osmanlı
şehirleri her türden malın ticaretinin yapıldığı, sanayi işletmeciliğinin
var olduğu ve çeşitli sosyal kurumların örgütlendiği; idari,
askeri ve dini işlerin görüşüldüğü yerleşim
merkezleridir.
F Osmanlı
şehir halkını; Askerler, Tacirler (tüccarlar) ve Esnaflar
(Ahiler) oluşturuyordu.
ü Göçebeler
(Konargöçerler):
F Yörük olarak da
adlandırılan bu insanlar hayvancılıkla geçimlerini sağlıyorlardı.
F Devletin kendileri
için düzenlediği kanunlar çerçevesinde hayatlarını sürdürüyorlardı.
F Devlet göçebelerden; Adet-i
Ağnam, Ağıl resmi, Kışlak ve Yaylak adlı vergileri
alırdı.
F Devlet
göçebelerin vergi ve asker toplamada sorun olmaları nedeni ile onları yerleşik
hayata geçirmeye çalışmışsa da başarılı olamamıştır.
Ø Osmanlılarda
toplumun sosyal sınıfları arasında geçiş vardı. İşte bu sosyal hareketlilik iki
şekilde oluyordu;
v Dikey
Hareketlilik: Toplum içerisinde sınıflar arası geçiş yani yer değiştirmektir.
Dikey hareketliliğe şu örnekleri verebiliriz; Müslüman olmak, medrese
eğitimi görmek, bürokrasi kalemlerine kâtip olmak, Tımar sahibi olmak gibi.
v Yatay
Hareketlilik: Ülke toprakları üzerinde yer değiştirmektir. Bu hareketliliğin bir
kısmı zorunlu olurken bir kısmı da kendiliğinden gerçekleşir. Yatay
hareketliliğe şu örnekleri verebiliriz; Savaş kaybetme sonucu
Balkanlardan Anadolu'ya olan göçler, ihtiyaç sonucu köyden kente göçler gibi.
NOT:
Yenilgiler sonrası Anadolu'ya yapılan göçlerin sonucu olarak
Anadolu’daki Türk ve Müslüman nüfus yoğunluğu artarken sınırlarımız ise
daralmıştır. Bu ise Osmanlı ekonomisini olumsuz etkilemiştir.
Ø Osmanlı’da
halkın faydalanması için birtakım sosyal müesseseler yapılmıştır. Bunlar;
F İmaret;
Medrese talebelerine, fakirlere ve her isteyene bedava yiyecek
dağıtmak üzere kurulan aşevleridir.
F Kalenderhane:
Şehirlere gelen yabancıların ve seyyahların ücretsiz kalıp yemek
yedikleri yerdir.
F Han
ve Kervansaray: Yol üzerinde veya kasabalarda yolcuların konakladıkları ve
hayvanlarının barındığı binalardır. Yolcular; milliyet, din, dil, inanç ayırımı
yapılmaksızın, üç gün ücret ödemeden kalabilirdi.
F Tabhane:
Fakirlerin barındığı hayır eseridir. Buraların yiyeceği
imaretlerden karşılanırdı.
F Darüşşifa
(Hastahane): Hastaların tedavi edildiği hastane ve tıp mezunlarının pratik ve
tatbikat yaptıkları tıp fakültesi mahiyetindedir.
NOT:
Osmanlı Devleti’nde ilk hastahaneler Yıldırım
Bayezıd zamanında açıldı.
F Ribat:
Kale görünüşlü savunmaya yönelik binalardır.
F Külliye:
Ana yapısı camii olan ve çeşitli ihtiyaçları bir arada karşılayan
kompleks yapı topluluğudur. Genellikle bir camii etrafında kurulmuş medrese,
kütüphane, imarethane ve şifahane (hastahane) ve hamam gibi yapıların
bütünüdür.
VI.
MALİYE
Osmanlı maliye teşkilatı ilk olarak I. Murat Dönemi’nde
kurulmuştur.
İlk bütçe Tarhuncu Ahmet Paşa tarafından
hazırlanmıştır.
Osmanlı’da Maliyeden sorumlu kişi Defterdar’dır
(1838’den sonra Maliye Nazırı ve Teşkilatı). Osmanlı ekonomisinin gelişmesine
paralel olarak defterdarların sayısı ikiye çıkarılmıştır.
Osmanlı hazinesi iç
ve dış hazine olmak üzere ikiye ayrılırdı;
v Hazine-i
Amire (Dış Hazine): Vergilerin toplandığı ve harcamaların
yapıldığı hazinedir.
v Hazine-i
Hassa (İç Hazine): Yedekte bekletilen hazinedir. Dış
hazineden yetmediği zamanlarda iç hazineden para aktarılırdı.
Osmanlı para birimine “akçe” denirdi.
İlk bakır para Osman Bey, ilk gümüş para (akçe)
Orhan Bey, ilk altın para (Sultani – Sikke-i Hasene) ise Fatih
Dönemi’nde bastırılmıştır.
İlk enflasyon
II. Mehmet (Fatih) döneminde başlamıştır (Enflasyonun başlamasında
Yahudi sarrafların etkisi olmuştur.).
NOT:
Duraklama Dönemi’nde tekrar gümüş para uygulamasına dönülecektir.
Bu uygulama ülke ekonomisinin bozulduğunu gösterir.
NOT:
XVII. yüzyıla kadar devletin gelirleri giderlerinden fazlaydı.
XVII. yüzyıl başlarından itibaren savaşlar, askeri ıslahat harcamaları,
bürokratik harcamaların artması gibi nedenlerle bütçe açık vermeye
başlamıştır.
İlk kâğıt
para Sultan Abdülmecit döneminde basıldı (1840). Hazine bonosu
niteliğindeki bu paraya “Kaime” denildi.
1862’de bu uygulamaya son verildi.
I. Abdülmecit Dönemi’nde ayrıca 1844’te “Yirmi Kuruş” değerinde
“Mecidiye” bastırıldı.
Osmanlı Devletinde bankacılığa ilk geçiş, Tanzimat
döneminde oldu. Açılan ilk banka Bank-ı Dersaadet (İstanbul
Bankası)’dir (1847).
1863’te Osmanlı Bankası’na (Bank-ı Şahane-i Osmanî) para
basma yetkisi verilmiştir.
1867’de Emniyet Sandığı (Memleket Sandıkları) kurulmuştur
(Ziraat Bankası’nın temeli sayılır.).
1888’de ise Ziraat Bankası kurulmuştur.
II. Meşrutiyet
Dönemi’nde de Osmanlı İtibar-i Milli Bankası açılmıştır.
Ø Hazinenin
Gelir Kaynakları
Ganimetlerin 1/5 i
Vergiler
§ Şer’i
Vergiler (Tekâlif-i Şer’iyye):
F Öşür: Müslümanlardan
alınan 1/10 oranındaki toprak ürünleri vergisidir (1925’te kaldırılmıştır.).
F Haraç: Gayrimüslimlerden
alınan 1/5 oranındaki toprak ürünleri vergisidir.
F Cizye: Gayrimüslimlerin
20 yaşını doldurmuş, sağlıklı erkeklerinden askere gitmeme karşılığında alınan
kelle vergisidir (Bu vergi 1856 Islahat Fermanı’yla kaldırıldı.).
F Zekât:
Zengin olan Müslümanların mallarından alınan vergidir. Bu vergi
devlet tarafından bazı dönemlerde alınmıştır.
§ Örfi
Vergiler (Tekâlif-i Örfiye):
F Avarız:
II. Bayezıd zamanında, olağanüstü durumlarda ordunun ihtiyacını
karşılamak üzere alınan geçici vergidir (Savaş, sel, deprem v.b). Duraklama
Dönemi’nde sürekli alınmaya başlanacaktır.
NOT:
Avarız vergisi, Mustafa Kemal'in Sakarya Savaşı (1921) öncesinde
Başkomutanlık yetkilerini kullanarak yayınladığı Tekalif-i Milliye
Emirleri’ne benzetilir.
F Çiftbozan:
Tarımsal üretimin sürekliliğini sağlamak amacıyla bir veya iki yıl
toprağını mazeretsiz olarak boş bırakan köylüden alınan tazminat vergisidir.
F Çift Resmi: Müslüman
halktan alınan arazi vergisidir.
F İspenç: Gayrimüslimlerden
alınan arazi vergisidir.
F Ağnam: Küçükbaş
hayvan yetiştiricilerinden alınan vergidir.
F Resm-i Pençik: Savaş
esirlerinin serbest bırakılması karşılığında alınan vergidir.
F Bac: Pazar
yerlerinden toplanan vergidir.
F İhtisap Resmi: Ruhsat
karşılığı alınan vergidir (noter vergisi).
F Kantariye: Tartılardan
alınır.
F Resm-i Bennak: Evli
çiftçilerden alınırdı.
F Resm-i Mücerred: Bekâr
çiftçilerden alınırdı.
F Damga resmi: Çeşitli
resmi muamelelerden alınır.
F Derbent resmi: Çeşitli
köprülerden ve geçitlerden alınır.
F Gümrük Resmi: Dış
ülkelerden gelen mallardan alınan vergidir.
F Arusane: Evlenenlerden
alınır (Kız tarafı öder.).
F Cerime: Suçlulardan
alınan vergidir.
F Bağlı
Beylik ve Devletlerden Alınan Yıllık Vergiler ve Hediyeler
NOT:
Vergiler, Tahrir defterine yazılırdı. Vergilerin
hepsine “Tekâlif” denirdi.
Maden, Tuzla, Orman
ve Gümrük Gelirleri
Ø Müsadere
(El Koyma): Ölen bir kişinin hayattayken haksız kazanç elde ettiği tespit
edildiğinde mirasının hazineye aktarılmasıdır (Bu uygulama özel mülkiyet
anlayışına terstir. 1839 Tanzimat Fermanı’yla kaldırılacaktır.).
Ø İltizam
Sistemi: Bir bölgede devlet hazinesine toplanacak olan vergilerin açık
artırma yoluyla şahıslara verilmesidir. İltizam vergisini toplamaya hak
kazanan kişi toplayacağı vergiyi peşin olarak hazineye öderdi (Belli
bir kar payı karşılığında). İltizam yöntemiyle vergi toplayanlara Mültezim
adı verilirdi.
NOT: İltizam Sistemi XVI.
Yüzyıldan sonra uygulamaya koyulmuştur. Devlet bu sistemi yürürlüğe koyarak acil
para ihtiyacını karşılamaya çalışmıştır. İltizam yöntemi, Tanzimat
Dönemi’nde kaldırılmıştır (1839).
Þ Osmanlı ekonomisinin en
önemli sektörleri tarım, hayvancılık, ticaret ve zanaatkârlıktır.
Bazı Osmanlı şehirleri üretimleri ile ün kazanmıştır. Bu
şehirler devlet ekonomisini olumlu yönde etkilemişlerdir.
Konya’da dokuma, Tokat’ta bakırcılık,
Amasya ve Erzincan’da gümüşçülük, Ankara ve Kastamonu’da soft
kumaş, Bursa’da ipekçilik, Selanik’te çuhacılık,
Edirne’de ayakkabıcılık, Bulgaristan’da aba, kıl dokuma
işçiliği ve üretimi gelişmiştir.
Avrupa’ya pamuklu, yünlü, deri, yağ, halı ve boya
gibi ürünler satılırken; süs eşyası, kalay, kurşun, kağıt, kadife,
cam eşya ve saat gibi ürünler alınmıştır.
Osmanlı ekonomisinde esnafların kurduğu Lonca teşkilatının
da büyük bir önemi vardı. Bu teşkilat iç ticarette bir denetleme
kurumu gibiydi. Ancak Avrupa’da meydana gelen Sanayi İnkılâbı’nın
etkisiyle Osmanlı Lonca teşkilatı iyice zayıflamıştır.
Bununla beraber İngiltere ile imzalanan Balta Limanı
Ticaret Antlaşması (1838) ile Osmanlı Devleti, yabancı tüccarlara karşı
uyguladığı belirli malların alım ve satımı üzerindeki sınırlamaları kaldırdı.
Böylece Osmanlı toprakları kapitülasyonlar ve bu yeni durum ile tamamen
Avrupa’nın açık pazarı haline geldi. Avrupa malları Osmanlı pazarlarını
doldurdu. Düşük fiyatları nedeni ile Avrupa malları ile rekabet edemeyen esnaf
tezgâhını ve atölyesini kapatmak zorunda kaldı. Yerli sanayi çöktü. Sanayi
Devrimi’nin Osmanlı’ya etkisi en çok tekstil alanında görüldü.
Avrupalıların yaptığı Coğrafi Keşiflerle beraber yeni ticaret
yollarının bulunması, Osmanlı’nın elindeki İpek ve Baharat
yollarının önemini kaybetmesine neden oldu.
Ayrıca Coğrafi
Keşifler sonucu Avrupa’ya taşınan gümüş ve altın gibi değerli madenler bir süre
sonra Osmanlı ülkesine girince; Osmanlı Devleti’nin parasının değer
kaybetmesine ve fiyatların yükselmesine neden oldu.
Þ Bununla
birlikte XIX. yüzyılın ortalarından itibaren alınan dış borçlar giderek büyümüş
ve ödenemez hale gelince de Avrupalı devletler Duyun-u Umumiye İdaresi’ni
kurarak (1881) Osmanlı’nın gelir kaynaklarına el koymuşlardır.
VII.
HUKUK
Osmanlı Devleti’nde
hukuk sistemi iki bölüme ayrılırdı;
Ø Şer-i
Hukuk
İslam dinine göre düzenlenen kanunlardır. Kaynağı Kur’an,
sünnet, icma ve kıyastır.
Bu konuda din ve yasama işleri padişah adına Şeyhülislam’a
aittir. Ancak şeyhülislam’ın yargılama yetkisi yoktu.
Yürütme ve yasama fetvalarla sağlanırdı. Temeli
İslamiyet’in Hanefi mezhebine dayandırılmıştır.
Kazasker ve kadılar adli işlerden
sorumlu görevlilerdi.
Şer’i hukukun işleyişini sağlayan en önemli kurum
Kazaskerliktir. Kazasker, Osmanlı yargı sistemini oluşturan kadıların
tayin ve terfi işlerini yapardı.
“İstanbul Efendisi” olarak anılan İstanbul Kadısı,
Osmanlı sınırları içindeki en yüksek rütbeli yargıçtı.
Osmanlı Devletinde şer'i ve örfî bütün meseleler Şer'î Mahkemelerde
çözümlenirdi. Eyalet, sancak ve kazalardaki mahkemelerde “hakim” olarak
“Kadı” bulunurdu. Kadılar doğrudan Kazaskere bağlıydı.
Kadılar devletten maaş almaz, davalardan aldıkları
harçlarla geçimlerini sağlarlardı.
Mahkemeler herkese
açıktı. Kadı’nın verdiği karardan şüphe duyanlar üst mahkeme olarak Divan-ı
Hümayun’a başvurabilirlerdi.
Osmanlı’da
Kadıların görevleri şu şekilde sıralanabilir;
F Halk
arasındaki çıkan anlaşmazlıkları ve davaları çözme,
F Miras, ticaret,
nikâh, vasiyet gibi davalara bakma ve bunları karara bağlama,
F Noter görevini yerine
getirme,
F Askeri sınıf hakkında
raporlar düzenleme,
F Bulunduğu bölgenin
vergilerini toplayıp hazineye aktarılmasını sağlama,
F Vakıfları
denetleme,
F Yeni
işletme (şirket) kurulmasını onaylama,
F Kazalarda
belediye işlerini yürütme,
F Merkezden
gelen tüm emirleri halka duyurma, halkın dertleriyle ilgilenme,
F Kanun
kaçaklarını takip etme ve cezalandırılmalarını sağlama
NOT:
İlk Osmanlı kadısı Karamanlı Dursun Fakih’tir.
Daha küçük yönetim birimlerinde (nahiyelerde) kadı adına hüküm
verenlere “Naib” denirdi. Mahkemelerde görülen davalar “Şeriyye
Sicilleri” denilen defterlere kaydedilirdi.
Müslüman
olmayanların hukuki işleri bağlı oldukları cemaat yasalarına ve mahkemelerine
göre düzenlenirdi. Bu durum Osmanlı’da hukuk birliğinin
olmadığını gösterir.
Ø Örfi
Hukuk
Þ İslamiyet öncesinden
bu yana devam eden töre kurallarının İslamiyet’e aykırı olmayacak
şekilde düzenlenmesiyle oluşan kurallardır.
Örfi hukuka padişahın yönetim, maliye ve ceza gibi konularda
çıkarttığı kanunnameler de dâhildi.
Örfi kanunlar hazırlanırken İslam hukukuna aykırı olmamasına
dikkat edilirdi.
Bu hukuk sisteminde yasama yetkisi padişaha aittir.
Örfi konularla ilgili padişah buyrukları “Ferman” olarak Nişancı
tarafından kaleme alınırdı. Daha sonra da yine Nişancı tarafından,
çıkartılan fermana padişah tuğrası işlenir ve fermanın resmiyet
kazanması sağlanırdı.
Fatih Dönemi’nde
hazırlanan “Kanunname-i Ali Osman” ile örfi hukuk toplatılmış ve yazılı
hale getirilmiştir (Osmanlı’nın İlk Kanunnamesi). Bu
kanunname ile;
F Devletin birliği ve
geleceği için kardeş katli yasal hale getirilmiştir.
F Sancağa çıkmak zorunlu
hale getirilmiştir.
F Devlete karşı işlenen
ağır suçlara verilecek cezalar belirlenmiştir.
F Devlet protokol
sisteminde düzenlemeler yapılmış, makam tayinlerinin nasıl olacağı
açıklanmıştır.
F Devlet
yönetiminde devşirmelerin önemli görevlere getirileceği karara
bağlanmıştır.
NOT: Fatih Sultan Mehmet Dönemi'ndeki bu kanunla merkezi otorite
tam olarak güçlendirilmiş; devletin geleceği ve bütünlüğü güvence
altına alınmıştır.
Þ Bu kanunlar Kanuni Dönemi’nde
en gelişmiş düzeye ulaştı (Osmanlı’nın ikinci kanunnamesi).
Osmanlı’da sürekli
uygulanan kanunlara Kanun-u Kadim denmiştir.
NOT-1:
Osmanlı Devleti’nde adalet işleri; Şer-i mahkemeler, Cemaat
mahkemeleri, Konsolosluk mahkemeleri ve 19. yüzyıldan itibaren Batılı
tarzda mahkemeler tarafından yürütülmüştür. Bu durumlar Osmanlı’da hukuk
birliğinin olmadığını göstermektedir.
NOT-2:
Osmanlı Devleti’nde hukuk alanındaki gelişmeler 19.
yüzyılda başlamıştır. 1878’de İslami temelli ilk medeni hukuk, Mecelle
adı altında toplanmıştır.
İlk defa Tanzimat Fermanı’yla (1839) herkesin
temel hakları güvence altına alındı. Hukuk devleti kavramı gelişti.
1856 Islahat Fermanı ile karma mahkemelerin kurulması kabul
edildi.
Abdülaziz
Dönemi’nde Divan-ı Ahkam-ı Adliye (Yargıtay) adlı bir yüksek mahkeme
kuruldu. 1878’de de hukuk alanında uzman ihtiyacını karşılamak amacı ile Mekteb-i
Hukuk-i Şahane (Hukuk Fakültesi) kurulmuştur.
VIII.
EĞİTİM VE ÖĞRETİM
Osmanlı’da eğitim ve öğretime büyük önem verilmiştir.
Başlıca eğitim kurumları; Mahalle Mektepleri (Sıbyan
Mektepleri) ve Medreselerdir.
Sıbyan
Mektepleri: Eğitim sisteminin ilk basamağıdır. Genellikle
camilerin çevresinde bulunurdu. Ders verenlere “Muallim” adı verilirdi.
Karma eğitim yapılırdı. Belli bir süresi ve sınıfı yoktur. Daha çok gramer ve
dil eğitimi yapılırdı. İslamiyet ile ilgili bilgiler verilirdi. Ayrıca okuma
yazma ve Kur’an öğretilirdi.
Osmanlı Devleti’nde ilköğretim ilk defa İstanbul’da
II. Mahmut Dönemi’nde zorunlu hale getirildi.
Temel eğitim kurumları medreselerdir. İlk
Osmanlı medresesi 1330’da Orhan Bey tarafından İznik’te
açılmıştır (Süleyman Paşa Medresesi). Medreseye tayin edilen ilk
müderris Davud-u Kayseri’dir.
Kuruluş yıllarında, Mısır ve Suriye’de
medrese eğitimi daha ileri olduğu için buralara öğrenci gönderilmiş,
buralardan medreselere hoca getirilmiştir.
Medreselerde dil Arapça’dır. Buralarda dini ve pozitif
bilimler birlikte okutulmuştur. Okutulan dersler ise şu şekildedir;
Dini Bilimler; Kuran, Hadis, Fıkıh, Kelam, Belagat (Kur’an’daki edebi söz ve
kavramları açıklama bilimi), Feraiz (İslam’a göre miras hesaplama bilimi),
Pozitif Bilimler; Kimya, Matematik, Hendese, Astronomi, Tarih, Coğrafya’dır.
Medreselerde öğrencilerin bütün ihtiyaçları vakıflar tarafından
karşılanıyordu.
Medreselerde eğitim veren öğretim görevlilerine “muid” veya
“müderris” denirdi.
Fatih Dönemi’nde “Sahn-ı Seman” (Sosyal Bilimler
ve Hukuk Fakültesi özeliğindedir. Bu medrese günümüzdeki İstanbul
Üniversitesi’nin temelidir. Osmanlı’nın yüksek düzeyde eğitim
veren ilk medresesidir.) ve Kanuni Dönemi’nde açılan “Süleymaniye”
medreseleri (Mimar Sinan tarafından inşa edilmiştir. Tıp
ve Fen Fakültesi özelliğindedir. Çağın en iyi eğitim
veren kurumu kabul edilir.) en yüksek eğitim öğretim kurumlarıdır.
Fatih Dönemi’nde ayrıca devlet memuru yetiştirmek amacıyla
devşirmelerin okutulduğu Saray Mektebi de denilen “Enderun”
açılmıştır. Daha sonraları Enderun’a Müslüman ailelerin çocukları da
alınmıştır. Enderun’da; askeri eğitim, idari eğitim, beden eğitimi, sanat
eğitimi verilirdi.
Enderun Okulu ilk defa II. Murat Dönemi’nde Edirne
Sarayı’nda kurulmuştur. Bu okul II. Mahmut Dönemi’nde kapatılıp yerine
“Mekteb-i Maarif-i Adliye” açılmıştır.
Medrese eğitimi görenler Kadı, Müftü, Kazasker, Defterdar,
Nişancı olabilirdi.
Medreselerde eğitim
görenlere “Suhte, Softa, Talebe, Danişment”; medreselerde yetişen
bilginlere “Ulema” denirdi.
Þ Medreselerde verilen
eğitimin yanı sıra halkın da eğitim almış olduğu yerler vardır. Bunlar; tekke,
cami, dergâh, zaviye, lonca, saray okulları ve konaklardır.
Duraklama
Dönemi’nden itibaren medreseler ve ulemalık yozlaşmaya başlamış,
“Beşik Ulemalığı” doğmuştur. Bu durum medreselerdeki eğitim
kalitesini düşürmüş ve müspet (pozitif) ilimlerin okutulmasını
engellemiştir. Bu da Osmanlı Devleti’ni olumsuz etkilemiştir.
NOT:
Beşik Ulemalığı; Yöneticilerin çocuklarına daha çocuk
yaşta iken müderris (profesör) unvanının verilmesi (Âlimin Oğlu Âlim Olur
Anlayışı).
Tanzimat Dönemi’nde
devletin açtığı bazı okullara gayrimüslim öğrenciler de alınmaya başlanmıştır.
1869’da çıkarılan Maarif-i Umumiye Nizamnamesi ile azınlıkların
özel okul açabileceği hükme bağlanmıştır. II. Meşrutiyet yıllarına
gelindiğinde artık medreseler sadece din adamı yetiştiren kurumlar haline
gelmişti.
NOT:
Medreseler, 3 Mart 1924’te çıkartılan Tevhid-i Tedrisat
Kanunu ile kapatılmıştır.
NOT:
Osmanlı topraklarında ilk yabancı okul, Cizvit
rahipleri tarafından 1583’te Fransa adına açılan “Saint Benoit”dır
(Sen Benuva). Daha sonraki dönemlerde kapitülasyonlardan faydalanan Avrupalı
Devletler İstanbul’da birçok okul açmıştır.
NOT:
Osmanlı Devleti’nin XIX. yüzyıldaki durumundan ötürü azınlık
okulları denetlenemediği için devlete zararlar vermişlerdir.
Osmanlı Devletinde mesleki eğitimin en yaygın şekilde verildiği
yer “Lonca” teşkilatlarıydı. Esnaf teşkilatı olan loncalar aynı
zamanda birer eğitim yeri olup, çeşitli dönemlerde birer sanat okulu olarak
görev yapmışlardır. Loncalara gayrimüslimler de üye olabilirdi.
Osmanlı Eğitim Sistemi, XIX. yüzyılda değişikliğe uğramıştır. Bu
yüzyılda medreselerin yanında Batılı tarzda eğitim öğretim yapan
okulların açılması toplumda kültür çatışmasına neden olmuştur.
1835’te Mekteb-i Harbiye kuruldu.
1845’te Harp Okulları’na öğrenci yetiştirmek amacıyla Askeri
Liseler (İdadi) açılmıştır.
1856 Islahat
Fermanı, eğitim alanında yenileşmede önemli bir dönüm noktası oldu. 1857’de Maarif-i
Umumiye Nezareti (Genel
Eğitim
Bakanlığı) kurularak Milli Eğitim Bakanlığı’nın temeli atıldı.
NOT: Osmanlı’da devlet memuru
olabilmenin tek şartı Müslüman olmaktı. Ancak bu şart 1856
Islahat Fermanı’yla kaldırıldı.
IX.
BİLİM, DİL VE EDEBİYAT
A.
BİLİM
Ø Osmanlı Devleti’nde
XIV., XV. ve XVI. yüzyıllarda bilime önem verilmiş ve birçok
bilim adamı yetişmiştir.
Ø Fatih Sultan Mehmet
Dönemi’nde İstanbul bilim merkezi haline getirilmiştir.
Ø Osmanlı
Devleti'nde kendi çağlarını etkileyen önemli bilim adamları ve eserleri
şunlardır;
F Molla
Fenari (15. yy): Mantık alanında önemli çalışmalar yapmıştır. Eserleri Osmanlı’nın
son dönemlerine kadar okutuldu. Maddet’ül Hayat adlı eseri
vardır.
F Emir
Sultan (1368-1430): Osmanlıların Kuruluş Devri’nde Bursa’da
yaşamış, Yıldırım Bayezid Han’ın damadı olan bilim adamıdır.
F Kadızade-i
Rumi (14. ve 15. yy): Matematik,
Astronomi alanlarında yetişmiştir. Muhtasar-ı Fi’l Hisab adlı
eseri vardır.
F Ali
Kuşçu (15. yy): Matematik, Astronomi alanında yetişmiştir. Osmanlı’da
Matematiğin kurucusu olarak bilinir. Fatih Dönemi’nde İstanbul’a
Semerkant’tan getirilmiştir.
F Sinan
Paşa: Matematik alanında yetişmiştir. Tazarruname ve Nasihatname
adlı eserleri vardır.
F Piri
Reis (15. ve 16. yy): Coğrafya alanında ileri gitmiştir. İlk
kez dünya haritasını çizmiştir. “Kitab-ı Bahriye (Denizcilik
Kitabı)” adlı eseri vardır.
F Seydi
Ali Reis (16. yy): Deniz Coğrafyası alanında çalışmalarda
bulunmuştur. “Miratü'l Memalik (Memleketlerin Aynası)” adlı eseri
vardır. Bu eserde Hindistan ile Osmanlı ülkesi arasında yaptığı yolculuğu
anlatır.
F Molla
Lütfü: Matematikçidir. Taz’if’ül Mezbah adlı eseri vardır.
F Takiyüddin
Mehmet (16. yy): Astronomi alanında çalışmalarda bulunmuştur. Osmanlı’da ilk
rasathaneyi kurmuştur (İstanbul’da).
F Matrakçı
Nasuh (16. yy): Coğrafya, Minyatür, Matematik, Tarih alanlarında yetişmiştir. Cemal’ül-Küttab
ve Kemal’ül-Hisab adlı eserleri vardır.
F Katip
Çelebi (17. yy): Tarih, Coğrafya, Denizcilik, Maliye ve Hukuk alanlarında
çalışmalar yapmıştır. Eserlerinin ismi; Cihannüma (Dünya coğrafyası),
Keşfü’zü-nun (Bibliyografya),Fezleke-i Osmani ve Mizanü’l Hak’tır.
F Hezarfen
Hüseyin Çelebi (17. yy): Batı ile ilişki kuran ilk
bilim adamıdır. Osmanlı Teşkilat Tarihi en önemli eseridir.
F Hezarfen
Ahmet Çelebi (18. yy): Kanat takıp uçan ilk insandır.
F Lagari
Hasan Çelebi: İlk roket örneğini icat ederek uçmayı başarmıştır.
F Evliya
Çelebi (17. yy): Seyahatname en önemli eseridir. Bu eser yazıldığı
dönemin Türk kültür tarihi hakkında bilgi veren önemli bir yapıttır.
F Ahmet
Cevdet Paşa (19. yy): Eserleri, Tarih-i Cevdet (Tarih
Kitabı), Tezakir, Kısas-ı Enbiya (Nebiler Tarihi), Mecelle (Hukuk)’dir
(Mecelle’yi hazırlayan 16 kişilik hukukçu heyetine başkanlık yapmıştır).
F Zembilli
Ali Efendi: Din ve Hukuk âlimidir. El Mutahharat adlı eseri
vardır.
F İbn-i
Kemal: Din ve hukuk âlimidir. Tevarih-i Ali Osman adlı
eseri vardır.
F Ebussuud
Efendi: Din ve hukuk âlimidir. Duaname ve Kanunname adlı
eserleri vardır.
F Akşemseddin:
Fatih’in hocasıdır. Daha çok Tıp alanında kendini yetiştirmiştir. Ayn’ül
Ayan adlı eseri vardır.
F Altunizade
Sabuncuoğlu Şerafettin: Tıp alanında ilerlemiştir. Kitâbü’l-Cerrahiyyeti’l-İlhaniyye
adlı eseri vardır.
F İbrahim
Müteferrika (18. yy): İlk özel matbaayı kurmuştur.
F Şinasi
(19. yy): İlk oyun yazarıdır. (Şair Evlenmesi), Avrupa’yı örnek alan ilk şairdir.
Ø Tarih
alanında önemli bilim adamları ise şunlardır; Hoca Saadettin Efendi, Aşık
Paşazade, Solakzade, Neşri, Naima ve Kemal Paşazade’dir.
NOT:
Padişahların görevlendirdiği resmi tarih yazıcılarına “Vakanüvis”
veya “Şehnameci” denirdi.
NOT:
Halepli Mustafa Nâimâ Efendi, padişah tarafından görevlendirilen ilk
resmi tarihçi’dir. Son vakanüvis ise Abdurrahman Şeref’tir.
NOT: Osmanlı’da diğer önemli
vakanüvisler; Ahmet Cevdet Paşa, Evliya Çelebi, Tursun Bey, Hoca Saadettin
Efendi’dir.
B.
DİL
Ø Osmanlı Devleti’nde resmi
dil Türkçe’dir. Azınlıklara ise kendi dillerinde konuşma hakkı
verilmiştir.
Ø Medreselerde bilim
dili Arapça’dır. Edebiyat dili ise Farsça olmuştur.
Enderun’da Türkçe kullanılmıştır.
Ø Türk,
Arap ve Fars dillerinin bir arada kullanılması ile zamanla Osmanlıca (Osmanlı
Türkçe’si) adlı yeni bir dil ortaya çıkmıştır.
NOT:
Osmanlı Türkçesi'nde değişik yazı tarzları kullanılmıştır. Bunlar;
Rikka, Sülüs, Nesih, Talik, Divani, Divani kırması, Siyakat karakterleridir.
C.
EDEBİYAT
Ø Osmanlı Kuruluş
Dönemi’nde Türkçe’ye büyük önem verildi. Halk Edebiyatı bu
dönemde çok etkili olmuştur.
Ø Halk Edebiyatı’nda Pir
Sultan Abdal, Kaygusuz Abdal, Köroğlu, Karacaoğlan, Kul Mehmet, Gevheri, Emrah,
Aşık Ömer, Zıhni, Dadaloğlu gibi önemli isimler yetiştirilmiştir.
Ø Osmanlı Yükselme
Dönemi’nde edebiyatta Arap ve İran kültürünün etkileri artmıştır.
XV. yüzyıldan itibaren Divan Edebiyatı’nın önemi artmıştır.
Ø Divan Edebiyatı’nda; Şeyhi
(Harname), Nesimî, Ahmedî, Bakî (Kanuni Mersiyesi), Fuzuli
(Leyla ve Mecnun), Nefî (Siham-ı Kaza), Nedim (Lale
Devri), Şeyh Galip (Hüsn-ü Aşk) gibi önemli isimler yetişmiştir.
Ø Osmanlı padişahları
edebiyatla ilgilenmiş ve önemli eserler vermişlerdir. Fatih, Avnî;
II. Bayezid, Adlî; Kanuni ise Muhibbi mahlaslarıyla
şiirler yazmışlardır.
Ø Osmanlı
Devleti’nde Tekke Edebiyatı da gelişmiştir. Tekke Edebiyatı’nda; Hacı
Bektaş-i Veli (Makalat), Hacı Bayram Veli, Kaygusuz
Abdal, Pir Sultan Abdal gibi önemli isimler yetişmiştir.
X.
BASIN – YAYIN
Ø Osmanlı Devleti’nde ilk
matbaa Lale Devri’nde (1727), İstanbul’da, Sait Efendi ve
İbrahim Müteferrika tarafından kurulmuştur. Şeyhülislam dini
kitaplar dışındaki kitapların basımı için fetva vererek hattatlık sanatı ile
uğraşanların işsiz kalmasını önlemeye çalıştı. Matbaada basılan ilk eser
Vankulu Lügatı’dır.
Ø Osmanlı
Devletinde Gazetecilik: Osmanlı Devletinde ilk
resmi gazete, II Mahmut zamanında (1831) çıkarılan ve Cumhuriyet
Dönemi’ne kadar varlığını sürdüren Takvim-i Vekayi’dir.
Ø Yayın yaşamına giren ikinci
gazete, 1840 yılında çıkarılan Ceride-i Havadis’tir (İlk
yarı resmi gazetedir.).
Ø İlk
özel Türk gazetesi Agah Efendi ile Şinasi’nin 1860’ta
çıkardıkları Tercüman-ı Ahval’dir. Ayrıca Şinasi 1862’de Tasvir-i
Efkâr adıyla bir fikir gazetesi çıkardı.
Ø 1866’da
Muhbir gazetesi çıkarıldı.
Ø 1867’de sansür günlük
hayata girdi. II. Abdülhamit döneminde basına sansür getirildi (ilk kez).
Ø Osmanlı
Devleti’nde ilk dergi Mecmua-i Fünun (1862), ilk resmi
dergi Mir’at, ilk mizah dergisi Diyojen’dir.
XI.
SANAT
Ø 15.
yy’da gelişme gösteren Osmanlı güzel sanatları, 16. yy’da en parlak
dönemine ulaştı. Güzel sanatlardaki gelişme özellikle süsleme
sanatlarında kendini gösterdi. Hattatlık, çinicilik, minyatür, nakkaşlık,
kakmacılık, oymacılık, tezhip başlıca süsleme sanatı dallarıydı.
v Çini
Sanatı:
Duvar gibi yüzeylerde kaplama olarak kullanılan renkli ve
genellikle bezeli ve sırlı seramiğe çini denilmektedir.
Bu dönemin önemli çini merkezleri Bursa, İznik, Kütahya ve
İstanbul’dur.
Osmanlı Çini sanatının ilk örneği İznik Yeşil
Camii’dir.
Osmanlı çinicilik
sanatı XVI. yy’da en yüksek düzeyine ulaştı. Çini süslemelerinin olduğu önemli
eserler;
F İstanbul’daki
Çinili Köşk
F Rüstem
Paşa Camii
F Yeni
Camii
F Topkapı
Sarayı
F Süleymaniye Camii
F Sultan Ahmet Camii
F Bağdat ve Revan
Köşkleri
v Hat
Sanatı:
Belirli kurallara bağlı olarak yapılan güzel yazı yazma işine
hat ya da “Hüsn-ü Hat” denir.
Türklerde hat sanatı ile ilgili ilk örnekleri Selçuklular
vermiştir.
Osmanlı hat sanatında yazının okunmasından çok güzel görünmesine
önem verilirdi. Bu nedenle resim yerine gelişme göstermiştir.
Hat sanatının en fazla gelişme gösterdiği dönem Klasik
Osmanlı Dönemi olmuştur.
Osmanlı’daki en
meşhur hattatlar; Şeyh Hamdullah ve Hafız Osman’dır.
v Minyatür
Sanatı:
Minyatür daha çok el yazması kitaplarda boya ve yaldız
kullanılarak, ışık, gölge, boyut ve gerçek hacim verilmeden yapılan resimlerdir
(çizgi resim sanatı).
Bu anlayışla ele alınan minyatürlerde metnin açıklanması, konu
ve ayrıntıların tanımlanması amaç edinilmiştir.
Derinliğin bulunmadığı minyatür resimlerde kişiler mevkilerine
ve rütbelerine göre çizilmişlerdir.
Osmanlı’da resim
yasaklandığı için onun yerine gelişen sanat dalıdır.
NOT:
Minyatür kitapları Surname ve Hünername ismini
taşır. Minyatür sanatçılarına “Nakkaş” denilirdi.
Bununla
birlikte Osmanlı Devleti’ndeki en meşhur minyatür ustaları ise
şöyle sıralanabilir;
F Matrakçı
Nasuh: Barbaros Hayrettin Paşa’nın Akdeniz Seferi’nin ve Kanuni’nin
Macaristan Seferi’nin minyatürlerini çizmiştir.
F Haydar
Reis (Nigari): Kanuni, Barbaros ve II. Selim’in portrelerini çizmiştir.
F Nakkaş
Osman: III. Murat’ın çocuklarının sünnet düğünlerinin minyatürlerini
çizmiştir.
F Levni:
III. Ahmet Dönemi’yle (Lale Devri) ilgili minyatürleri vardır.
Levni, 18. yüzyılda yaşamış son büyük minyatür sanatçısı olarak
kabul edilmektedir.
v Ebru
Sanatı: Kâğıtların üzerine boya ile mermer damarları gibi renkli dalgalar
yaparak süslemektir (Desen sanatı).
v Mücellitlik:
Kitap ciltleme sanatıdır. Kitapların deri ile ciltlenmesidir.
v Musiki:
Türk musikisi
Osmanlılar döneminde gelişti. Mehter takımı Osman Bey tarafından
kurulmuş, savaşlarda orduyu coşturmuş ve askere moral vermiştir.
Osmanlılarda musikinin öğretildiği ve icra edildiği en
önemli okul Enderun’du. Mehterhane ise, askeri musikinin
icra edildiği yerdi.
15. yy’da yaşamış Türk musiki bilgini Abdulkadir Meraği, Osmanlı
musikisinin öncüsü kabul edilir.
Osmanlılar musikiyi aynı zamanda akıl hastalarının tedavisinde
başarı ile uyguladılar ve bu alanda çığır açtılar.
Musiki, 17. ve 18. yüzyıllarda büyük gelişme gösterdi. Özellikle
17. yüzyılda Ömer Bey, Hafız Post, Itri gibi büyük bestekârlar
yetişti.
II. Mahmut Dönemi’nde mehterhane kapatıldı ve yerine Mızıka-i
Hümayun açıldı.
Abdülmecit
Dönemi’nden itibaren “Batı müziği” ön plana çıktı. Bununla
beraber bu dönemde yetişen bestekârlar, Türk musikisinin korunması ve gelişmesi
için çaba harcadılar. Selanikli Ahmet Bey, Hacı Arif Bey, İsmail Dede
Efendi, Zekai Dede, Tamburi Cemil Bey bu dönemin ünlü bestekârlarıdır.
v Resim:
Portresini yaptıran ilk Osmanlı padişahı II.
Mehmet (Fatih)’tir (İtalyan ressam Bellini’ye yaptırmıştır.).
Resim öğrenimi için ilk kez Fatih
tarafından İtalya’ya öğrenci gönderilmiştir (Sinan Bey).
Osmanlı’da portresini devlet dairelerine astıran ilk
Osmanlı padişahı II. Mahmut’tur.
1872’de Şeker Ahmet Paşa İstanbul’da ilk
resim sergisini açmıştır.
Osman Hamdi
Bey Asar-ı Atika (Arkeoloji müzesi) ve Sanayi-i Nefise Mektebi’nin
kurucusudur. Kendisi ressamdır ve Eski Türk hayatına dair resimler çizmiştir. Silah
Tacirleri ve Kaplumbağa Terbiyecisi ünlü eserleridir.
NOT: Osman Hamdi Bey, Türkiye’de müzeciliğin
kurucusu olarak kabul edilmektedir.
Þ Sanayi-i Nefise Mektebi ilk
Güzel Sanatlar Okulu’dur
v Mimari:
Osmanlı sanatında en çok mimari alanında gelişme
görüldü.
Osmanlı Kuruluş Dönemi’nde mimari alanda Bizans ve
Anadolu Selçuklu Devleti’nden etkilenilmiştir.
Kuruluş Devri’nin en önemli eserleri; Bursa’da Ulu Cami,
Yeşil Cami, Yeşil Türbe ve Edirne Üç Şerefeli Camii’dir.
Ayrıca Hacı İvaz Paşa dönemin en ünlü mimarıdır.
İstanbul’un Fethi’nden sonra Osmanlı mimarisi gelişme gösterdi
ve Fatih Sultan Mehmet Dönemi’nde Klasik Osmanlı - Türk mimari tarzına geçildi.
II. Bayezıd’ın yaptırdığı Bayezıd Cami Klasik Osmanlı
mimarisinin ilk önemli örneğidir.
Fatih Dönemi’nde yapılan Topkapı Sarayı da ilk klasik
eserlerdendir.
Kanuni Sultan Süleyman Dönemi’nde Osmanlı mimarisi, Mimar
Sinan’la zirveye çıktı ve Türk - İslam mimarisi Hıristiyan mimarisini
geçti.
Mimar Sinan, Kanuni, II. Selim ve III. Murat
dönemlerinde mimarbaşılık yapmıştır ve çok sayıda eser bırakmıştır (16.
yüzyılın en önemli mimarıdır).
Mimar Sinan’ın yaptığı bazı eserler şunlardır; Şehzadebaşı
Cami (Çıraklık - İstanbul), Süleymaniye Cami (Kalfalık - İstanbul), Selimiye
Cami (Ustalık - Edirne).
Kanunî Sultan Süleyman’ın zevcesi Haseki Hürrem Sultan’ın
siparişiyle Mimar Sinan, bugünkü “Haseki Külliyesi”ni yaptı.
Mimar Sinan,
yalnızca mimari eserler meydana getirmekle kalmamış Mimar Davut Ağa ile Mimar
Mehmet Ağa gibi ünlü mimarları da yetiştirmiştir.
NOT:
17. yüzyılın en önemli mimarı ise Sultan Ahmet
Camii’ni (Mavi Camii) yapan Sedefkâr Mehmet Ağa’dır.
Yeni Cami, Bağdat ve Revan Köşkleri’ni de yapmıştır. Ayrıca Mekke’de Kâbe’yi,
Medine’de Mescid-i Nebevi’yi onarmıştır. Eserlerinde Mimar Sinan’ı örnek
almıştır.
Osmanlı Devleti
Dönemi’nde yaşamış diğer önemli mimarlar şunlardır;
F Mimar
Hayrettin: İstanbul Bayezıd Camii ve Mostar Köprüsü’nü yapmıştır.
F Davut
Ağa: Mimar Sinan’ın öğrencisidir. En önemli eserleri Sarayburnu’ndaki
Sepetçiler Kasrı ve İncili Köşk ile Sultan Ahmet Külliyesi içindeki III. Murat
Türbesi’dir.
F Dalgıç
Mehmet Ağa: Yeni Cami’yi ve III. Murat Türbesi’ni tamamlamıştır.
F Kasım
Ağa (1570 – 1660): Arnavut kökenlidir. Üsküdar’daki
çinileriyle ünlü Çinili Kule’yi yaptı. Sepetçiler Kasrı’nı genişletti. Saray
entrikaları sonucunda (Sultan İbrahim entrikaları) azledilerek boğduruldu.
Böylece; mimarbaşının eceliyle ölünceye dek görevde kalması geleneği bozuldu.
F Mehmet
Tahir Ağa (18. yy.): III. Mustafa ve I. Abdülhamit zamanında
mimarbaşılık yaptı. Fatih Cami’ni yeniledi. II. Abdülhamit adına Hamidiyye
Külliyesi’ni inşa etti. III. Mustafa adına yaptığı Laleli Camii Batılı
etkilerle Klasik Osmanlı sanatının birleşimi olup doğacak Batılılaşma
hareketinin habercisidir.
Osmanlı Klasik
Mimari Tarzı, Lale Devri’yle önemini kaybetmeye başladı. Lale Devri’yle
mimaride Avrupa’nın etkisi başlamış ve Lale Devri’nden sonra Türk Barok
ve Rokoko devrine girilmiştir. Batı etkisiyle Nur-u
Osmaniye ve Laleli Camileri yapılmıştır.
Bunun yanında;
Osmanlı mimarisi özellikleri bakımından beş döneme ayrılır;
ü Erken
(İlk) Dönem Osmanlı Sanatı: Devletin kuruluşundan 1501
tarihinde Klasik devrin başlangıcına kadar sürmüştür.
ü Klasik
Dönem Osmanlı Sanatı: Osmanlı, sanat alanında en parlak
dönemini yaşamıştır. XV. yy.’ın ikinci yarısından XVIII. yy.’a kadar sürmüştür.
ü Geç
Dönem Osmanlı Mimarisi: XVIII yy.dan itibaren Lale
Devri’yle birlikte başlayan bu dönemde Batılılaşmanın etkileri görülmeye
başlar. Osmanlı mimarisi, Batılılaşma dönemine Lale Devri olarak
adlandırılan geçiş dönemiyle adım atar.
ü Seçmeci
(Eklektik) Dönem Osmanlı Sanatı (1860 - 1900): Bu
dönemin sanat anlayışında; aynı eserde farklı üsluptaki özellikleri yan yana
görmek mümkündür. Bu dönemdeki örnek eserler;
F İstanbul
Hamidiye Camii
F İstanbul
Aksaray Valide Camii
F Beylerbeyi
Sarayı (XIX.
yy. - 1865)
F Çırağan
Sarayı (XIX.
yy. - 1865)
ü Neoklasik
Dönem Sanatı (1900 - 1930): Sanay-i Nefise Mektebi’nde
eğitim alan kişilerin başlattığı bir dönemdir. Bu dönemin temsilcileri
arasında; Mimar Kemalettin, Mimar Vedat, Mimar
Ali yer alır. Selçuklu ve Osmanlı döneminde kullanılan mimari öğeler bu
dönemde de kullanılmıştır.
Osmanlı
mimarisinden günümüze kalan birçok eser vardır ve bu eserler
bugün de insanların ihtiyaçlarına cevap vermektedir.
NOT-1:
19. Yüzyıl’da yapılan saraylar, Osmanlı mimarisinin son
yapılarıdır. Dolmabahçe Sarayı, Yıldız Sarayı, Beylerbeyi Sarayı,
Çırağan Sarayı gibi sarayların büyük kısmı Boğaziçi kıyılarında inşa
edilmiştir. Ayrıca İshak Paşa Sarayı da bu dönemin önemli mimari
eserleri arasındadır.
NOT-2:
Osmanlı mimarisinde, camilerin çevreleri “külliye” tabir
edilen birçok sosyal müesseselerle çevrilmiştir. Osmanlı’da yapılan en
önemli külliyeler, Fatih, II. Bayezıd (Edirne) ve Süleymaniye
(İstanbul) Külliyeleri’dir.
Osmanlı
Devleti tarafından yapılan önemli mimari eserler şunlardır;
¶ Erken
Dönem Osmanlı Mimarisi
F İznik Hacı Özbek
Camii (İlk Osmanlı camisi)
F İznik
Yeşil Cami
F Bursa Yeşil Cami
F Bursa
Hüdaverdigar Camii: Yıldırım Bayezıd Dönemi
F Yıldırım
Camii
F Yıldırım
Medresesi (Bursa)
F Bursa Ulu Cami (İlk
büyük cami)
F Bursa
Muradiye Medresesi
F Edirne Eski Camii:
F Edirne
Üç Şerefeli Camii
F Hacı Bayram Camii
(Ankara)
F Lala
Şahin Paşa Medresesi (Bursa)
F Yeşil
Medrese (Bursa)
F Yeşil
Türbe (Bursa)
F Kırgızlar
Türbesi (İznik)
F Edirne
Sarayı
F Irgandi
Köprüsü (Bursa)
F Bursa
Çarşısı
F Edrine
Bedesteni
F Anadolu
Hisarı (I. Bayezıd)
¶ Klasik
Dönem Osmanlı Mimarisi
F Fatih Camii
(İstanbul)
F Fatih
Külliyesi (İstanbul)
F Bayezıd Camii
(İstanbul)
F II. Bayezıd Külliyesi
(Edirne)
F Haseki Camii ve
Medresesi (İstanbul)
F Şehzade Camii ve
Medresesi (İstanbul – 1543)
F Süleymaniye Camii
(İstanbul – 1549)
F Selimiye Camii ve
Medresesi (Edirne – 1574)
F Rüstem Paşa Camii
(İstanbul – 1561)
F Sultan Ahmet Camii
(İstanbul – 1616)
F Eyüp
Sultan Türbesi (İstanbul)
F Fatih Sultan Mehmet
Türbesi (İstanbul)
F Yavuz Sultan Selim
Türbesi (İstanbul)
F Barbaros Hayrettin
Türbesi (İstanbul)
F Şehzade
Mehmet Türbesi (İstanbul)
F Yeni Camii (Valide
Sultan) (İstanbul – 1664)
F Mihrimah
Sultan Medresesi (İstanbul)
F Topkapı
Sarayı (Fatih)
F Kanuni
Sultan Süleyman Çeşmesi
F Çinili
Köşk (İstanbul)
F Mostar Köprüsü
(Bosna)
F Rumeli
Hisarı (Fatih)
F Kilitbahir
Kalesi (Fatih)
F Kale-i Sultaniye
(Fatih)
¶ Geç
Dönem Osmanlı Mimarisi
F Nuru Osmaniye Camii
(İstanbul): Avrupai tarzda yapılan ilk eser
F Laleli Camii
(İstanbul)
F Nusretiye Camii
(İstanbul)
F Dolmabahçe
Camii (İstanbul)
F Ortaköy
Camii (İstanbul)
F Revan
Köşkü (İstanbul)
F Bağdat
Köşkü
F Şale
Köşkü
F Sadabad
Kasrı (İstanbul)
F III.
Ahmet Çeşmesi (İstanbul)
F Tophane
Çeşmesi (İstanbul)
F Dolmabahçe Sarayı
(İstanbul - Abdülaziz)
F Beylerbeyi Sarayı
(İstanbul - Abdülaziz)
F Çırağan Sarayı
(İstanbul – Abdülaziz)
F Yıldız Sarayı
(İstanbul – II. Abdülhamit)
F İshak Paşa Sarayı
(Doğubeyazıt - 1784)
F Seddülbahir Kalesi
(Çanakkale - IV. Mehmet)
F Selimiye
Kışlası (İstanbul - III. Selim)
F Levent
Kışlası (İstanbul – III. Selim)