13 Mart 2014 Perşembe

OSMANLI KÜLTÜR VE MEDENİYETİ

I. DEVLET YÖNETİMİ

Ø Osmanlı Devleti, cihat ve fetih anlayışı içerisinde kurulan Türk - İslam devletleri içerisinde en güçlü ve en uzun ömürlü olanıdır.
Ø Osmanlı devlet anlayışının kökeni eski Türk gelenekleri, İslam hukuku ve hakim olunan topraklardaki devlet anlayışlarına dayanır.
Ø Osmanlı’da “Devlet hükümdar ailesinin ortak malıdır” anlayışı vardır. Bu anlayış hanedanın erkek çocuklarına tahta çıkma imkânı sağlamış, bu da taht kavgalarına neden olmuştur.
Ø Saltanat babadan oğula geçmekle beraber belirgin bir veraset sistemi görülmemektedir.
Ø I. Murat bu anlayışı değiştirmiş “Ülke hanedanın değil yalnızca hükümdar ve oğullarına aittir.” anlayışını getirmiştir. Amaç; merkezi otoriteyi güçlendirmek ve taht kavgalarını önlemektir.
Ø Fatih Sultan Mehmet, Kanunname-i Ali Osman’ı (Fatih Kanunnamesi) hazırlayarak veraset sistemini yazılı yasalar haline getirdi. Bu yasalarla merkezi otoritenin korunması için kardeş katline izin verilmiştir.
Ø Bu sistem I. Ahmet (1603 - 1617) Dönemi’nde “hanedanın en yaşlı ve akıllısının başa geçmesi” şeklinde değiştirildi (Ekber-i Erşed). Bu değişiklikle taht kavgalarını önlemek amaçlanmıştır (olumlu sonuç). Ancak bu uygulama şehzadeler arasındaki rekabet duygusunu ortadan kaldırması bakımından olumsuz sonuçlar doğurmuştur.
Ø III. Mehmet Dönemi’nde “şehzadelerin sancağa gönderilmesi” uygulamasına son verilmiş ve “Kafes usulü” getirilmiştir. Bu durum şehzadelerin yönetim deneyiminden yoksun şekilde tahta çıkmalarına neden olmuştur.
Ø Kuruluş ve Yükseliş Dönemi padişahları sancak sistemine göre yetişmişlerdi. Şehzadeler (padişahın erkek çocuklarına verilen isim), Lalalarla birlikte sancaklara yönetim tecrübesi kazanmaları için gönderilirdi. Sancağa ilk çıkan I. Murat, son çıkan III. Mehmet’tir. Sancağa çıkmadan tahta oturan ilk Osmanlı padişahı I. Ahmet’tir.
Ø Osmanlı’da yönetim padişahın mutlak otoritesinde toplanırdı yani yönetim mutlak monarşiydi.
Ø Yavuz’un Mısır Seferi sonucunda Halifeliğin Osmanlı’ya geçmesi ile yönetim “Mutlak Teokrasi”ye dönüştü.
Ø Devletin mutlak yöneticisi olan padişah ilk bakışta sonsuz yetkilere sahipmiş gibi görünse de uygulamaları; gelenek – görenek, hukuk kuralları ve Divan kararlarıyla sınırlandırılmıştır.
NOT-1: Osmanlı padişahları ilk defa “1839 Tanzimat Fermanıile birlikte mutlak egemenlik anlayışından kendi isteği ile vazgeçmiş ve Kanun Üstünlüğüilk kez kabul etmiştir. 1876 I. Meşrutiyet (Kanun-i Esasi) ile birlikte anayasal yönetime ve parlamenter sisteme geçilmiştir.
NOT-2: 1908’de II. Meşrutiyetin ilanı ile birlikte padişahın yetkilerine az da olsa sınırlamalar getirildi ve meclisin yetkileri arttırıldı.
Ø Osmanlı padişahları Bey, Han, Sultan, Hakan, Hükümdar, Kağan, İstanbul’un fethinden sonra İmparator; Mısır’ın fethinden sonra da Halife unvanlarını kullanmışlardır. Ayrıca Gazi, Hüdavendigar, Hünkar gibi unvanlar da kullanılmıştır.
NOT: Osmanlı’da “Sultan” unvanını ilk defa kullanan padişah, I. Murat’tır.
Ø Hükümdarlık Sembolleri; hutbe, sikke (para), davul (nevbet), sancak, hilat (giysi), çetr (saltanat şemsiyesi), tuğ, tuğra, kılıç alayı, otağ ve tahttır.

§ Merkez Teşkilatı

Ø Merkez teşkilatı içerisinde padişahın özel hayatının geçtiği ve devletin yönetildiği yer saraydır. Osmanlı’da ilk saray I. Murat Dönemi’nde Bursa’da inşa edilmiştir. Edirne başkent olunca burada daha büyük bir saray yapılmıştır.
Ø İstanbul’un fethi (1453) üzerine Fatih Sultan Mehmet tarafından önce “Saray-ı Atik (Eski Saray)” daha sonra da “Saray-ı Cedid” adı verilen “Topkapı Sarayı (Yeni Saray)” yaptırılmıştır.
Ø Topkapı Sarayı, XIX. yüzyıla kadar padişahların oturduğu ve devletin yönetildiği yer olmuştur. XIX. Yüzyılda Batı etkisiyle Dolmabahçe, Beylerbeyi, Çırağan ve Yıldız sarayları yapılmıştır.
Ø Devlet yönetiminin merkezi olan sarayda; divan toplantıları, padişahların tahta çıkış töreni, yabancı elçilerin kabulü, bayramlaşma törenleri yapılırdı. Ayrıca en yüksek derecede yöneticilerin eğitimi de sarayda gerçekleştirilirdi.

Ø Saray üçe ayrılırdı;

a) Birun (Dış Saray): Saray görevlileri burada bulunur ve diğer devletlerle ilgili işler idare edilirdi. Ayrıca burada askeri merasimler, bayramlaşmalar ve askerlere maaş dağıtımı yapılırdı. Bununla birlikte Birun’da padişahın divan üyelerini ve yabancı elçileri karşıladığı “Arz Odası” bulunurdu. Birun teşkilatına ait bütün tayinler Sadrazam tarafından yapılırdı.

Ø Birun’daki görevliler ve teşkilatları şunlardır;

F Yeniçeriler
F Altı Bölük Halkı (sipahiler, silahtar, sağ ve sol garipler, sağ ve sol ulufeciler.)
F Topçular ve Cebeciler
F Mehterler
F Müteferrikalar: (Enderun’dan çıkma içoğlanlar, beyzade çocukları, devlet ileri gelenlerinin çocukları vb.)
F Padişah Hocası: Şehzadelerin eğitimiyle meşgul olur.
F Hekimbaşı: Cerrahbaşı da denilen doktor
F Çavuşlar ve Çavuşbaşı: Haberleşme ve elçilik görevini yapar.

b) Enderun (İç Saray): Osmanlı devlet adamlarının (devşirmelerin) yetiştirildiği saray içerisindeki okuldur. Divan toplantıları da bu bölümde yapılırdı.
NOT: Enderun Mektebi’nin temelleri, II. Murat tarafından atılmıştır. Ancak gerçek anlamda teşkilatlanması Fatih Sultan Mehmet Dönemi’nde meydana gelmiştir.
NOT: Enderun Mektebi, 1833’te II. Mahmut tarafından kapatılmış, yerine “Mekteb-i Maarif-i Adliye” açılmıştır.
Ø Enderun, aynı zamanda Padişahın özel hayatının geçtiği sarayın iç bölümüdür. Burada padişahın hizmetine bakan güvenilir kimselerin bulunduğu hizmet - eğitim odaları ve harem bulunuyordu.

Ø Enderun’daki odalar şunlardır;

F Has Oda: Padişahın günlük hizmetine bakarlardı.
F Hazine Odası: Padişahın özel hazinesine bakarlardı.
F Kiler Odası: Yemek ve sofra hizmetlerini yaparlardı.
F Seferli Odası: Berber, terzi, müzisyen gibi görevliler bulunurdu.

Ø Enderun odalarına alınacak olan kişiler devşirmelerden seçilir ve sıkı bir eğitimden geçirilirlerdi.

c) Harem: Padişahın aile hayatının geçtiği ve saray kadınlarının yer aldığı bölümdür.

NOT: Saraya alınan kızlar tıpkı iç oğlanları gibi sıkı bir eğitim görürlerdi. Padişahın iltifatına mahzar olmazlarsa Çıkma Usulüile saray dışında görevlendirilen Kapıkulları ile evlendirilirlerdi. (Amaç; merkezi otoriteyi korumaktır.)
Ø Osmanlı merkez ve taşra teşkilatlarında yönetim işleri padişah adına seyfiye, ilmiye ve kalemiye denilen bürokrasi temsilcilerince yürütülürdü;

a) Seyfiye: Yönetim ve askerlik alanında yetkilidirler, yürütmeyi temsil ederler.

NOT: Seyfiye’nin Divan’daki temsilcileri; Sadrazam, Vezirler, Yeniçeri Ağası, Kaptan-ı Derya’dır. (taşrada; beylerbeyi, sancakbeyi)
b) İlmiye: Eğitim, öğretim ve hukuk alanında görevleri vardır. Türk ve Müslüman olmayanlar İlmiye sınıfına giremezlerdi.
NOT: İlmiye’nin Divan’daki temsilcileri; Kazasker ve Şeyhülislam’dır. (taşrada; müderris, kadı)
c) Kalemiye: İdari ve mali alanlarda bürokratik işlerde görevlidirler.

NOT: Kalemiye’nin Divan’daki temsilcileri; Nişancı, Defterdar ve Reisülküttap’tır. (taşrada; kâtip)
Ø Padişahın egemenliğini kullanma biçimleri ise şu şekildedir;

F Yasama: Ferman, Berat, Adaletname ve Kanunnameler ile kullanır.
F Yürütme: Divan-ı Hümayun ile kullanır.
F Yargı: Kazasker ve kadılar yolu ile kullanır.

Ø Egemenlik ilgili kullanılan bazı terimlerin tanımları ise şu şekildedir;

F Ferman: Padişahın emridir. Nişancı tarafından tuğra çekilerek gerekli bölgelere gönderilir.
F Berat: Nişan, görev, maaş vb. şeyler hakkında verilen resmi belgedir (atama belgesi). Padişahın onayıyla gerçekleşir.
F Kanunname: Hükümdarların koymuş oldukları kurallar bütünüdür. Örfi hukuk kapsamı içerisindedir.
F Adaletname: Halkın haklarını askeriyeye karşı koruyan padişah buyruğudur.

§ Divan-ı Hümayun

Ø Önemli devlet işleri Divan-ı Hümayun adı verilen bir kurulda görüşülürdü.
Ø Divan, hangi din ve mezhepten olursa olsun herkese açıktı.
Ø Divan, son sözün padişaha ait olmasından dolayı Danışma Meclisi niteliği de taşımaktadır.
Ø Kuruluş Dönemi boyunca divan başkanı padişahtır. Yükselme Dönemi’nde Fatih’ten itibaren divan başkanlığı Sadrazama bırakılmıştır.
NOT: Bu durum sadrazamlık makamının önem kazanmasına ve sadrazamların siyasal yönden güçlenmesine neden olmuştur.
Ø Divan Orhan Bey tarafından kurulmuştur, II Mahmut tarafından kaldırılmıştır. Yerine Nazırlıklar (Bakanlıklar) kurulmuştur.

Ø Divan; toplanış şekline ve toplanış amacına göre isimler alırdı;

v Ayak Divanı: Padişahın halkın huzuruna çıkıp dert ve isteklerini dinlediği divandır.
v Galebe Divanı: Yabancı ülke elçilerinin kabul edildiği divandır.
v Sefer Divanı: Vezir-i Azam sefere çıkarken toplanan divandır.
v At Divanı: Sefer sırasında at üzerinde yapılan divandır.
v Ulufe Divanı: Yeniçeri maaşları için toplanan divandır.
v İkindi Divanı: Sadrazam konağında Divan-ı Hümayun’da yarım kalan işleri tamamlamak amacıyla toplanan divandır.

Ø Divan toplantıları haftanın belirli günlerinde Kubbe Altı denilen yerde yapılırdı. Başlangıçta her gün yapılan divan toplantıları giderek seyrekleşmiştir.
Ø Divan en yüksek mahkeme niteliği de taşırdı. Bu nedenle önemli ve çözülemeyen davalara burada bakılırdı.
Ø Divanda alınan kararlara “Hüküm” adı verilirdi ve bu kararlar Mühimme Defterleri’ne kaydedilip, Defterhane’de muhafaza edilirdi.
Ø Divan-ı Hümayun, günümüz anlamıyla Bakanlar Kurulu özelliğindedir. Aralarındaki fark ise; Divan üyelerinin halk tarafından seçilmemiş olması ve mahkeme gibi çalışmış olmasıdır.
Ø 18. yüzyıldan itibaren Divan önemini kaybetmeye başlamış ve bu yüzyılın sonunda Sadrazamın çalışma merkezi olan hükümet yani “Bab-ı Ali (Yüksek Kapı)” önem kazanmıştır.

§ Divan Üyeleri

1. Sadrazam (Vezir-i Azam)

v Baş vezir anlamındadır. Divandaki en kıdemli vezir olup, padişahtan sonra gelen en yetkili kişiydi. Padişah tarafından atanır ve görevden alınırdı.
v Padişah siyasi yetkilerini Sadrazam aracılığı ile kullanırdı. Sadrazam padişahın mührünü (Mühr-ü Hümayun) taşırdı ve padişah olmadığı zamanlarda “Serdar-ı Ekrem” sıfatıyla orduya komutanlık yapar, büyük devlet memurlarının tayin, terfi ve görevden alınma işleriyle ilgilenirdi.
v Fatih’ten itibaren Divan başkanlığı Sadrazamlara bırakılmıştır (1475).
v Günümüzdeki karşılığı Başbakan’dır.
NOT: İlk sadrazamlık makamı I. Murat Dönemi’nde kurulmuştur. İlk sadrazam Çandarlı Kara Halil Hayrettin Paşa; son sadrazam Ahmet Tevfik Paşa’dır.
2. Kubbealtı Vezirleri

v Divan’da Sadrazamdan sonra gelen vezirlerdi. Devlet işlerinde sadrazama yardımcı olurlar, çeşitli devlet işleriyle görevlendirilirlerdi.
v Bu vezirler, devlet işlerinde bilgi ve tecrübesine güvenilen kişilerden seçilirdi.
v Daha çok askeri ve siyasi işlerden sorumluydular.
v Fatih Dönemi’nde sayıları 4’e, Kanuni Dönemi’nde 7’ye çıkartılmıştır.
v Günümüzdeki karşılığı Devlet Bakanı’dır.

NOT: Vezir olabilmek için beylerbeyi ve sancakbeyi gibi görevlerde bulunmak gerekiyordu.
NOT: İlk vezirlik makamı Orhan Bey Dönemi’nde kurulmuştur. İlk vezir de Alaeddin Paşa’dır.
3. Defterdar

v Maliyeden sorumlu kişi olup, hazinenin gelir - gider hesaplarını tutar ve bütçeyi hazırlardı.
v Ayrıca rütbe ve dirlik verilecek kimseleri hükümdara teklif etme yetkisi de vardı.
v Fatih Dönemi’nde sayıları Anadolu ve Rumeli Defterdarı olmak üzere ikiye çıkarıldı.
v Günümüzdeki karşılığı Maliye Bakanı’dır.

NOT: İlk Defterdarlık makamı I. Murat Dönemi’nde kurulmuştur.
4. Kazasker (Kadıasker)

v Hukuk işlerinden sorumluydular. Şer’i hükümler veren en yüksek görevlilerdi.
v Divan’daki büyük davalara bakar, kadı (taht kadısı hariç) ve müderrislerin atamasını yapardı.
v Kadıların kararlarını bozma yetkisi de vardı.
v Fatih Dönemi’nde sayıları Anadolu ve Rumeli Kazaskeri olmak üzere ikiye çıkarılmıştır.
v Günümüzdeki karşılığı Adalet ve Milli Eğitim Bakanı’dır.

NOT: İlk Kazaskerlik makamı I. Murat Dönemi’nde kurulmuştur.
NOT: İstanbul Kadısına “Taht Kadısı” denir ve İstanbul kadısını padişah seçerdi.
NOT: Defterdar ve Kazaskerlerin kıdemli olanları Rumeli Eyaleti’ne atanırdı. Bunun nedeni; devletin genel fetih siyasetinin batıya yönelik olması ve önemli olayların ağırlıklı olarak Rumeli’de gerçekleşmesidir.
5. Nişancı

v Devletlerarası yazışmaları sağlardı.
v Ayrıca padişah ve sadrazam arasındaki yazışmalardan da sorumluydu.
v Padişahın yazılı emir ve fermanlarına tuğra çekerdi. Bu nedenle kendisine “tuğracı” da denirdi.
v Fethedilen toprakları Tahrir defterlerine kaydeder, tapu kadastro işlerine bakar ve dirliklerin dağıtımını yapardı.
v Divanda yapılan görüşmelerin kayıtlarını tutarak “Mühimme Defteri’ne (Divan Defteri)” kaydederdi.

§ 16. Yüzyılda Divana Girenler

6. Şeyhülislam (Müftü)

v Osmanlı’da divanda alınan kararların ve çıkartılan kanunların dine uygun olup olmadığı konusunda “Fetva (karar)” veren kişidir.
v Halifeliğin Osmanlı’ya geçmesinden sonra önemi daha da artmıştır.
v Padişah, Halife olarak İslam Dünyası’nın lideri olarak görülse de fetva verebilecek dini bilgiye sahip değildi. Bu nedenle padişah, Halifelikten kaynaklanan dini yetkilerini Şeyhülislam aracılığı ile kullanırdı.
v Padişah, Şeyhülislam’a danışmadan sefere çıkamaz, kanun koyamazdı. Şeyhülislam da padişahın istediği konunun dışında fetva veremezdi. Bu da Osmanlı’da bir yetki paylaşımının olduğunu gösterir.
v Şeyhülislamlar protokolde Sadrazama denk sayılmışlardır.
v Şeyhülislamların atamasını doğrudan padişah yapardı.
v Kanuni Dönemi’nde divanın daimi üyesi olmuştur.
NOT: İlk Şeyhülislam II. Murat Dönemi’ndeki Molla Şemseddin Fenari’dir. Son Şeyhülislam ise 1920’de bu göreve getirilen Medeni Mehmet Nuri Efendi’dir.
7. Reisü’l- Küttab

v Kâtiplerin başı anlamındadır. 17. yüzyıla kadar Nişancı’ya bağlıydı.
v Divan’da görüşülecek konuların sırasını belirler, dış işlerine bakar, Divan’da alınan kararları yazıya geçirirdi.
v XVII. yüzyılda divana üye olmuştur.
v Günümüzdeki karşılığı Dışişleri Bakanı’dır.

8. Kaptan-ı Derya

v Osmanlı’da Donanma Komutanıydı. İstanbul’da bulunduğu zamanlarda Divan toplantılarına katılırdı.
v Kanuni Dönemi’nde Divan’a üye olmuştur.
v Günümüzdeki karşılığı Deniz Kuvvetleri Komutanı’dır.

NOT: İlk Kaptan-ı Derya Orhan Bey Dönemi’nde göreve getirilen Karesioğulları kökenli Karamürsel Paşa’dır.

9. Yeniçeri Ağası

v Yeniçerilerin ocak komutanıdır.
v Ocakla ilgili konular görüşüldüğünde divana katılırdı.
v İstanbul ve sarayın güvenliğinden sorumluydu.
v Savaşlarda padişahın koruyucusu ve en yakın askeriydi.
v Padişah tarafından ataması yapılır ve doğrudan padişaha bağlıdır.
II. ÜLKE YÖNETİMİ
Ø Osmanlı Devleti’nde ülke yönetimindeki temel idare birimi eyalettir. Eyaletler sancaklara, sancaklar kazalara, kazalar ise köylere ayrılırdı.
Ø Eyaletleri Beylerbeyi, Sancakları Sancak Beyi, kazaları Kadı ve Subaşı, köyleri Köy Kethüdası (yönetim), Yiğitbaşı (asayiş) ve Kadı Naibi (adalet) yönetirdi.
Ø I. Murat Dönemi’nde Manastır merkez olarak “Rumeli Beylerbeyliği”, Yıldırım Bayezıd Dönemi’nde de Kütahya merkezli “Anadolu Beylerbeyliği” kurulmuştur.
Ø Osmanlı’da eyaletler yönetim şekillerine göre bölümlere ayrılmıştır;

a) Saliyanesiz (Yıllıksız - Merkeze Bağlı) Eyaletler:

 Toprakları dirlik sistemine göre dağıtılan eyaletlerdir.
 Yöneticileri doğrudan merkezden atanırdı.
 Devlet merkezine bu eyaletlerden vergi gelmezdi. Toplanan vergiler dirlik sahiplerine

maaş olarak ödenirdi. Dirlik sahibi de buna karşılık devlete asker yetiştirirdi.
 Anadolu, Rumeli, Diyarbakır, Budin, Bosna, Erzurum, Van, Karaman, Sivas, Musul ve Şam bu gruba giren eyaletlerdir.

b) Saliyaneli (Yıllıklı – Özel Yönetimli) Eyaletler:

 Bu eyaletler mukataa arazi kapsamındadır. Merkezden atanan valilerce yönetilirdi.
NOT: Mukataa Arazi; Ürün vergisi İltizam yoluyla Mültezimler tarafından toplanıp hazineye giden arazilerdir.
 Yöneticilerine “Saliyane” adı verilen maaş ödenirdi.
 Bu eyaletler ilk kez Kanuni Sultan Süleyman Dönemi’nde oluşturulmuştur.
 Bu eyaletlerin ürün vergisi iltizam usulüne (peşin olarak alınan) göre Mültezimler tarafından toplanırdı. Eyalet kendi masrafları çıktıktan sonra geri kalan geliri merkeze gönderirdi. Mısır (yöneticilerine Hidiv denirdi.), Yemen, Trablusgarp, Cezayir, Basra, Bağdat, Habeş, Tunus gibi halkı daha çok Müslümanlardan oluşan eyaletler bu gruba girerdi.

c) Bağlı Beylik ve Devletler (Özel Yönetimli Eyaletler):

 Bu eyaletler içişlerinde serbest, dışişlerinde Osmanlı’ya bağlı olan eyaletlerdi. Bunların başında yerli hanedandan birisi bulunurdu.
 Yöneticilerine; Bey, Han, Şerif ve Voyvoda denirdi.
 Devlete yıllık vergi öderlerdi. Eflak, Boğdan, Erdel, Kırım (Burası vergi vermez sadece asker verirdi. Yöneticilerine Giray denirdi.), Lehistan bu gruba giren eyaletlerdi.
 Bu eyaletler ilk kez Fatih Sultan Mehmet Dönemi’nde oluşturulmuştur.

F Hicaz ayrı bir konuma sahipti. Devlet bu bölgeden vergi almaz, asker istemezdi. Buradan toplanan vergiler kutsal yerlerin imarına ve korunmasına ayrılırdı.

Ø Taşra Teşkilatındaki Diğer Görevliler;

F Muhtesip: Çarşı ve pazar (esnaf ve tüccar) denetlemesi yapardı. Satılan mal ve fiyatları kontrol ederlerdi. (zabıta)

F Kapan Emini: Şehirlere gelen sebze meyvenin toplandığı yerlere “kapan” denirdi. Kapan emiri buraya gelen malın vergilendirilmesini sağlardı (Hal müdürü).

F Beyt’ül Mal Emini: Herhangi bir yerleşim yerinde kamu haklarını koruyan görevlidir.

F Bac Emini: Kasaba ve şehirlerde sanat ve ticaretle ilgili vergileri toplarlardı.

Ø Mahalli (yerel) yönetim örgütleri de şunlardı; Mahalle ve köy yönetim teşkilatları, loncalar, cemaat idareleri.
Ø İstanbul’da özel bir yönetim uygulanmaktaydı; Sadrazam şehrin genel düzenine; Yeniçeri Ağası güvenlik işlerine, Şehremini belediye ve bayındırlık işlerine, Muhtesip çarşı ve pazarın düzenine, İstanbul (Taht) Kadısı adalet işlerine bakardı.
III. TOPRAK SİSTEMİ
Ø Toprak, Osmanlı’da devletin malıydı. Kullanma hakkı halka ait olup, üretilen malın sahibi halktı.
Ø Devlet topraklarının genel adı Miri Arazi (Hazine Arazisi) idi. Ekip, biçmek için şahıslara verilen arazilerdi.
Ø Toprak kullanılış ve veriliş amaçlarına göre isimler almıştır;

A) MİRİ ARAZİLER

1) Dirlik Arazileri: Geliri devlet tarafından savaşta yararlılık gösterenlere ve devlet memurlarına maaş karşılığı olarak verilen arazilerdi. Üç ’e ayrılırdı;

a) Has: Yıllık geliri 100.000 akçe’den fazla olan topraklardı. Hanedan üyelerine, divan üyelerine, Beylerbeyleri ve Sancak Beylerine verilirdi. Has sahibi gelirinin her 5000 akçesi için bir “cebelü (atlı asker)” beslemek zorundaydı.

b) Zeamet: Yıllık geliri 20 bin ile 100 bin akçe arasında olan arazilerdi. Orta derecedeki devlet memurlarına, hazine ve tımar defterdarlarına, divan kâtiplerine, alay beylerine, kale dizdarlarına, subaşılara ve kadılara verilirdi. Bunlar da gelirlerinin her 5000 akçesi için bir “cebelü (atlı asker)” beslemek zorundaydı.

c) Tımar: Savaşta yararlılık gösterenlere ve hizmet karşılığı verilen araziler olup, yıllık geliri 3.000 ile 20.000 akçe arasında olanlardı. Bu da kendi arasında bölümlere ayrılırdı; Eşkinci (Kılıç) Tımarı savaşta yararlılık gösterenlere, Hizmet Tımarı Saraydaki Hizmetlilere, Müstahfız Tımarı ise Cami imamları, hatip ve medrese hocalarına verilirdi. Bu toprakları işletenler gelirlerinin her 3000 akçesi için bir cebelü beslemek zorundaydılar.
NOT: Dirlikler dağıtılırken, verilen kişilerin makamları ile toprağın gelirleri arasında bir paralellik kurulmuştur.
Ø Dirlik sisteminde toprağın; mülkiyeti devlete, vergisi dirlik sahibine, kullanım hakkı köylüye aittir. Has ve zeamet, devlet memurlarına görevleri süresince verilirken, tımar, sipahinin ömrü süresince verilirdi.

Ø Dirlik sahiplerinin görevleri;


*Savaş zamanı, toprak gelirlerine göre besledikleri atlı askerler (cebelü) ile orduya katılmak
*Reayanın (halkın) toprağı işlemesini sağlamak, boşalan topraklara başkalarını yerleştirmek ve yeni toprakları üretime açmak
*Bulundukları bölgenin güvenliğini sağlamak
*Bölgedeki vergileri toplamaktır.


DİRLİK (TIMAR) SİSTEMİNİN FAYDALARI
Ø Toprakların imarı sağlanmıştır. Bu da tarımsal üretimi artırmış ve üretimde süreklilik sağlanmıştır.
Ø Vergilerin kolayca toplanması sağlanmıştır.
Ø Devlet memurlarının maaşları ödenmiştir.
Ø Devlete yük olmadan güçlü bir ordunun yetişmesini sağlamıştır (Tımarlı Sipahiler).
Ø Başlangıçta göçebe Türkmenlerin yerleşik hayata geçirilmesinde etkili olmuştur.
Ø Tımarlı Sipahiler kırsal bölgede güvenliğin sağlanmasında etkili olmuşlardır.

NOT-1: Toprağın sahibinin devlet olması, sadece gelirin dirlik sahibine verilmesi, toprak üzerinde feodalleşmeyi önlemiştir. Avrupa feodalitesi ile arasındaki en önemli fark budur.
NOT-2: Devlet, toprağı bir yıl ekmeyenden Çiftbozan adlı vergi, 3 yıl üst üste ekip, biçmeyenden ise toprağı geri alırdı. Bundaki amaç; üretimin sürekliliğini sağlamaktır.
NOT-3: Osmanlı Devleti’nde taşra teşkilatının temelini tımar (dirlik) sistemi oluşturuyordu.
NOT-4: Tımar ve Zeamet Sistemi II. Mahmut zamanında kaldırılarak bunun yerine başta valiler olmak üzere devlet memurları maaşa bağlanmıştır.
2) Yurtluk Araziler: Geliri sınır boylarında görev yapan askerlere (akıncılara) verilen arazilerdir.
3) Ocaklık Araziler: Geliri kale muhafızları ile tersane giderlerine ayrılan arazilerdir.
4) Mukataa: Geliri iltizam yoluyla doğrudan hazineye giden arazilerdir.
5) Paşmaklık: Hanedan kadınlarına verilen arazilerdir.
6) Havas-ı Hümayun: Hükümdara aittir. Geliri hazineye bırakılmıştır.
7) Metruk Araziler: Terk edilmiş topraklardır. Otlak, yaylak, mera, kışlak gibi halkın ortak kullandığı topraklardır. Ayrıca yollar, meydanlar, namazgâhlar, mesireler, pazarlar, panayırlar, baltalıklar ve harmanlar da bu gruba girerdi.
8) Mevat: Ölü topraklardır. Çöl, bataklık, çıplak dağlar bu topraklardandır.
9) Malikhane: Devlet adamlarına hizmetleri karşılığı mülk olarak verilen arazilerdir.

B) VAKIF (MEVKUF) ARAZİLER
Ø Miri arazi iken sonradan geliri hayır, din, eğitim kurumlarına ve sosyal hizmetlere ayrılan arazilerdir (cami, medrese, hastane, imarethane, , bedesten, kervansaray gibi kurumlar).
Ø Alınıp satılamaz, devlet el koyamazdı.
Ø Bu arazilerden vergi alınmazdı.
Ø Vakıf teşkilatının başında bulunan kişiye “Mütevelli” denmiştir.
C) MÜLK ARAZİLER
Ø Şahısların özel mülkü olan arazilerdir. Alınıp satılabilir, miras olarak bırakılabilirdi.
Ø Bu araziler ikiye ayrılırdı;

a) Öşri Araziler: Müslüman halka ait olan arazilerdir. Gelirlerinden % 10 Aşar (Öşür) vergisi öderlerdi. Bu toprakların sahiplerinden arazi vergisi olarak çift resmi alınırdı.

b) Haraci Araziler: Gayrimüslimlere verilen arazilerdir. Gelirlerinden % 15 - % 20 arası Haraç vergisi öderlerdi. Bu toprakların sahiplerinden arazi vergisi olarak ispenç alınırdı.

NOT: XVII. yüzyıldan itibaren sosyo – ekonomik nedenlerin etkisiyle toprak yönetimi bozulmuş, köyden kente göçler hızlanmış ve topraklar devletin denetiminden çıkarak hukuki olmasa da fiilen ayan ve eşraf denilen güçlü kişilerin eline geçmeye başlamıştır. 1858 Arazi Kanunnamesi ile topraklar mülkiyete dönüşmüş, yani uzun süre toprağı elinde bulunduranlar o toprağın sahibi olmuşlardır.
IV. ORDU
 Osman Bey döneminde ordu, aşiret güçlerinden oluşmaktaydı.
İlk düzenli ordu Orhan Bey Dönemi’nde oluşturulmuştur (Yaya ve Müsellem).
 I. Murat döneminde Rumeli’ye geçişle birlikte savaş esirlerinden asker seçilerek orduya alınmıştır (Pençik sistemi). Yine I. Murat döneminde Tımar ve Kapıkulu (Devşirme) sistemlerinin temelleri atılmıştır.
 Osmanlı’da devlet gücünü ordudan alırdı. Ordu üç gruptan meydana gelirdi;


1. KAPIKULU OCAKLARI
Ø Devletten üç ayda bir ulufe adıyla maaş alan sürekli askerlerdi.
Ø Bu askerler aynı zamanda hükümdar değişikliklerinde cülus adlı bahşiş alırlardı.

NOT: İlk defa “Cülus Bahşişi” Fatih Sultan Mehmet (II. Mehmet) Dönemi’nde dağıtıldı.

Ø I. Murat Dönemi’nde devşirme yoluyla Hıristiyan gençlerden oluşturulmuştur.

Devşirme sistemi: Gayr-i Müslimlerin kimsesiz ve fakir çocuklarının küçük yaşta toplanarak (5 - 12 yaş) devlet hizmetinde kullanılmak üzere yetiştirilmesidir. Bunların zeki ve gürbüz olanları saraydaki Enderun Mektebi’nde devlet memuru yetiştirmek amacıyla okutulurdu. Rumeli’den toplanan çocuklar önce Anadolu’ya gönderilerek Türk ailelerinin yanında Türk - İslam kültürü alırlar, sonra Gelibolu’daki Acemi Oğlanlar Ocağı’na getirilirlerdi. Burada kabiliyetlerine göre askeri ocaklara ayrılırlardı.

Ø İstanbul veya merkeze yakın eyaletlerde bulunurlardı. Sefere padişahla birlikte katılırlardı.
Ø Görevleri askerliktir, evlenmeleri ve değişik mesleklerle uğraşmaları yasaktır.
Ø Kapıkulu Askerleri; Atlı ve yaya olarak ikiye ayrılırlardı.
Kapıkulu Piyadeleri (Yayalar)
Acemi Oğlanlar Ocağı:

 *I. Murat Dönemi’nde kurulmuştur.
 * Devşirme yoluyla alınan Hıristiyan çocuklardan oluşurdu.
 *Ocakta yetişenler Yeniçeri Ocağı’na giderdi.
*Zeki ve yetenekliler ise Enderun’a gönderilirdi.


Þ Yeniçeri Ocağı:

§ Kapıkulu ordusunun temelidir.
§ I. Murat Dönemi’nde kurulmuştur.
§ Devşirme yolu ile oluşturulmuştur.
§ Sıkı disiplin altında yetişirlerdi.
§ Padişahın yanında bulunurlardı. Görevleri; padişahla birlikte savaşa katılmak ve İstanbul’un güvenliğini sağlamaktır.
§ Yeniçerilere üç ayda bir “Ulufe” denilen maaş, padişah tahta çıktığında “Cülus Bahşişi”, ilk sefere çıktığında da “Sefer Bahşişi” verilirdi.
§ Yeniçeri Ocağı III. Murat Dönemi’nde bozulmaya başlamıştır.
§ İleriki dönemlerde devlete çok zararı dokunan bu Ocak, 1826’da II. Mahmut tarafından kaldırılmıştır (Vaka-i Hayriye). Bu ocağın yerine “Asakir-i Mansure-i Muhammediye” yeni bir ordu kurulmuştur.

Cebeciler: Yeniçerilerin silahlarını ve bu silahların bakımını yaparlardı.

Þ Topçular: Top döken, top mermisi yapan ve kullanan ocaklardır.
NOT: Osmanlı’da ilk top, 1389 I. Kosova Savaşı’nda kullanılmıştır.
Top Arabacıları: Top taşıma araçlarını yapan ve nakleden ocaklardır.
Lağımcılar: Ordunun geçtiği yerlerdeki yolların ve köprülerin onarımını yapan, tüneller kazan, patlayıcı maddeler yerleştiren ve surları yıkan ocaktır.
Humbaracılar: Havan topları, mayın, el bombaları ve humbara denilen gülleleri yapan ve kullanan ocaktır.
Sakalar: Ocağın su işleriyle ilgilenen sınıftır.

Kapıkulu Süvarileri (Atlılar)
F Altı Bölük Halkı da denilirdi. Derece ve maaş yönünden yeniçerilerden üstündüler. Yeniçeriler arasından seçilir ve ulufe alırlardı;

Sipahiler, Silahtarlar: Padişahın çadırını (Otağ-ı Hümayun) korumakla görevlidirler.
Sağ Garipler, Sol Garipler: Görevleri, ordu hazinesini, ağırlıklarını ve ganimetlerini taşımak ve korumaktır.
Sağ Ulufeciler, Sol Ulufeciler: Görevleri, saltanat sancaklarını taşımak ve korumaktır.
2. TIMARLI SİPAHİLER
(EYALET ASKERLERİ)
 Tamamen Türklerden oluşurdu.
Dirlik sahipleri tarafından beslenirdi.
 Ordunun en kalabalık ve en önemli sınıfıdır.
 Devletten maaş almazlardı.
 Savaşlarda ganimet elde etmezlerdi.

Þ Savaş zamanı orduya katılırlar, barış zamanı toprağı işlerler ve bölgelerinin güvenliğini sağlarlardı.
 Savaşta Sancak Beyi tarafından komuta edilirler, savaşa katılmayan asker tespit edilirse toprağı elinden alınırdı.
Cebelü adı verilen silahlı, teçhizatlı, atlı asker özelliğindedirler.
 Tımarlı Sipahilerin iyi yabancı dil bilenleri akıncı birliklerine seçilirlerdi.
 Kanuni Sultan Süleyman’ın son zamanlarına kadar devletin en önemli ve en büyük askeri gücüydü.
NOT: Duraklama Dönemi’nde Tımarlı Sipahi sayısı azalırken, Kapıkulu Askeri sayısı artmıştır.
3. YARDIMCI KUVVETLER
 Ordunun geri hizmetinde çalışanlar ile bağlı beylik ve devletlerden gelen askerler bu sınıfa girerdi.
 Bunların sayıları sabit değildi. Savaşa göre değişirdi.

F Azaplar: Anadolu’dan toplanmış bekâr, dinç Türk gençleridir. Savaşta yeniçerilerin önünde düşmana ilk hücumu yaparlardı.
F Akıncılar: Sınır boylarında oturan Türklerden meydana gelen hafif süvari birlikleriydi.
F Gönüllüler: Ani düşman saldırılarına karşı sınırlardaki şehir ve kasabaları korurlardı.
F Deliler: Özel kuvvetlerdir. Çok iyi bir eğitimden geçirilerek yetiştirilirler ve ön safta savaşırlardı.
F Beşliler: Her beş aileden bir kişi alınarak oluşturulan bu birlikler sınırdaki kalelerin korunmasında görevlendirilirdi.
F Derbentçiler: Yol, köprü ve geçitleri koruyan birliklerdir.
F Turnalar: Ordunun posta işlerinden sorumlu birliklerdir.
F Yaya ve Müsellemler (Yörükler): Ordunun önünden giderek yolları ve köprüleri onarırlardı.

4. DONANMA
 Osmanlı Devleti’nin ilk donanması Karesi Beyliği’nin alınmasından sonra oluşmuştur.
 Osmanlı Devleti, Orhan Bey Dönemi’nde Karamürsel’de ilk tersaneyi kurduysa da Karesioğulları Beyliği’nin alınmasıyla donanma sahibi olarak askeri amaçlı denizcilik faaliyetleri yürütmeye başlamıştır.
 Teşkilatlı İlk Osmanlı tersanesi Gelibolu’da I. Bayezıd Dönemi’nde açılmıştır (1390). Osmanlı’nın en büyük tersanesi ise Haliç Tersanesi'ydi.
 Osmanlı ilk deniz savaşını I. Mehmet Dönemi’nde Venediklilere karşı yapmıştır (1416).
 Osmanlı ilk büyük donanmasına Fatih Dönemi’nde İstanbul’un fethi için inşa edilen donanmayla ulaştı.

Þ Osmanlı en büyük donanmaya Kanuni Dönemi’nde Barbaros Hayrettin Paşa ile ulaştı.
NOT: Osmanlı donanmasının Kanuni Dönemi’nde 27 Eylül 1538 tarihinde Haçlı donanmasına karşı kazandığı Preveze Deniz Zaferi, bugün de Deniz Kuvvetleri Günü olarak kutlanmaktadır.
 Osmanlı donanması ilk büyük yenilgisini İnebahtı’da aldı (İnebahtı Körfezi’nde donanmamız Haçlılar tarafından yakılmıştır – 1571.).
 Donanma, Duraklama Dönemi’nde ihmal edilmeye başlanmış ve güçten düşmüştür.
 Osmanlı donanması ile fethedilen son yer Girit Adası’dır (1669). Bu tarihten sonra gerekli desteği göremeyen Osmanlı donanması Çeşme (1770), Navarin (1827), Sinop (1853) baskınlarında Rus donanması tarafından yakılınca bir daha toparlanamamıştır.
 Gelişen Avrupa donanmasına karşı koyamayacağını anlayan II. Abdülhamit devletin tüm imkânlarını kara ordusunu güçlendirmek için seferber etmiştir.

 Osmanlı donanması iki gruba ayrılırdı:

v İnce Donanma: Irmaklarda dolaşan kürekli gemilerden oluşan donanmalardır.
v Donanma-ı Amire: Kalyon, Kadırga gibi büyük gemilerden oluşan, denizlerdeki donanmadır.

 Osmanlı donanma komutanına Kaptan-ı Derya unvanı verilirdi. Donanmada görev yapan askerlere de Levent adı verilmiştir. Kaptan-ı Deryalığın merkezi Cezayir’dir.

V. TOPLUM YAPISI
 Fatih Sultan Mehmet Dönemi’nden itibaren imparatorluk haline gelen Osmanlı Devleti’nin bünyesinde farklı din, dil, mezhep ve milletten insanlar bir arada yaşamaya başlamışlardır.
 Osmanlı toplum yapısı; yönetenler ve yönetilenler olmak üzere iki bölüme ayrılmıştır.

§ Yönetenler

 Padişahtan dini ve idari yetki alan kimselerden oluşur. Seyfiye, İlmiye ve Kalemiye olarak üç sınıfa ayrılırlar;

a) Seyfiye (Ehl-i Örf): Askeri zümreyi oluşturan gruptur. Sadrazam, Vezirler, Kapıkulu Askerleri ve Tımarlı Sipahilerden oluşur. Padişahın  yürütme gücünü temsil ettikleri için bu sınıfa ehl-i örf, ehl-i seyf veya “ümera” denirdi.

b) İlmiye (Ehl-i Şer): Medreselerde yetişip devletin değişik alanlarında görev alanlardır. Bunlar; Şeyhülislam, Kazasker, Kadı, eğitim öğretim elemanları ve cami görevlileridir (Ulema).
NOT: İlmiye’nin devlet yönetiminde ve toplum içinde üç önemli görevi vardı; Tedris (Bilgi aktarma), Kaza (Yargı görevi), İfta (yapılan işlerin şeriata uygunluğunu denetleme yani fetva verme)’dır.
c) Kalemiye: Devletin idari ve mali bürokrasisini oluşturan gruptur. Her türlü yazışmalardan, kâtiplik işlerinden ve ekonominin işleyişinden sorumludurlar.

§ Yönetilenler (Reaya)

 Reaya, yönetime katılmayan, geçimini tarım ve sanayi alanında üretim yaparak veya ticaretle uğraşarak sağlayan, devlete vergi veren halktır.
 Osmanlı Devleti’nin kendi egemenliği altında yaşayan toplulukları din ve mezhep esasına göre örgütleyip yönetme şekline “millet sistemi” deniyordu. Buradaki millet kavramı günümüzdeki anlamından farklıydı. Aynı dinden ve mezhepten olan topluluklar bir millet sayılıyordu.
 Osmanlı toplumu ırk esasına göre değil, inanç ve düşünce temeline göre örgütlenmiştir.
NOT: Osmanlı toplumu içinde köylüler, zanaatkârlar, tüccarlar “reaya”dan sayılırken “Bilginler” reayadan sayılmamışlardır.

Þ Osmanlı Devleti çok uluslu devlet olma özelliği taşımış fakat yönetimdeki hâkim unsur Türkler olmuştur.
 Osmanlı Devleti hoşgörülü bir siyaset izlediği için Müslümanlar (Millet-i Hakime), Hıristiyanlar ve Museviler (Millet-i Mahkume - Zımmi) asırlar boyu birlikte yaşamışlardır.
 Hıristiyanlar genellikle ticaret ve tarımla uğraşırlardı. Islahat Fermanı’yla (1856) Müslümanlarla aynı haklara sahip olmuşlardır.

Ø Osmanlı toplumu yerleşim durumuna göre üç guruba ayrılırdı;

ü Köylüler:
FNüfusun çoğunu köylüler oluştururdu.  
F Çiftçi kendisine verilen toprağı işleyip vergisini Tımarlı Sipahiye veya bir vakfa verirdi.
F Köylü, toprağı üç yıl üst üste boş bırakıp işlemezse “Çiftbozan” adıyla vergi öderdi. Bundaki amaç üretimi arttırmak, toprağın boş kalmasını önlemekti.
F 16. yüzyılın sonlarında tımar sisteminin bozulması ile “İltizam sistemi” yaygınlaştı. İltizam sistemi sonucunda reayanın durumu kötüleşti. Köyden kente göçler başladı. Bu göçlerle; şehirdeki sorunlar artmaya, köyler boşalmaya ve tarım üretimi azalmaya başladı.
ü Şehirliler:
F Osmanlı şehirleri her türden malın ticaretinin yapıldığı, sanayi işletmeciliğinin var olduğu ve çeşitli sosyal kurumların örgütlendiği; idari, askeri ve dini işlerin görüşüldüğü yerleşim merkezleridir.
F Osmanlı şehir halkını; Askerler, Tacirler (tüccarlar) ve Esnaflar (Ahiler) oluşturuyordu.

ü Göçebeler (Konargöçerler):

F Yörük olarak da adlandırılan bu insanlar hayvancılıkla geçimlerini sağlıyorlardı.
F Devletin kendileri için düzenlediği kanunlar çerçevesinde hayatlarını sürdürüyorlardı.
F Devlet göçebelerden; Adet-i Ağnam, Ağıl resmi, Kışlak ve Yaylak adlı vergileri alırdı.
F Devlet göçebelerin vergi ve asker toplamada sorun olmaları nedeni ile onları yerleşik hayata geçirmeye çalışmışsa da başarılı olamamıştır.

Ø Osmanlılarda toplumun sosyal sınıfları arasında geçiş vardı. İşte bu sosyal hareketlilik iki şekilde oluyordu;

v Dikey Hareketlilik: Toplum içerisinde sınıflar arası geçiş yani yer değiştirmektir. Dikey hareketliliğe şu örnekleri verebiliriz; Müslüman olmak, medrese eğitimi görmek, bürokrasi kalemlerine kâtip olmak, Tımar sahibi olmak gibi.

v Yatay Hareketlilik: Ülke toprakları üzerinde yer değiştirmektir. Bu hareketliliğin bir kısmı zorunlu olurken bir kısmı da kendiliğinden gerçekleşir. Yatay hareketliliğe şu örnekleri verebiliriz; Savaş kaybetme sonucu Balkanlardan Anadolu'ya olan göçler, ihtiyaç sonucu köyden kente göçler gibi.
NOT: Yenilgiler sonrası Anadolu'ya yapılan göçlerin sonucu olarak Anadolu’daki Türk ve Müslüman nüfus yoğunluğu artarken sınırlarımız ise daralmıştır. Bu ise Osmanlı ekonomisini olumsuz etkilemiştir.
Ø Osmanlı’da halkın faydalanması için birtakım sosyal müesseseler yapılmıştır. Bunlar;

F İmaret; Medrese talebelerine, fakirlere ve her isteyene bedava yiyecek dağıtmak üzere kurulan aşevleridir.

F Kalenderhane: Şehirlere gelen yabancıların ve seyyahların ücretsiz kalıp yemek yedikleri yerdir.

F Han ve Kervansaray: Yol üzerinde veya kasabalarda yolcuların konakladıkları ve hayvanlarının barındığı binalardır. Yolcular; milliyet, din, dil, inanç ayırımı yapılmaksızın, üç gün ücret ödemeden kalabilirdi.

F Tabhane: Fakirlerin barındığı hayır eseridir. Buraların yiyeceği imaretlerden karşılanırdı.

F Darüşşifa (Hastahane): Hastaların tedavi edildiği hastane ve tıp mezunlarının pratik ve tatbikat yaptıkları tıp fakültesi mahiyetindedir.

NOT: Osmanlı Devleti’nde ilk hastahaneler Yıldırım Bayezıd zamanında açıldı.
F Ribat: Kale görünüşlü savunmaya yönelik binalardır.

F Külliye: Ana yapısı camii olan ve çeşitli ihtiyaçları bir arada karşılayan kompleks yapı topluluğudur. Genellikle bir camii etrafında kurulmuş medrese, kütüphane, imarethane ve şifahane (hastahane) ve hamam gibi yapıların bütünüdür.
VI. MALİYE
 Osmanlı maliye teşkilatı ilk olarak I. Murat Dönemi’nde kurulmuştur.
İlk bütçe Tarhuncu Ahmet Paşa tarafından hazırlanmıştır.
 Osmanlı’da Maliyeden sorumlu kişi Defterdar’dır (1838’den sonra Maliye Nazırı ve Teşkilatı). Osmanlı ekonomisinin gelişmesine paralel olarak defterdarların sayısı ikiye çıkarılmıştır.
 Osmanlı hazinesi ve dış hazine olmak üzere ikiye ayrılırdı;

v Hazine-i Amire (Dış Hazine): Vergilerin toplandığı ve harcamaların yapıldığı hazinedir.
v Hazine-i Hassa (İç Hazine): Yedekte bekletilen hazinedir. Dış hazineden yetmediği zamanlarda iç hazineden para aktarılırdı.

 Osmanlı para birimine “akçe” denirdi.
İlk bakır para Osman Bey, ilk gümüş para (akçe) Orhan Bey, ilk altın para (Sultani – Sikke-i Hasene) ise Fatih Dönemi’nde bastırılmıştır.
İlk enflasyon II. Mehmet (Fatih) döneminde başlamıştır (Enflasyonun başlamasında Yahudi sarrafların etkisi olmuştur.).

NOT: Duraklama Dönemi’nde tekrar gümüş para uygulamasına dönülecektir. Bu uygulama ülke ekonomisinin bozulduğunu gösterir.
NOT: XVII. yüzyıla kadar devletin gelirleri giderlerinden fazlaydı. XVII. yüzyıl başlarından itibaren savaşlar, askeri ıslahat harcamaları, bürokratik harcamaların artması gibi nedenlerle bütçe açık vermeye başlamıştır.
İlk kâğıt para Sultan Abdülmecit döneminde basıldı (1840). Hazine bonosu niteliğindeki bu  paraya “Kaime” denildi. 1862’de bu uygulamaya son verildi.
 I. Abdülmecit Dönemi’nde ayrıca 1844’te “Yirmi Kuruş” değerinde “Mecidiye” bastırıldı.
 Osmanlı Devletinde bankacılığa ilk geçiş, Tanzimat döneminde oldu. Açılan ilk banka Bank-ı Dersaadet (İstanbul Bankası)’dir (1847).
 1863’te Osmanlı Bankası’na (Bank-ı Şahane-i Osmanî) para basma yetkisi verilmiştir.
 1867’de Emniyet Sandığı (Memleket Sandıkları) kurulmuştur (Ziraat Bankası’nın temeli sayılır.).
 1888’de ise Ziraat Bankası kurulmuştur.
 II. Meşrutiyet Dönemi’nde de Osmanlı İtibar-i Milli Bankası açılmıştır.

Ø Hazinenin Gelir Kaynakları

 Ganimetlerin 1/5 i
 Vergiler

§ Şer’i Vergiler (Tekâlif-i Şer’iyye):

F Öşür: Müslümanlardan alınan 1/10 oranındaki toprak ürünleri vergisidir (1925’te kaldırılmıştır.).
F Haraç: Gayrimüslimlerden alınan 1/5 oranındaki toprak ürünleri vergisidir.
F Cizye: Gayrimüslimlerin 20 yaşını doldurmuş, sağlıklı erkeklerinden askere gitmeme karşılığında alınan kelle vergisidir (Bu vergi 1856 Islahat Fermanı’yla kaldırıldı.).
F Zekât: Zengin olan Müslümanların mallarından alınan vergidir. Bu vergi devlet tarafından bazı dönemlerde alınmıştır.

§ Örfi Vergiler (Tekâlif-i Örfiye):

F Avarız: II. Bayezıd zamanında, olağanüstü durumlarda ordunun ihtiyacını karşılamak üzere alınan geçici vergidir (Savaş, sel, deprem v.b). Duraklama Dönemi’nde sürekli alınmaya başlanacaktır.
NOT: Avarız vergisi, Mustafa Kemal'in Sakarya Savaşı (1921) öncesinde Başkomutanlık yetkilerini kullanarak yayınladığı Tekalif-i Milliye Emirleri’ne benzetilir.
F Çiftbozan: Tarımsal üretimin sürekliliğini sağlamak amacıyla bir veya iki yıl toprağını mazeretsiz olarak boş bırakan köylüden alınan tazminat vergisidir.

F Çift Resmi: Müslüman halktan alınan arazi vergisidir.
F İspenç: Gayrimüslimlerden alınan arazi vergisidir.
F Ağnam: Küçükbaş hayvan yetiştiricilerinden alınan vergidir.
F Resm-i Pençik: Savaş esirlerinin serbest bırakılması karşılığında alınan vergidir.
F Bac: Pazar yerlerinden toplanan vergidir.
F İhtisap Resmi: Ruhsat karşılığı alınan vergidir (noter vergisi).
F Kantariye: Tartılardan alınır.
F Resm-i Bennak: Evli çiftçilerden alınırdı.
F Resm-i Mücerred: Bekâr çiftçilerden alınırdı.
F Damga resmi: Çeşitli resmi muamelelerden alınır.
F Derbent resmi: Çeşitli köprülerden ve geçitlerden alınır.
F Gümrük Resmi: Dış ülkelerden gelen mallardan alınan vergidir.
F Arusane: Evlenenlerden alınır (Kız tarafı öder.).
F Cerime: Suçlulardan alınan vergidir.
F Bağlı Beylik ve Devletlerden Alınan Yıllık Vergiler ve Hediyeler
NOT: Vergiler, Tahrir defterine yazılırdı. Vergilerin hepsine “Tekâlif” denirdi.
 Maden, Tuzla, Orman ve Gümrük Gelirleri

Ø Müsadere (El Koyma): Ölen bir kişinin hayattayken haksız kazanç elde ettiği tespit edildiğinde mirasının hazineye aktarılmasıdır (Bu uygulama özel mülkiyet anlayışına terstir. 1839 Tanzimat Fermanı’yla kaldırılacaktır.).

Ø İltizam Sistemi: Bir bölgede devlet hazinesine toplanacak olan vergilerin açık artırma yoluyla şahıslara verilmesidir. İltizam vergisini toplamaya hak kazanan kişi toplayacağı vergiyi peşin olarak hazineye öderdi (Belli bir kar payı karşılığında). İltizam yöntemiyle vergi toplayanlara Mültezim adı verilirdi.

NOT: İltizam Sistemi XVI. Yüzyıldan sonra uygulamaya koyulmuştur. Devlet bu sistemi yürürlüğe koyarak acil para ihtiyacını karşılamaya çalışmıştır. İltizam yöntemi, Tanzimat Dönemi’nde kaldırılmıştır (1839).
Þ Osmanlı ekonomisinin en önemli sektörleri tarım, hayvancılık, ticaret ve zanaatkârlıktır.
 Bazı Osmanlı şehirleri üretimleri ile ün kazanmıştır. Bu şehirler devlet ekonomisini olumlu yönde etkilemişlerdir.
 Konya’da dokuma, Tokat’ta bakırcılık, Amasya ve Erzincan’da gümüşçülük, Ankara ve Kastamonu’da soft kumaş, Bursa’da ipekçilik, Selanik’te çuhacılık, Edirne’de ayakkabıcılık, Bulgaristan’da aba, kıl dokuma işçiliği ve üretimi gelişmiştir.
 Avrupa’ya pamuklu, yünlü, deri, yağ, halı ve boya gibi ürünler satılırken; süs eşyası, kalay, kurşun, kağıt, kadife, cam eşya ve saat gibi ürünler alınmıştır.
 Osmanlı ekonomisinde esnafların kurduğu Lonca teşkilatının da büyük bir önemi vardı. Bu teşkilat iç ticarette bir denetleme kurumu gibiydi. Ancak Avrupa’da meydana gelen Sanayi İnkılâbı’nın etkisiyle Osmanlı Lonca teşkilatı iyice zayıflamıştır.
 Bununla beraber İngiltere ile imzalanan Balta Limanı Ticaret Antlaşması (1838) ile Osmanlı Devleti, yabancı tüccarlara karşı uyguladığı belirli malların alım ve satımı üzerindeki sınırlamaları kaldırdı. Böylece Osmanlı toprakları kapitülasyonlar ve bu yeni durum ile tamamen Avrupa’nın açık pazarı haline geldi. Avrupa malları Osmanlı pazarlarını doldurdu. Düşük fiyatları nedeni ile Avrupa malları ile rekabet edemeyen esnaf tezgâhını ve atölyesini kapatmak zorunda kaldı. Yerli sanayi çöktü. Sanayi Devrimi’nin Osmanlı’ya etkisi en çok tekstil alanında görüldü.
 Avrupalıların yaptığı Coğrafi Keşiflerle beraber yeni ticaret yollarının bulunması, Osmanlı’nın elindeki İpek ve Baharat yollarının önemini kaybetmesine neden oldu.
 Ayrıca Coğrafi Keşifler sonucu Avrupa’ya taşınan gümüş ve altın gibi değerli madenler bir süre sonra Osmanlı ülkesine girince; Osmanlı Devleti’nin parasının değer kaybetmesine ve fiyatların yükselmesine neden oldu.

Þ Bununla birlikte XIX. yüzyılın ortalarından itibaren alınan dış borçlar giderek büyümüş ve ödenemez hale gelince de Avrupalı devletler Duyun-u Umumiye İdaresi’ni kurarak (1881) Osmanlı’nın gelir kaynaklarına el koymuşlardır.
VII. HUKUK
 Osmanlı Devleti’nde hukuk sistemi iki bölüme ayrılırdı;

Ø Şer-i Hukuk

 İslam dinine göre düzenlenen kanunlardır. Kaynağı Kur’an, sünnet, icma ve kıyastır.
 Bu konuda din ve yasama işleri padişah adına Şeyhülislam’a aittir. Ancak şeyhülislam’ın yargılama yetkisi yoktu.
 Yürütme ve yasama fetvalarla sağlanırdı. Temeli İslamiyet’in Hanefi mezhebine dayandırılmıştır.
Kazasker ve kadılar adli işlerden sorumlu görevlilerdi.
 Şer’i hukukun işleyişini sağlayan en önemli kurum Kazaskerliktir. Kazasker, Osmanlı yargı sistemini oluşturan kadıların tayin ve terfi işlerini yapardı.
“İstanbul Efendisi” olarak anılan İstanbul Kadısı, Osmanlı sınırları içindeki en yüksek rütbeli yargıçtı.
 Osmanlı Devletinde şer'i ve örfî bütün meseleler Şer'î Mahkemelerde çözümlenirdi. Eyalet, sancak ve kazalardaki mahkemelerde “hakim” olarak “Kadı” bulunurdu. Kadılar doğrudan Kazaskere bağlıydı.
 Kadılar devletten maaş almaz, davalardan aldıkları harçlarla geçimlerini sağlarlardı.
 Mahkemeler herkese açıktı. Kadı’nın verdiği karardan şüphe duyanlar üst mahkeme olarak Divan-ı Hümayun’a başvurabilirlerdi.

Osmanlı’da Kadıların görevleri şu şekilde sıralanabilir;

F Halk arasındaki çıkan anlaşmazlıkları ve davaları çözme,

F Miras, ticaret, nikâh, vasiyet gibi davalara bakma ve bunları karara bağlama,
F Noter görevini yerine getirme,
F Askeri sınıf hakkında raporlar düzenleme,
F Bulunduğu bölgenin vergilerini toplayıp hazineye aktarılmasını sağlama,
F Vakıfları denetleme,
F Yeni işletme (şirket) kurulmasını onaylama,
F Kazalarda belediye işlerini yürütme,

F Merkezden gelen tüm emirleri halka duyurma, halkın dertleriyle ilgilenme,
F Kanun kaçaklarını takip etme ve cezalandırılmalarını sağlama
NOT: İlk Osmanlı kadısı Karamanlı Dursun Fakih’tir.
 Daha küçük yönetim birimlerinde (nahiyelerde) kadı adına hüküm verenlere “Naib” denirdi. Mahkemelerde görülen davalar “Şeriyye Sicilleri” denilen defterlere kaydedilirdi.
 Müslüman olmayanların hukuki işleri bağlı oldukları cemaat yasalarına ve mahkemelerine göre düzenlenirdi. Bu durum Osmanlı’da hukuk birliğinin olmadığını gösterir.

Ø Örfi Hukuk

Þ İslamiyet öncesinden bu yana devam eden töre kurallarının İslamiyet’e aykırı olmayacak şekilde düzenlenmesiyle oluşan kurallardır.
 Örfi hukuka padişahın yönetim, maliye ve ceza gibi konularda çıkarttığı kanunnameler de dâhildi.
 Örfi kanunlar hazırlanırken İslam hukukuna aykırı olmamasına dikkat edilirdi.
 Bu hukuk sisteminde yasama yetkisi padişaha aittir. Örfi konularla ilgili padişah buyrukları “Ferman” olarak Nişancı tarafından kaleme alınırdı. Daha sonra da yine Nişancı tarafından, çıkartılan fermana padişah tuğrası işlenir ve fermanın resmiyet kazanması sağlanırdı.
Fatih Dönemi’nde hazırlanan “Kanunname-i Ali Osman” ile örfi hukuk toplatılmış ve yazılı hale getirilmiştir (Osmanlı’nın İlk Kanunnamesi). Bu kanunname ile;

F Devletin birliği ve geleceği için kardeş katli yasal hale getirilmiştir.
F Sancağa çıkmak zorunlu hale getirilmiştir.
F Devlete karşı işlenen ağır suçlara verilecek cezalar belirlenmiştir.
F Devlet protokol sisteminde düzenlemeler yapılmış, makam tayinlerinin nasıl olacağı açıklanmıştır.
F Devlet yönetiminde devşirmelerin önemli görevlere getirileceği karara bağlanmıştır.

NOT: Fatih Sultan Mehmet Dönemi'ndeki bu kanunla merkezi otorite tam olarak güçlendirilmiş; devletin geleceği ve bütünlüğü güvence altına alınmıştır.

Þ Bu kanunlar Kanuni Dönemi’nde en gelişmiş düzeye ulaştı (Osmanlı’nın ikinci kanunnamesi).
 Osmanlı’da sürekli uygulanan kanunlara Kanun-u Kadim denmiştir.
NOT-1: Osmanlı Devleti’nde adalet işleri; Şer-i mahkemeler, Cemaat mahkemeleri, Konsolosluk mahkemeleri ve 19. yüzyıldan itibaren Batılı tarzda mahkemeler tarafından yürütülmüştür. Bu durumlar Osmanlı’da hukuk birliğinin olmadığını göstermektedir.
NOT-2: Osmanlı Devleti’nde hukuk alanındaki gelişmeler 19. yüzyılda başlamıştır. 1878’de İslami temelli ilk medeni hukuk, Mecelle adı altında toplanmıştır.
İlk defa Tanzimat Fermanı’yla (1839) herkesin temel hakları güvence altına alındı. Hukuk devleti kavramı gelişti. 1856 Islahat Fermanı ile karma mahkemelerin kurulması kabul edildi.
 Abdülaziz Dönemi’nde Divan-ı Ahkam-ı Adliye (Yargıtay) adlı bir yüksek mahkeme kuruldu. 1878’de de hukuk alanında uzman ihtiyacını karşılamak amacı ile Mekteb-i Hukuk-i Şahane (Hukuk Fakültesi) kurulmuştur.
VIII. EĞİTİM VE ÖĞRETİM
 Osmanlı’da eğitim ve öğretime büyük önem verilmiştir.
 Başlıca eğitim kurumları; Mahalle Mektepleri (Sıbyan Mektepleri) ve Medreselerdir.
Sıbyan Mektepleri: Eğitim sisteminin ilk basamağıdır. Genellikle camilerin çevresinde bulunurdu. Ders verenlere “Muallim” adı verilirdi. Karma eğitim yapılırdı. Belli bir süresi ve sınıfı yoktur. Daha çok gramer ve dil eğitimi yapılırdı. İslamiyet ile ilgili bilgiler verilirdi. Ayrıca okuma yazma ve Kur’an öğretilirdi.
 Osmanlı Devleti’nde ilköğretim ilk defa İstanbul’da II. Mahmut Dönemi’nde zorunlu hale getirildi.
 Temel eğitim kurumları medreselerdir. İlk Osmanlı medresesi 1330’da Orhan Bey tarafından İznik’te açılmıştır (Süleyman Paşa Medresesi). Medreseye tayin edilen ilk müderris Davud-u Kayseri’dir.
 Kuruluş yıllarında, Mısır ve Suriye’de medrese eğitimi daha ileri olduğu için buralara öğrenci gönderilmiş, buralardan medreselere hoca getirilmiştir.
 Medreselerde dil Arapça’dır. Buralarda dini ve pozitif bilimler birlikte okutulmuştur. Okutulan dersler ise şu şekildedir; Dini Bilimler; Kuran, Hadis, Fıkıh, Kelam, Belagat (Kur’an’daki edebi söz ve kavramları açıklama bilimi), Feraiz (İslam’a göre miras hesaplama bilimi), Pozitif Bilimler; Kimya, Matematik, Hendese, Astronomi, Tarih, Coğrafya’dır.
 Medreselerde öğrencilerin bütün ihtiyaçları vakıflar tarafından karşılanıyordu.
 Medreselerde eğitim veren öğretim görevlilerine “muid” veya “müderris” denirdi.
 Fatih Dönemi’nde “Sahn-ı Seman” (Sosyal Bilimler ve Hukuk Fakültesi özeliğindedir. Bu medrese günümüzdeki İstanbul Üniversitesi’nin temelidir. Osmanlı’nın yüksek düzeyde eğitim veren ilk medresesidir.) ve Kanuni Dönemi’nde açılan Süleymaniye” medreseleri (Mimar Sinan tarafından inşa edilmiştir. Tıp ve Fen Fakültesi özelliğindedir. Çağın en iyi eğitim veren kurumu kabul edilir.) en yüksek eğitim öğretim kurumlarıdır.
 Fatih Dönemi’nde ayrıca devlet memuru yetiştirmek amacıyla devşirmelerin okutulduğu Saray Mektebi de denilen “Enderunaçılmıştır. Daha sonraları Enderun’a Müslüman ailelerin çocukları da alınmıştır. Enderun’da; askeri eğitim, idari eğitim, beden eğitimi, sanat eğitimi verilirdi.
 Enderun Okulu ilk defa II. Murat Dönemi’nde Edirne Sarayı’nda kurulmuştur. Bu okul II. Mahmut Dönemi’nde kapatılıp yerine “Mekteb-i Maarif-i Adliye” açılmıştır.
 Medrese eğitimi görenler Kadı, Müftü, Kazasker, Defterdar, Nişancı olabilirdi.
 Medreselerde eğitim görenlere “Suhte, Softa, Talebe, Danişment”; medreselerde yetişen bilginlere “Ulema” denirdi.

Þ Medreselerde verilen eğitimin yanı sıra halkın da eğitim almış olduğu yerler vardır. Bunlar; tekke, cami, dergâh, zaviye, lonca, saray okulları ve konaklardır.
 Duraklama Dönemi’nden itibaren medreseler ve ulemalık yozlaşmaya başlamış, “Beşik Ulemalığı” doğmuştur. Bu durum medreselerdeki eğitim kalitesini düşürmüş ve müspet (pozitif) ilimlerin okutulmasını engellemiştir. Bu da Osmanlı Devleti’ni olumsuz etkilemiştir.
NOT: Beşik Ulemalığı; Yöneticilerin çocuklarına daha çocuk yaşta iken müderris (profesör) unvanının verilmesi (Âlimin Oğlu Âlim Olur Anlayışı).
 Tanzimat Dönemi’nde devletin açtığı bazı okullara gayrimüslim öğrenciler de alınmaya başlanmıştır. 1869’da çıkarılan Maarif-i Umumiye Nizamnamesi ile azınlıkların özel okul açabileceği hükme bağlanmıştır. II. Meşrutiyet yıllarına gelindiğinde artık medreseler sadece din adamı yetiştiren kurumlar haline gelmişti.

NOT: Medreseler, 3 Mart 1924’te çıkartılan Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile kapatılmıştır.
NOT: Osmanlı topraklarında ilk yabancı okul, Cizvit rahipleri tarafından 1583’te Fransa adına açılan “Saint Benoit”dır (Sen Benuva). Daha sonraki dönemlerde kapitülasyonlardan faydalanan Avrupalı Devletler İstanbul’da birçok okul açmıştır.
NOT: Osmanlı Devleti’nin XIX. yüzyıldaki durumundan ötürü azınlık okulları denetlenemediği için devlete zararlar vermişlerdir.
 Osmanlı Devletinde mesleki eğitimin en yaygın şekilde verildiği yer “Lonca” teşkilatlarıydı. Esnaf teşkilatı olan loncalar aynı zamanda birer eğitim yeri olup, çeşitli dönemlerde birer sanat okulu olarak görev yapmışlardır. Loncalara gayrimüslimler de üye olabilirdi.
 Osmanlı Eğitim Sistemi, XIX. yüzyılda değişikliğe uğramıştır. Bu yüzyılda medreselerin yanında Batılı tarzda eğitim öğretim yapan okulların açılması toplumda kültür çatışmasına neden olmuştur.
 1835’te Mekteb-i Harbiye kuruldu.
 1845’te Harp Okulları’na öğrenci yetiştirmek amacıyla Askeri Liseler (İdadi) açılmıştır.
 1856 Islahat Fermanı, eğitim alanında yenileşmede önemli bir dönüm noktası oldu. 1857’de Maarif-i Umumiye Nezareti (Genel

Eğitim Bakanlığı) kurularak Milli Eğitim Bakanlığı’nın temeli atıldı.
NOT: Osmanlı’da devlet memuru olabilmenin tek şartı Müslüman olmaktı. Ancak bu şart 1856 Islahat Fermanı’yla kaldırıldı.
IX. BİLİM, DİL VE EDEBİYAT
A. BİLİM
Ø Osmanlı Devleti’nde XIV., XV. ve XVI. yüzyıllarda bilime önem verilmiş ve birçok bilim adamı yetişmiştir.
Ø Fatih Sultan Mehmet Dönemi’nde İstanbul bilim merkezi haline getirilmiştir.
Ø Osmanlı Devleti'nde kendi çağlarını etkileyen önemli bilim adamları ve eserleri şunlardır;

F Molla Fenari (15. yy): Mantık alanında önemli çalışmalar yapmıştır. Eserleri Osmanlı’nın son dönemlerine kadar okutuldu. Maddet’ül Hayat adlı eseri vardır.
F Emir Sultan (1368-1430): Osmanlıların Kuruluş Devri’nde Bursa’da yaşamış, Yıldırım Bayezid Han’ın damadı olan bilim adamıdır.
F Kadızade-i Rumi (14. ve 15. yy): Matematik, Astronomi alanlarında yetişmiştir. Muhtasar-ı Fi’l Hisab adlı eseri vardır.
F Ali Kuşçu (15. yy): Matematik, Astronomi alanında yetişmiştir. Osmanlı’da Matematiğin kurucusu olarak bilinir. Fatih Dönemi’nde İstanbul’a Semerkant’tan getirilmiştir.
F Sinan Paşa: Matematik alanında yetişmiştir. Tazarruname ve Nasihatname adlı eserleri vardır.
F Piri Reis (15. ve 16. yy): Coğrafya alanında ileri gitmiştir. İlk kez dünya haritasını çizmiştir. “Kitab-ı Bahriye (Denizcilik Kitabı)” adlı eseri vardır.

F Seydi Ali Reis (16. yy): Deniz Coğrafyası alanında çalışmalarda bulunmuştur. Miratü'l Memalik (Memleketlerin Aynası)” adlı eseri vardır. Bu eserde Hindistan ile Osmanlı ülkesi arasında yaptığı yolculuğu anlatır.
F Molla Lütfü: Matematikçidir. Taz’if’ül Mezbah adlı eseri vardır.
F Takiyüddin Mehmet (16. yy): Astronomi alanında çalışmalarda bulunmuştur. Osmanlı’da ilk rasathaneyi kurmuştur (İstanbul’da).
F Matrakçı Nasuh (16. yy): Coğrafya, Minyatür, Matematik, Tarih alanlarında yetişmiştir. Cemal’ül-Küttab ve Kemal’ül-Hisab adlı eserleri vardır.
F Katip Çelebi (17. yy): Tarih, Coğrafya, Denizcilik, Maliye ve Hukuk alanlarında çalışmalar yapmıştır. Eserlerinin ismi; Cihannüma (Dünya coğrafyası), Keşfü’zü-nun (Bibliyografya),Fezleke-i Osmani ve Mizanü’l Hak’tır.
F Hezarfen Hüseyin Çelebi (17. yy): Batı ile ilişki kuran ilk bilim adamıdır. Osmanlı Teşkilat Tarihi en önemli eseridir.
F Hezarfen Ahmet Çelebi (18. yy): Kanat takıp uçan ilk insandır.
F Lagari Hasan Çelebi: İlk roket örneğini icat ederek uçmayı başarmıştır.
F Evliya Çelebi (17. yy): Seyahatname en önemli eseridir. Bu eser yazıldığı dönemin Türk kültür tarihi hakkında bilgi veren önemli bir yapıttır.

F Ahmet Cevdet Paşa (19. yy): Eserleri, Tarih-i Cevdet (Tarih Kitabı), Tezakir, Kısas-ı Enbiya (Nebiler Tarihi), Mecelle (Hukuk)’dir (Mecelle’yi hazırlayan 16 kişilik hukukçu heyetine başkanlık yapmıştır).
F Zembilli Ali Efendi: Din ve Hukuk âlimidir. El Mutahharat adlı eseri vardır.
F İbn-i Kemal: Din ve hukuk âlimidir. Tevarih-i Ali Osman adlı eseri vardır.
F Ebussuud Efendi: Din ve hukuk âlimidir. Duaname ve Kanunname adlı eserleri vardır.
F Akşemseddin: Fatih’in hocasıdır. Daha çok Tıp alanında kendini yetiştirmiştir. Ayn’ül Ayan adlı eseri vardır.
F Altunizade Sabuncuoğlu Şerafettin: Tıp alanında ilerlemiştir. Kitâbü’l-Cerrahiyyeti’l-İlhaniyye adlı eseri vardır.

F İbrahim Müteferrika (18. yy): İlk özel matbaayı kurmuştur.
F Şinasi (19. yy): İlk oyun yazarıdır. (Şair Evlenmesi), Avrupa’yı örnek alan ilk şairdir.

Ø Tarih alanında önemli bilim adamları ise şunlardır; Hoca Saadettin Efendi, Aşık Paşazade, Solakzade, Neşri, Naima ve Kemal Paşazade’dir.
NOT: Padişahların görevlendirdiği resmi tarih yazıcılarına “Vakanüvis” veya “Şehnameci” denirdi.
NOT: Halepli Mustafa Nâimâ Efendi, padişah tarafından görevlendirilen ilk resmi tarihçi’dir. Son vakanüvis ise Abdurrahman Şeref’tir.
NOT: Osmanlı’da diğer önemli vakanüvisler; Ahmet Cevdet Paşa, Evliya Çelebi, Tursun Bey, Hoca Saadettin Efendi’dir.
B. DİL
Ø Osmanlı Devleti’nde resmi dil Türkçe’dir. Azınlıklara ise kendi dillerinde konuşma hakkı verilmiştir.
Ø Medreselerde bilim dili Arapça’dır. Edebiyat dili ise Farsça olmuştur. Enderun’da Türkçe kullanılmıştır.
Ø Türk, Arap ve Fars dillerinin bir arada kullanılması ile zamanla Osmanlıca (Osmanlı Türkçe’si) adlı yeni bir dil ortaya çıkmıştır.
NOT: Osmanlı Türkçesi'nde değişik yazı tarzları kullanılmıştır. Bunlar; Rikka, Sülüs, Nesih, Talik, Divani, Divani kırması, Siyakat karakterleridir.
C. EDEBİYAT
Ø Osmanlı Kuruluş Dönemi’nde Türkçe’ye büyük önem verildi. Halk Edebiyatı bu dönemde çok etkili olmuştur.
Ø Halk Edebiyatı’nda Pir Sultan Abdal, Kaygusuz Abdal, Köroğlu, Karacaoğlan, Kul Mehmet, Gevheri, Emrah, Aşık Ömer, Zıhni, Dadaloğlu gibi önemli isimler yetiştirilmiştir.
Ø Osmanlı Yükselme Dönemi’nde edebiyatta Arap ve İran kültürünün etkileri artmıştır. XV. yüzyıldan itibaren Divan Edebiyatı’nın önemi artmıştır.
Ø Divan Edebiyatı’nda; Şeyhi (Harname), Nesimî, Ahmedî, Bakî (Kanuni Mersiyesi), Fuzuli (Leyla ve Mecnun), Nefî (Siham-ı Kaza), Nedim (Lale Devri), Şeyh Galip (Hüsn-ü Aşk) gibi önemli isimler yetişmiştir.
Ø Osmanlı padişahları edebiyatla ilgilenmiş ve önemli eserler vermişlerdir. Fatih, Avnî; II. Bayezid, Adlî; Kanuni ise Muhibbi mahlaslarıyla şiirler yazmışlardır.
Ø Osmanlı Devleti’nde Tekke Edebiyatı da gelişmiştir. Tekke Edebiyatı’nda; Hacı Bektaş-i Veli (Makalat), Hacı Bayram Veli, Kaygusuz Abdal, Pir Sultan Abdal gibi önemli isimler yetişmiştir.

X. BASIN – YAYIN
Ø Osmanlı Devleti’nde ilk matbaa Lale Devri’nde (1727), İstanbul’da, Sait Efendi ve İbrahim Müteferrika tarafından kurulmuştur. Şeyhülislam dini kitaplar dışındaki kitapların basımı için fetva vererek hattatlık sanatı ile uğraşanların işsiz kalmasını önlemeye çalıştı. Matbaada basılan ilk eser Vankulu Lügatı’dır.
Ø Osmanlı Devletinde Gazetecilik: Osmanlı Devletinde ilk resmi gazete, II Mahmut zamanında (1831) çıkarılan ve Cumhuriyet Dönemi’ne kadar varlığını sürdüren Takvim-i Vekayi’dir.
Ø Yayın yaşamına giren ikinci gazete, 1840 yılında çıkarılan Ceride-i Havadis’tir (İlk yarı resmi gazetedir.).
Ø İlk özel Türk gazetesi Agah Efendi ile Şinasi’nin 1860’ta çıkardıkları Tercüman-ı Ahval’dir. Ayrıca Şinasi 1862’de Tasvir-i Efkâr adıyla bir fikir gazetesi çıkardı.
Ø 1866’da Muhbir gazetesi çıkarıldı.

Ø 1867’de sansür günlük hayata girdi. II. Abdülhamit döneminde basına sansür getirildi (ilk kez).
Ø Osmanlı Devleti’nde ilk dergi Mecmua-i Fünun (1862), ilk resmi dergi Mir’at, ilk mizah dergisi Diyojen’dir.
XI. SANAT
Ø 15. yy’da gelişme gösteren Osmanlı güzel sanatları, 16. yy’da en parlak dönemine ulaştı. Güzel sanatlardaki gelişme özellikle süsleme sanatlarında kendini gösterdi. Hattatlık, çinicilik, minyatür, nakkaşlık, kakmacılık, oymacılık, tezhip başlıca süsleme sanatı dallarıydı.

v Çini Sanatı:

 Duvar gibi yüzeylerde kaplama olarak kullanılan renkli ve genellikle bezeli ve sırlı seramiğe çini denilmektedir.
 Bu dönemin önemli çini merkezleri Bursa, İznik, Kütahya ve İstanbul’dur.
 Osmanlı Çini sanatının ilk örneği İznik Yeşil Camii’dir.
 Osmanlı çinicilik sanatı XVI. yy’da en yüksek düzeyine ulaştı. Çini süslemelerinin olduğu önemli eserler;

F İstanbul’daki Çinili Köşk
F Rüstem Paşa Camii
F Yeni Camii
F Topkapı Sarayı
F Süleymaniye Camii
F Sultan Ahmet Camii
F Bağdat ve Revan Köşkleri

v Hat Sanatı:

 Belirli kurallara bağlı olarak yapılan güzel yazı yazma işine hat ya da “Hüsn-ü Hat” denir.
 Türklerde hat sanatı ile ilgili ilk örnekleri Selçuklular vermiştir.
 Osmanlı hat sanatında yazının okunmasından çok güzel görünmesine önem verilirdi. Bu nedenle resim yerine gelişme göstermiştir.
 Hat sanatının en fazla gelişme gösterdiği dönem Klasik Osmanlı Dönemi olmuştur.
 Osmanlı’daki en meşhur hattatlar; Şeyh Hamdullah ve Hafız Osman’dır.

v Minyatür Sanatı:

 Minyatür daha çok el yazması kitaplarda boya ve yaldız kullanılarak, ışık, gölge, boyut ve gerçek hacim verilmeden yapılan resimlerdir (çizgi resim sanatı).
 Bu anlayışla ele alınan minyatürlerde metnin açıklanması, konu ve ayrıntıların tanımlanması amaç edinilmiştir.
 Derinliğin bulunmadığı minyatür resimlerde kişiler mevkilerine ve rütbelerine göre çizilmişlerdir.
 Osmanlı’da resim yasaklandığı için onun yerine gelişen sanat dalıdır.
NOT: Minyatür kitapları Surname ve Hünername ismini taşır. Minyatür sanatçılarına “Nakkaş” denilirdi.
Bununla birlikte Osmanlı Devleti’ndeki en meşhur minyatür ustaları ise şöyle sıralanabilir;

F Matrakçı Nasuh: Barbaros Hayrettin Paşa’nın Akdeniz Seferi’nin ve Kanuni’nin Macaristan Seferi’nin minyatürlerini çizmiştir.
F Haydar Reis (Nigari): Kanuni, Barbaros ve II. Selim’in portrelerini çizmiştir.
F Nakkaş Osman: III. Murat’ın çocuklarının sünnet düğünlerinin minyatürlerini çizmiştir.
F Levni: III. Ahmet Dönemi’yle (Lale Devri) ilgili minyatürleri vardır. Levni, 18. yüzyılda yaşamış son büyük minyatür sanatçısı olarak kabul edilmektedir.

v Ebru Sanatı: Kâğıtların üzerine boya ile mermer damarları gibi renkli dalgalar yaparak süslemektir (Desen sanatı).

v Mücellitlik: Kitap ciltleme sanatıdır. Kitapların deri ile ciltlenmesidir.

v Musiki:

 Türk musikisi Osmanlılar döneminde gelişti. Mehter takımı Osman Bey tarafından kurulmuş, savaşlarda orduyu coşturmuş ve askere moral vermiştir.
 Osmanlılarda musikinin öğretildiği ve icra edildiği en önemli okul Enderun’du. Mehterhane ise, askeri musikinin icra edildiği yerdi.
 15. yy’da yaşamış Türk musiki bilgini Abdulkadir Meraği, Osmanlı musikisinin öncüsü kabul edilir.
 Osmanlılar musikiyi aynı zamanda akıl hastalarının tedavisinde başarı ile uyguladılar ve bu alanda çığır açtılar.
 Musiki, 17. ve 18. yüzyıllarda büyük gelişme gösterdi. Özellikle 17. yüzyılda Ömer Bey, Hafız Post, Itri gibi büyük bestekârlar yetişti.
 II. Mahmut Dönemi’nde mehterhane kapatıldı ve yerine Mızıka-i Hümayun açıldı.
 Abdülmecit Dönemi’nden itibaren “Batı müziği” ön plana çıktı. Bununla beraber bu dönemde yetişen bestekârlar, Türk musikisinin korunması ve gelişmesi için çaba harcadılar. Selanikli Ahmet Bey, Hacı Arif Bey, İsmail Dede Efendi, Zekai Dede, Tamburi Cemil Bey bu dönemin ünlü bestekârlarıdır.

v Resim:

 Portresini yaptıran ilk Osmanlı padişahı II. Mehmet (Fatih)’tir (İtalyan ressam Bellini’ye yaptırmıştır.).
 Resim öğrenimi için ilk kez Fatih tarafından İtalya’ya öğrenci gönderilmiştir (Sinan Bey).
 Osmanlı’da portresini devlet dairelerine astıran ilk Osmanlı padişahı II. Mahmut’tur.
 1872’de Şeker Ahmet Paşa İstanbul’da ilk resim sergisini açmıştır.
Osman Hamdi Bey Asar-ı Atika (Arkeoloji müzesi) ve Sanayi-i Nefise Mektebi’nin kurucusudur. Kendisi ressamdır ve Eski Türk hayatına dair resimler çizmiştir. Silah Tacirleri ve Kaplumbağa Terbiyecisi ünlü eserleridir.
NOT: Osman Hamdi Bey, Türkiye’de müzeciliğin kurucusu olarak kabul edilmektedir.
Þ Sanayi-i Nefise Mektebi ilk Güzel Sanatlar Okulu’dur
v Mimari:

 Osmanlı sanatında en çok mimari alanında gelişme görüldü.
 Osmanlı Kuruluş Dönemi’nde mimari alanda Bizans ve Anadolu Selçuklu Devleti’nden etkilenilmiştir.
 Kuruluş Devri’nin en önemli eserleri; Bursa’da Ulu Cami, Yeşil Cami, Yeşil Türbe ve Edirne Üç Şerefeli Camii’dir. Ayrıca Hacı İvaz Paşa dönemin en ünlü mimarıdır.
 İstanbul’un Fethi’nden sonra Osmanlı mimarisi gelişme gösterdi ve Fatih Sultan Mehmet Dönemi’nde Klasik Osmanlı - Türk mimari tarzına geçildi.
 II. Bayezıd’ın yaptırdığı Bayezıd Cami Klasik Osmanlı mimarisinin ilk önemli örneğidir.
 Fatih Dönemi’nde yapılan Topkapı Sarayı da ilk klasik eserlerdendir.
 Kanuni Sultan Süleyman Dönemi’nde Osmanlı mimarisi, Mimar Sinan’la zirveye çıktı ve Türk - İslam mimarisi Hıristiyan mimarisini geçti.
 Mimar Sinan, Kanuni, II. Selim ve III. Murat dönemlerinde mimarbaşılık yapmıştır ve çok sayıda eser bırakmıştır (16. yüzyılın en önemli mimarıdır).
 Mimar Sinan’ın yaptığı bazı eserler şunlardır; Şehzadebaşı Cami (Çıraklık - İstanbul), Süleymaniye Cami (Kalfalık - İstanbul), Selimiye Cami (Ustalık - Edirne).
 Kanunî Sultan Süleyman’ın zevcesi Haseki Hürrem Sultan’ın siparişiyle Mimar Sinan, bugünkü “Haseki Külliyesi”ni yaptı.
 Mimar Sinan, yalnızca mimari eserler meydana getirmekle kalmamış Mimar Davut Ağa ile Mimar Mehmet Ağa gibi ünlü mimarları da yetiştirmiştir.
NOT: 17. yüzyılın en önemli mimarı ise Sultan Ahmet Camii’ni (Mavi Camii) yapan Sedefkâr Mehmet Ağadır. Yeni Cami, Bağdat ve Revan Köşkleri’ni de yapmıştır. Ayrıca Mekke’de Kâbe’yi, Medine’de Mescid-i Nebevi’yi onarmıştır. Eserlerinde Mimar Sinan’ı örnek almıştır.
 Osmanlı Devleti Dönemi’nde yaşamış diğer önemli mimarlar şunlardır;

F Mimar Hayrettin: İstanbul Bayezıd Camii ve Mostar Köprüsü’nü yapmıştır.
F Davut Ağa: Mimar Sinan’ın öğrencisidir. En önemli eserleri Sarayburnu’ndaki Sepetçiler Kasrı ve İncili Köşk ile Sultan Ahmet Külliyesi içindeki III. Murat Türbesi’dir.
F Dalgıç Mehmet Ağa: Yeni Cami’yi ve III. Murat Türbesi’ni tamamlamıştır.
F Kasım Ağa (1570 – 1660): Arnavut kökenlidir. Üsküdar’daki çinileriyle ünlü Çinili Kule’yi yaptı. Sepetçiler Kasrı’nı genişletti. Saray entrikaları sonucunda (Sultan İbrahim entrikaları) azledilerek boğduruldu. Böylece; mimarbaşının eceliyle ölünceye dek görevde kalması geleneği bozuldu.
F Mehmet Tahir Ağa (18. yy.): III. Mustafa ve I. Abdülhamit zamanında mimarbaşılık yaptı. Fatih Cami’ni yeniledi. II. Abdülhamit adına Hamidiyye Külliyesi’ni inşa etti. III. Mustafa adına yaptığı Laleli Camii Batılı etkilerle Klasik Osmanlı sanatının birleşimi olup doğacak Batılılaşma hareketinin habercisidir.

 Osmanlı Klasik Mimari Tarzı, Lale Devri’yle önemini kaybetmeye başladı. Lale Devri’yle mimaride Avrupa’nın etkisi başlamış ve Lale Devri’nden sonra Türk Barok ve Rokoko devrine girilmiştir. Batı etkisiyle Nur-u Osmaniye ve Laleli Camileri yapılmıştır.

 Bunun yanında; Osmanlı mimarisi özellikleri bakımından beş döneme ayrılır;

ü Erken (İlk) Dönem Osmanlı Sanatı: Devletin kuruluşundan 1501 tarihinde Klasik devrin başlangıcına kadar sürmüştür.
ü Klasik Dönem Osmanlı Sanatı: Osmanlı, sanat alanında en parlak dönemini yaşamıştır. XV. yy.’ın ikinci yarısından XVIII. yy.’a kadar sürmüştür.
ü Geç Dönem Osmanlı Mimarisi: XVIII yy.dan itibaren Lale Devri’yle birlikte başlayan bu dönemde Batılılaşmanın etkileri görülmeye başlar. Osmanlı mimarisi, Batılılaşma dönemine Lale Devri olarak adlandırılan geçiş dönemiyle adım atar.

ü Seçmeci (Eklektik) Dönem Osmanlı Sanatı (1860 - 1900): Bu dönemin sanat anlayışında; aynı eserde farklı üsluptaki özellikleri yan yana görmek mümkündür. Bu dönemdeki örnek eserler;

F İstanbul Hamidiye Camii
F İstanbul Aksaray Valide Camii
F Beylerbeyi Sarayı (XIX. yy. - 1865)
F Çırağan Sarayı (XIX. yy. - 1865)

ü Neoklasik Dönem Sanatı (1900 - 1930): Sanay-i Nefise Mektebi’nde eğitim alan kişilerin başlattığı bir dönemdir. Bu dönemin temsilcileri arasında; Mimar Kemalettin, Mimar Vedat, Mimar Ali yer alır. Selçuklu ve Osmanlı döneminde kullanılan mimari öğeler bu dönemde de kullanılmıştır.

 Osmanlı mimarisinden günümüze kalan birçok eser vardır ve bu eserler bugün de insanların ihtiyaçlarına cevap vermektedir.
NOT-1: 19. Yüzyıl’da yapılan saraylar, Osmanlı mimarisinin son yapılarıdır. Dolmabahçe Sarayı, Yıldız Sarayı, Beylerbeyi Sarayı, Çırağan Sarayı gibi sarayların büyük kısmı Boğaziçi kıyılarında inşa edilmiştir. Ayrıca İshak Paşa Sarayı da bu dönemin önemli mimari eserleri arasındadır.
NOT-2: Osmanlı mimarisinde, camilerin çevreleri “külliye” tabir edilen birçok sosyal müesseselerle çevrilmiştir. Osmanlı’da yapılan en önemli külliyeler, Fatih, II. Bayezıd (Edirne) ve Süleymaniye (İstanbul) Külliyeleri’dir.
Osmanlı Devleti tarafından yapılan önemli mimari eserler şunlardır;

Erken Dönem Osmanlı Mimarisi

F İznik Hacı Özbek Camii (İlk Osmanlı camisi)
F İznik Yeşil Cami
F Bursa Yeşil Cami
F Bursa Hüdaverdigar Camii: Yıldırım Bayezıd Dönemi
F Yıldırım Camii
F Yıldırım Medresesi (Bursa)
F Bursa Ulu Cami (İlk büyük cami)
F Bursa Muradiye Medresesi
F Edirne Eski Camii:
F Edirne Üç Şerefeli Camii
F Hacı Bayram Camii (Ankara)
F Lala Şahin Paşa Medresesi (Bursa)
F Yeşil Medrese (Bursa)
F Yeşil Türbe (Bursa)
F Kırgızlar Türbesi (İznik)  
F Edirne Sarayı
F Irgandi Köprüsü (Bursa)
F Bursa Çarşısı
F Edrine Bedesteni
F Anadolu Hisarı (I. Bayezıd)

Klasik Dönem Osmanlı Mimarisi

F Fatih Camii (İstanbul)
F Fatih Külliyesi (İstanbul)
F Bayezıd Camii (İstanbul)
F II. Bayezıd Külliyesi (Edirne)

F Haseki Camii ve Medresesi (İstanbul)
F Şehzade Camii ve Medresesi (İstanbul – 1543)
F Süleymaniye Camii (İstanbul – 1549)
F Selimiye Camii ve Medresesi (Edirne – 1574)
F Rüstem Paşa Camii (İstanbul – 1561)
F Sultan Ahmet Camii (İstanbul – 1616)
F Eyüp Sultan Türbesi (İstanbul)
F Fatih Sultan Mehmet Türbesi (İstanbul)
F Yavuz Sultan Selim Türbesi (İstanbul)
F Barbaros Hayrettin Türbesi (İstanbul)
F Şehzade Mehmet Türbesi (İstanbul)
F Yeni Camii (Valide Sultan) (İstanbul – 1664)
F Mihrimah Sultan Medresesi (İstanbul)
F Topkapı Sarayı (Fatih)
F Kanuni Sultan Süleyman Çeşmesi
F Çinili Köşk (İstanbul)
F Mostar Köprüsü (Bosna)
F Rumeli Hisarı (Fatih)
F Kilitbahir Kalesi (Fatih)
F Kale-i Sultaniye (Fatih)

Geç Dönem Osmanlı Mimarisi

F Nuru Osmaniye Camii (İstanbul): Avrupai tarzda yapılan ilk eser
F Laleli Camii (İstanbul)
F Nusretiye Camii (İstanbul)
F Dolmabahçe Camii (İstanbul)  
F Ortaköy Camii (İstanbul)
F Revan Köşkü (İstanbul)  
F Bağdat Köşkü  
F Şale Köşkü
F Sadabad Kasrı (İstanbul)
F III. Ahmet Çeşmesi (İstanbul)
F Tophane Çeşmesi (İstanbul)
F Dolmabahçe Sarayı (İstanbul - Abdülaziz)
F Beylerbeyi Sarayı (İstanbul - Abdülaziz)
F Çırağan Sarayı (İstanbul – Abdülaziz)
F Yıldız Sarayı (İstanbul – II. Abdülhamit)
F İshak Paşa Sarayı (Doğubeyazıt - 1784)
F Seddülbahir Kalesi (Çanakkale - IV. Mehmet)
F Selimiye Kışlası (İstanbul - III. Selim)
F Levent Kışlası (İstanbul – III. Selim)


1 yorum: