14 Nisan 2014 Pazartesi

II. DÜNYA Savaşı Öncesi Barışı Koruma Çabaları

Savaş Öncesi Barışı Koruma Çabaları

ü Milletler Cemiyeti (1920): İtilaf Devletleri tarafından dünya barışını korumak ve güvenliği sağlamak amacıyla Milletler Cemiyeti (Cemiyet-i Akvam) kurulmuştur. İyi niyetlerle kurulan bu cemiyet milletlerarası barışı korumak yerine büyük devletlerin çıkarlarını koruyan bir örgüt haline gelmiştir.

ü Locarno Antlaşması (1925): Versay Antlaşması’nın ardından gerginleşen Fransız - Alman ilişkilerinin yumuşaması üzerine; Fransa, Almanya, İngiltere, İtalya, Belçika, Polonya, Çekoslovakya arasında imzalanmıştır. Bu antlaşma ile anlaşmazlıkların barış yoluyla ve Milletler Cemiyeti kanalıyla çözümlenmesi kabul edilmiştir.

ü Briand - Kellog Faktı (1928): İlk önce dokuz devlet; ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya, Japonya, Polonya, Belçika ve Çekoslovakya arasında imzalanmış ve 1928 Ekimi’ndeSovyet Rusya da bu pakta katılmıştır. Kellog Paktı, bu dönemin önemli bir barışçı hareketiolmasına rağmen, Amerika hariç büyük devletlerin hemen hepsi samimiyetten yoksundur.Türkiye; dünya barışına katkıda bulunmak amacıyla 1929’da üye olmuştur.
NOT: 1919 Versay Antlaşması’ndan, 1925 Locarno Antlaşması’na kadarki devrede savaş sonrasının sarsıntılarının giderilmesine ve barış antlaşmalarının kurduğu düzenin yerleştirilmesine çalışılmıştır. Locarno ile başlayan yumuşama döneminde ise barışın devamlı hale getirilmesi ve silahsızlanma çabaları, 1929 dünya ekonomik bunalımına kadar sürmüştür.

II. DÜNYA SAVAŞI Savaş Öncesi Genel Durum

II. DÜNYA SAVAŞI
Savaş Öncesi Genel Durum

1. Almanya

Ø I. Dünya Savaşı’nın mağluplarından olan Almanya, İtilaf Devletleri ile şartları çok ağır olan “Versay Antlaşması”nı imzalamıştı.
Ø Almanya, Uzakdoğu’daki sömürgelerini Japonya’ya, Afrika’daki sömürgeleriniİngiltere ve Fransa’ya kaptırmış; Avrupa’da ise Alsas - Loren Bölgesi’ni Fransa’ya bırakmıştı.
Ø Ayrıca topraklarının bir bölümü de BelçikaÇekoslovakya, Polonya ve Litvanyaarasında paylaşılmıştı. Avrupa siyasetinde de artık Almanya’nın etkinliği tamamen kaybolmuştu.
NOT: I Dünya Savaşı’ndan sonra Almanya’da Cumhuriyet rejimi kurulmuştur.
Ø II. Dünya Savaşı öncesinde ırkçı söylemlerle başa geçen Hitler, Almanya’yı Avrupa ve dünyanın en güçlüsü yapmak için Almanları kendi yöntemlerince yönlendirmeye başlamıştı.

2. Sovyet Rusya

Ø I. Dünya Savaşı devam ederken “Bolşevik İhtilali” nedeniyle, savaştığı devletlerle Brest - Litowsk Antlaşması’nı imzalayarak savaştan çekilmişti.
Ø Komünist rejimin Sovyet Rusya’da yerleşmesinden sonra etrafındaki yeni kurulan devletleri de işgal ederek, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ni oluşturmuş ve dünya barışını tehdit edecek derecede büyük bir silahlanma yarışı başlatmıştı.

3. A.B.D

Ø I. Dünya Savaşı’nın galiplerinden biri olarak, Avrupa devletlerinden farklı bir politika izlemeye başlamış; İngiltere ve Fransa’nın siyasi etkinliğini kırmak için Wilson İlkeleri’ni yayınlamış ve bu ilkeler doğrultusunda Milletler Cemiyeti’nin kurulmasını sağlamıştır.
Ø ABD’yi dünya siyasetinde en etkili devlet yapmayı amaçlayan bu ilkelere, Avrupalı Devletler pek uymamışlar, kurulan Milletler Cemiyeti’ni de kendi çıkarlarına hizmet eden bir kuruluş haline getirmişlerdi.
Ø Avrupalı devletlerin sömürgeci politikalarına devam etmeleri ve tüm bu gelişmeler ABD’yi Avrupa siyasetinden uzaklaştırarak yalnızlığa itmişti.

4. İngiltere

Ø I. Dünya Savaşı’nın galiplerindendi. Sadece Avrupa’da değil, tüm dünyada en etkili güç olma amacındaydı.
Ø Bu amaç doğrultusunda diğer galip devletlerden ABD ve Fransa ile ilişkilerine çok dikkat ediyor ve kendi açısından ihtiyatlı davranmaya özen gösteriyordu.

5. Fransa

Ø İngiltere ve ABD’nin yanında I. Dünya Savaşı’nın galip devletlerindendi. Afrika ve Ortadoğu’da yeni sömürgeler elde etmiş, Alsas - Loren Bölgesi’ni de Almanya’nın elinden almıştı.
Ø İngiltere’den sonra Avrupa siyasetinde ve dünyada ikinci devlet olma yolunda ilerlemeye devam ediyordu.

6. İtalya

Ø I. Dünya Savaşı’ndan galip devlet olarak çıkmasına rağmen, Paris Barış Konferansı’nda müttefikleri tarafından dışlanınca, farklı bir politika izlemeye başlamıştı.
Ø Bu süreç içerisinde yönetime gelen Faşist lider Mussolini, eski Roma mirasına sahip çıkarak, Afrika ve Akdeniz’de yayılma siyaseti izlemeye başladı.

7. Japonya

Ø Savaşın galip devletlerindendi. Uzakdoğu’da güçlenmek isteği devam ediyordu. Bu amaçla saldırgan bir politika izlemeye başladı ve Almanya ile yakınlık kurmaya özen gösterdi.

8. Avusturya ve Macaristan

Ø I. Dünya Savaşı’nın mağlup devletlerindendi. İtilaf Devletleri’yle Sen Jermen veTriyannon Antlaşmaları’nı imzalamışlardı. Bu antlaşmalarla Avusturya - Macaristan toprakları üzerinde beş yeni devlet kurulmuştu (AvusturyaMacaristanÇekoslavakya,Polonya ve Yugoslavya).
NOT: I. Dünya Savaşı’ndan sonra Orta ve Doğu Avrupa’da ayrıca Letonya, Estonya, Litvanya, Finlandiya devletleri de kurulmuştur.
Ø Avusturya’nın, Almanya ve Macaristan ile birleşmesi de yasaklanmıştı.

9. Türkiye

Ø I. Dünya Savaşı sonrası İtilaf Devletleri’nin işgallerine maruz kalan Osmanlı Devleti yıkılmış; Ulusal Bağımsızlık Savaşı verilerek Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştu. Türkiye bölgesinde barışçıl bir politika izlemeye başlamış, ayrıca birçok uluslararası pakta da üye olmuştu.
Ø 1931 yılından sonra, Avrupa’da patlak veren buhranlar Türkiye’yi etkisi altına almış, Türkiye, dünya barışını korumak için;
18 Temmuz 1932’de Milletler Cemiyeti Üyeliğini,
9 Şubat 1934’te Balkan Antantı’nı,
20 Temmuz 1936’da Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni,
8 Temmuz 1937’de Sadabat Paktı’nı imzalamıştır.

13 Nisan 2014 Pazar

Merkez Teşkilatı

Merkez Teşkilatı

Ø Merkez teşkilatı içerisinde padişahın özel hayatının geçtiği ve devletin yönetildiği yer saraydır. Osmanlı’da ilk saray I. Murat Dönemi’nde Bursa’da inşa edilmiştir. Edirne başkent olunca burada daha büyük bir saray yapılmıştır.
Ø İstanbul’un fethi (1453) üzerine Fatih Sultan Mehmet tarafından önce “Saray-ı Atik (Eski Saray)” daha sonra da “Saray-ı Cedid” adı verilen “Topkapı Sarayı (Yeni Saray)”yaptırılmıştır.
Ø Topkapı Sarayı, XIX. yüzyıla kadar padişahların oturduğu ve devletin yönetildiği yer olmuştur. XIX. Yüzyılda Batı etkisiyle Dolmabahçe, Beylerbeyi, Çırağan ve Yıldız sarayları yapılmıştır.
Ø Devlet yönetiminin merkezi olan sarayda; divan toplantıları, padişahların tahta çıkış töreni, yabancı elçilerin kabulü, bayramlaşma törenleri yapılırdı. Ayrıca en yüksek derecede yöneticilerin eğitimi de sarayda gerçekleştirilirdi.

Ø Saray üçe ayrılırdı;

a) Birun (Dış Saray): Saray görevlileri burada bulunur ve diğer devletlerle ilgili işler idare edilirdi. Ayrıca burada askeri merasimler, bayramlaşmalar ve askerlere maaş dağıtımı yapılırdı. Bununla birlikte Birun’da padişahın divan üyelerini ve yabancı elçileri karşıladığı “Arz Odası”bulunurdu. Birun teşkilatına ait bütün tayinler Sadrazam tarafından yapılırdı.

Ø Birun’daki görevliler ve teşkilatları şunlardır;

Yeniçeriler
Altı Bölük Halkı (sipahiler, silahtar, sağ ve sol garipler, sağ ve sol ulufeciler.)
Topçular ve Cebeciler
Mehterler
Müteferrikalar: (Enderun’dan çıkma içoğlanlar, beyzade çocukları, devlet ileri gelenlerinin çocukları vb.)
Padişah Hocası: Şehzadelerin eğitimiyle meşgul olur.
Hekimbaşı: Cerrahbaşı da denilen doktor
Çavuşlar ve Çavuşbaşı: Haberleşme ve elçilik görevini yapar.

b) Enderun (İç Saray): Osmanlı devlet adamlarının (devşirmelerin) yetiştirildiği saray içerisindeki okuldur. Divan toplantıları da bu bölümde yapılırdı.
NOT: Enderun Mektebi’nin temelleri, II. Murat tarafından atılmıştır. Ancak gerçek anlamda teşkilatlanması Fatih Sultan Mehmet Dönemi’nde meydana gelmiştir.
NOT: Enderun Mektebi, 1833’te II. Mahmut tarafından kapatılmış, yerine “Mekteb-i Maarif-i Adliye” açılmıştır.
Ø Enderun, aynı zamanda Padişahın özel hayatının geçtiği sarayın iç bölümüdür. Burada padişahın hizmetine bakan güvenilir kimselerin bulunduğu hizmet - eğitim odaları ve harem bulunuyordu.

Ø Enderun’daki odalar şunlardır;

Has Oda: Padişahın günlük hizmetine bakarlardı.
Hazine Odası: Padişahın özel hazinesine bakarlardı.
Kiler Odası: Yemek ve sofra hizmetlerini yaparlardı.
Seferli Odası: Berber, terzi, müzisyen gibi görevliler bulunurdu.

Ø Enderun odalarına alınacak olan kişiler devşirmelerden seçilir ve sıkı bir eğitimden geçirilirlerdi.

c) Harem: Padişahın aile hayatının geçtiği ve saray kadınlarının yer aldığı bölümdür.

NOT: Saraya alınan kızlar tıpkı iç oğlanları gibi sıkı bir eğitim görürlerdi. Padişahın iltifatına mahzar olmazlarsa Çıkma Usulü” ile saray dışında görevlendirilen Kapıkulları ile evlendirilirlerdi. (Amaç; merkezi otoriteyi korumaktır.)
Ø Osmanlı merkez ve taşra teşkilatlarında yönetim işleri padişah adına seyfiye, ilmiye ve kalemiye denilen bürokrasi temsilcilerince yürütülürdü;

a) Seyfiye: Yönetim ve askerlik alanında yetkilidirler, yürütmeyi temsil ederler.

NOT: Seyfiye’nin Divan’daki temsilcileri; Sadrazam, Vezirler, Yeniçeri Ağası, Kaptan-ı Derya’dır. (taşrada; beylerbeyi, sancakbeyi)
b) İlmiye: Eğitim, öğretim ve hukuk alanında görevleri vardır. Türk ve Müslüman olmayanlar İlmiye sınıfına giremezlerdi.
NOT: İlmiye’nin Divan’daki temsilcileri; Kazasker ve Şeyhülislam’dır. (taşrada; müderris, kadı)
c) Kalemiye: İdari ve mali alanlarda bürokratik işlerde görevlidirler.

NOT: Kalemiye’nin Divan’daki temsilcileri; Nişancı, Defterdar ve Reisülküttap’tır. (taşrada; kâtip)
Ø Padişahın egemenliğini kullanma biçimleri ise şu şekildedir;

Yasama: Ferman, Berat, Adaletname ve Kanunnameler ile kullanır.
Yürütme: Divan-ı Hümayun ile kullanır.
Yargı: Kazasker ve kadılar yolu ile kullanır.

Ø Egemenlik ilgili kullanılan bazı terimlerin tanımları ise şu şekildedir;

Ferman: Padişahın emridir. Nişancı tarafından tuğra çekilerek gerekli bölgelere gönderilir.
Berat: Nişan, görev, maaş vb. şeyler hakkında verilen resmi belgedir (atama belgesi). Padişahın onayıyla gerçekleşir.
Kanunname: Hükümdarların koymuş oldukları kurallar bütünüdür. Örfi hukuk kapsamı içerisindedir.
Adaletname: Halkın haklarını askeriyeye karşı koruyan padişah buyruğudur.

OSMANLI DEVLET YÖNETİMİ

DEVLET YÖNETİMİ

Ø Osmanlı Devleti, cihat ve fetih anlayışı içerisinde kurulan Türk - İslam devletleri içerisindeen güçlü ve en uzun ömürlü olanıdır.
Ø Osmanlı devlet anlayışının kökeni eski Türk gelenekleriİslam hukuku ve hakim olunan topraklardaki devlet anlayışlarına dayanır.
Ø Osmanlı’da “Devlet hükümdar ailesinin ortak malıdır” anlayışı vardır. Bu anlayış hanedanın erkek çocuklarına tahta çıkma imkânı sağlamış, bu da taht kavgalarına neden olmuştur.
Ø Saltanat babadan oğula geçmekle beraber belirgin bir veraset sistemi görülmemektedir.
Ø I. Murat bu anlayışı değiştirmiş “Ülke hanedanın değil yalnızca hükümdar ve oğullarına aittir.” anlayışını getirmiştir. Amaç; merkezi otoriteyi güçlendirmek ve taht kavgalarını önlemektir.
Ø Fatih Sultan Mehmet, Kanunname-i Ali Osman’ı (Fatih Kanunnamesi) hazırlayarak veraset sistemini yazılı yasalar haline getirdi. Bu yasalarla merkezi otoritenin korunması içinkardeş katline izin verilmiştir.
Ø Bu sistem I. Ahmet (1603 - 1617) Dönemi’nde “hanedanın en yaşlı ve akıllısının başa geçmesi” şeklinde değiştirildi (Ekber-i Erşed). Bu değişiklikle taht kavgalarını önlemekamaçlanmıştır (olumlu sonuç). Ancak bu uygulama şehzadeler arasındaki rekabet duygusunu ortadan kaldırması bakımından olumsuz sonuçlar doğurmuştur.
Ø III. Mehmet Dönemi’nde “şehzadelerin sancağa gönderilmesi” uygulamasına son verilmiş ve “Kafes usulü” getirilmiştir. Bu durum şehzadelerin yönetim deneyiminden yoksunşekilde tahta çıkmalarına neden olmuştur.
Ø Kuruluş ve Yükseliş Dönemi padişahları sancak sistemine göre yetişmişlerdi. Şehzadeler(padişahın erkek çocuklarına verilen isim), Lalalarla birlikte sancaklara yönetim tecrübesi kazanmaları için gönderilirdi. Sancağa ilk çıkan I. Muratson çıkan III. Mehmet’tir. Sancağa çıkmadan tahta oturan ilk Osmanlı padişahı I. Ahmet’tir.
Ø Osmanlı’da yönetim padişahın mutlak otoritesinde toplanırdı yani yönetim mutlak monarşiydi.
Ø Yavuz’un Mısır Seferi sonucunda Halifeliğin Osmanlı’ya geçmesi ile yönetim “Mutlak Teokrasi”ye dönüştü.
Ø Devletin mutlak yöneticisi olan padişah ilk bakışta sonsuz yetkilere sahipmiş gibi görünse de uygulamaları; gelenek – görenek, hukuk kuralları ve Divan kararlarıyla sınırlandırılmıştır.
NOT-1: Osmanlı padişahları ilk defa “1839 Tanzimat Fermanı” ile birlikte mutlak egemenlik anlayışından kendi isteği ile vazgeçmiş ve Kanun Üstünlüğünü ilk kez kabul etmiştir. 1876 I. Meşrutiyet (Kanun-i Esasi) ile birlikte anayasal yönetime ve parlamenter sisteme geçilmiştir.
NOT-2: 1908’de II. Meşrutiyetin ilanı ile birlikte padişahın yetkilerine az da olsa sınırlamalar getirildi ve meclisin yetkileri arttırıldı.
Ø Osmanlı padişahları Bey, Han, Sultan, Hakan, Hükümdar, Kağan, İstanbul’un fethinden sonra İmparator; Mısır’ın fethinden sonra da Halife unvanlarını kullanmışlardır. Ayrıca Gazi, Hüdavendigar, Hünkar gibi unvanlar da kullanılmıştır.
NOT: Osmanlı’da “Sultan” unvanını ilk defa kullanan padişah, I. Murat’tır.
Ø Hükümdarlık Sembolleri; hutbe, sikke (para), davul (nevbet), sancak, hilat (giysi), çetr (saltanat şemsiyesi), tuğ, tuğra, kılıç alayı, otağ ve tahttır.

12 Nisan 2014 Cumartesi

TARİH SİTEMİZE SİZ DE KATILIN

SİTEYLE İLGİLİ DÖKÜMAN PAYLAŞIMINIZI BEKLİYORUZ....

SİTEMİZİN AMACI

          BU SİTEYİ HER TÜRLÜ SINAVINIZA HAZIRLANMANIZA YARDIMCI OLMAK İÇİN

AÇTIK.

           ÖZELLİKLE KPSS,YGS VE DERSLERDE KAYNAK ARAYANLAR BURADA BÜTÜN

TARİH KONU BAŞLIKLARINI VE AYRINTILARINI BULABİLECEKLERDİR.
 
     AYRICA ZAMANLA BU KONULAR KATEGORİLERE AYRILMAYA DEVAM EDİLECEKTİR.

SİTEMİZE KATKIDA BULUNMAK İSTEYENLER , YENİ BAŞLIKLAR VE İÇERİKLER

GÖRMEK İSTEYENLER İÇİN WEB ADRESİMİZ:       ihalilertas@gmail.com



10 Nisan 2014 Perşembe

Türklerin İslamiyet’i kabul etmeleri

 Türklerle Müslüman Araplar arasındaki ilk ilişkiler Hz. Ömer Dönemi’nde başlamıştır. Bu dönemde Müslüman Araplar Sasani İmparatorluğu’nu yıkarak İran ve Irak’ı ele geçirmişler ve Horasan’da yaşayan Türklerle komşu olmuşlardır.
 Hz. Osman Dönemi’nde Horasan ve Harezm’i ele geçiren Müslüman Araplar, Ceyhun Nehri’ne ulaşmış ve Türklerle ilk savaşlar başlamıştır.
 Emeviler Dönemi’nde Müslüman Arapların Maveraünnehir Bölgesi’ni ele geçirmesi üzerine Türgiş Türkleriyle ve Kafkaslarda Hazar Türkleriylemücadeleler yapılmıştır.
 Türklerle en yoğun ve şiddetli çarpışmalar Emevi Halifesi Abdülmelik Dönemi’nde yaşanmıştır. Emevilerin izlediği ırkçı siyaset ve iki millet arasındaki mücadeleler Türklerin İslamiyet’i benimsemesini geciktirmiştir.
 Emevilerin yıkılmasından sonra Bağdat’ta kurulan Abbasiler ırkçı siyaseti terk etmişler ve hoşgörülü (ümmetçi) bir yönetimi
benimsemişlerdir. Bu durum Türklerle yakınlaşmayı başlatmıştır.
 751 Talas Savaşı’nda Çin’e karşı Müslüman Araplarla Türkler birlikte savaşmışlar ve savaş sonucunda Türk – Arap dostluğu başlamış; Türkler kitleler halinde İslamiyet’i benimsemişlerdir.
 Abbasiler Türklere önemli askeri ve idari yetkiler vermişlerdir.

 Türklerin İslamiyet’i kabul etmeleri ile birlikte;

İslamiyet, geniş alanlarda yayılma imkânı buldu (Orta Asya, Hindistan ve Balkanlar gibi).
Bizans ve Haçlılarla savaşarak Hıristiyanların İslam dünyası üzerindeki baskılarına son verdiler.
Halifelik makamının koruyuculuğunu üstlendiler. Dini ve siyasi bir güç olarak halifelik makamından yararlandılar.
Siyaset, bilim, sanat, kültür ve düşünce alanında bir Türk - İslam sentezi oluşturdular.

TALAS SAVAŞI

TALAS SAVAŞI (751)
§ Nedenleri:

Ø II. Göktürk Devleti’nin yıkılmasından sonra Orta Asya’da kurulan Uygur Devleti’nin bu bölgedeki otorite boşluğunu giderememesi,
Ø Orta Asya’daki Çin egemenliğine son vermek isteyen Türklerin Abbasilerden yardım istemesi,
Ø Orta Asya ve İpek Yolu’na hâkim olmak isteyen Çinlilerin ve Müslüman Arapların bu bölgeye hareket etmeleri,
Ø Müslüman Arapların İslamiyet’i Orta Asya’da yaymak istemeleri

NOT: Talas Savaşı’nda Müslüman Arapları destekleyen ilk Türkler Karluk, Yağma ve Çiğil boylarıdır.
NOT: Bu savaş, Müslüman Araplar ile Çinliler arasındaki ilk ve tek savaştır.
§ Sonuçları:
Ø Müslüman Araplar (Abbasiler) savaşı kazandı.
Ø Türklerin Abbasilerin yanında yer almaları, onların bu savaşı kazanmasında etkili olmuştur.
Ø İslamiyet Orta Asya’ya kadar yayıldı.
Ø Orta Asya Çin istilasından kurtuldu.
Ø Emeviler dönemindeki Türk - Arap düşmanlığı yerini dostluğa bıraktı.
Ø Türkler kitleler halinde İslamiyet’i kabul etmeye başladı (Karluklar gibi).
Ø Çinlilere ait önemli teknik buluşlar (Kâğıt, Matbaa, Barut, Pusula) İslam Dünyası tarafından öğrenildi.

NOT: Özellikle kâğıt yapımının Çin dışında da öğrenilmesi, dünya kültür tarihiaçısından önemlidir. Bu gelişme kültürel alandaki faaliyetleri hızlandırmıştır.

TÜRK İSLAM İLİŞKİLERİ VE İSLAMA GİRİŞ SONRASI ETKİLERİ

 Türklerle Müslüman Araplar arasındaki ilk ilişkiler Hz. Ömer Dönemi’nde başlamıştır. Bu dönemde Müslüman Araplar Sasani İmparatorluğu’nu yıkarak İran ve Irak’ı ele geçirmişler ve Horasan’da yaşayan Türklerle komşu olmuşlardır.
 Hz. Osman Dönemi’nde Horasan ve Harezm’i ele geçiren Müslüman Araplar, Ceyhun Nehri’ne ulaşmış ve Türklerle ilk savaşlar başlamıştır.
 Emeviler Dönemi’nde Müslüman Arapların Maveraünnehir Bölgesi’ni ele geçirmesi üzerine Türgiş Türkleriyle ve Kafkaslarda Hazar Türkleriylemücadeleler yapılmıştır.
 Türklerle en yoğun ve şiddetli çarpışmalar Emevi Halifesi Abdülmelik Dönemi’nde yaşanmıştır. Emevilerin izlediği ırkçı siyaset ve iki millet arasındaki mücadeleler Türklerin İslamiyet’i benimsemesini geciktirmiştir.
 Emevilerin yıkılmasından sonra Bağdat’ta kurulan Abbasiler ırkçı siyaseti terk etmişler ve hoşgörülü (ümmetçi) bir yönetimi
benimsemişlerdir. Bu durum Türklerle yakınlaşmayı başlatmıştır.
 751 Talas Savaşı’nda Çin’e karşı Müslüman Araplarla Türkler birlikte savaşmışlar ve savaş sonucunda Türk – Arap dostluğu başlamış; Türkler kitleler halinde İslamiyet’i benimsemişlerdir.
 Abbasiler Türklere önemli askeri ve idari yetkiler vermişlerdir.

 Türklerin İslamiyet’i kabul etmeleri ile birlikte;

İslamiyet, geniş alanlarda yayılma imkânı buldu (Orta Asya, Hindistan ve Balkanlar gibi).
Bizans ve Haçlılarla savaşarak Hıristiyanların İslam dünyası üzerindeki baskılarına son verdiler.
Halifelik makamının koruyuculuğunu üstlendiler. Dini ve siyasi bir güç olarak halifelik makamından yararlandılar.
Siyaset, bilim, sanat, kültür ve düşünce alanında bir Türk - İslam sentezi oluşturdular.

İSLAM ÖNCESİ TÜRKLERDE BİLİM VE SANAT

BİLİM VE SANAT

 İslamiyet öncesi Türk toplumlarında Uygurlara gelinceye kadar sanat,taşınabilir eşya üzerinde yoğunlaşmıştır, bunun nedeni; göçebe yaşam tarzıdır.
 Sanatta hayvan figürleri ve bunların birbirleriyle mücadelesi önemli yer tutmuştur (sanat yaşam koşullarını yansıtmıştır.). Buna Türk resim sanatında“Hayvan Üslubu” denilmiştir. İlk defa İskitler (Sakalar) tarafından kullanılmıştır.
 Eski Türkler kemer, kılıç, mızrak, ipekli - yünlü kumaşlar ve kadın süs eşyaları üzerine pars, kurt, kaplan, kuş, geyik, at gibi hayvanların şekillerini işlemişlerdir (Göçebe yaşamın izlerini yansıtır.).
 Madencilikte özellikle de demircilikte ileri gitmişlerdir (Kazakistan'ın başkenti Alma Ata yakınlarında bir kurgandan çıkarılan “Altın Adam Heykeli” Türk maden sanatının ne kadar geliştiğini gösterir.).
 Dokumacılıkta da (halı) oldukça ileri gidilmiştir.
 Uygurlardan önce çadır sanatı, maden işlemeciliği ve deri işlemeciliğigelişmiştir. Uygurlarla birlikte yerleşik hayatın etkisiyle kalıcı mimari eserlermeydana getirilmiştir. Bunlara örnek olarak saray, tapınak ve ev kalıntılarıgösterilebilir.
 Minyatür sanatının temelini de Uygurlar atmıştır (kağıt – tahta üzerine yapılan resim).

Þ Anadolu’da da örnekleri görülen Orta Oyunu (tiyatro)” Uygurlara ait bir özelliktir.
 Müzik ve resim de gelişmiştir. En önemli çalgıları Kopuzdur. Uygurlarda ressamlara Bedizci denilirdi. İlk dönemlerde keçe üzerine resim yapılmıştır.
 Uygurlarda resim ve heykelcilik (Burkan) Mani ve Budizm dinlerinin etkisiyle çok gelişmiştir.
 Türk sanatındaki ilk heykel örnekleri balbal taşları olarak kabul edilir.
 Fresk (duvar resmi) sanatına da Uygurlarda rastlanmıştır.
 Türklerde Astronomi bilimi gelişmiştir (12 Hayvanlı Türk Takvimi).
 Bu takvim Güneş Yılı esaslıdır ve 1 yıl 365 gün 6 saatten oluşur. Her yıla bir hayvan adı verilmiştir. Aylar rakamla ifade edilmiştir.

 Türklerin günümüze kadar kullandıkları takvimler ise şunlardır:
FOniki Hayvanlı Türk Takvim
Hicri Takvim
Celali Takvim (Melikşah Dönemi’nde hazırlanmış ve B. Selçuklu Devleti tarafından kullanılmıştır.)
Rumi Takvim (Osmanlı Devleti tarafından mali işlerde kullanılmıştır.)
Miladi Takvim
Þ Bilim adamlarına değer verilmiş olup, hükümdarların yanında Keneşçi (Tayanç) adı verilen danışmanlar yer almıştır.
 Ayrıca bu bilim adamlarından oluşan ve hükümdarların da katıldığı “Kengeş (Keneş) Meclisi” bulunmaktaydı. Keneş Meclisi yılın belirli günlerinde toplanırdı.
 Uygurlar tahta harflerden matbaayı (hareketli harf sistemi) ve pamuktan kâğıdı yapmışlardır. Bu matbaada Uygurlar, Çin ve Hint eserlerini tercüme etmişlerdir.
 Matbaayı ve kâğıdı kullanan ilk Türk devleti Uygurlardır.

İSLAM ÖNCESİ TÜRKLERDE YAZI VE EDEBİYAT

YAZI VE EDEBİYAT
 Orhun Kitabeleri’ne kadar yazılı bir esere rastlanmamaktadır. Bunun yerinesözlü edebiyat gelişmiştir, özellikle Savlar, Sagular, Koşuklar ve Destanlarönemli bir yere sahiptir;

§ Savlar: Atasözleridir.
§ Sagu: Ölüler için yakılan ağıtlardır.
§ Koşuk: Kopuz denilen müzik aleti eşliğinde söylenen şiirlerdir.
§ Destanlar: Manzum halk hikâyeleridir. İslamiyet öncesi Türk kültürü hakkında bilgiler verir.

 Eski Türklere ait önemli destanlar:

 Oğuz Kağan Destanı (Asya Hunları)
 Ergenekon ve Bozkurt Destanları (Göktürkler)
 Türeyiş ve Göç Destanları (Uygurlar)
 Alp Er Tunga ve Şu Destanları (Sakalar - İskitler)
 Manas Destanı (Kırgızlar) (En uzun Türk destanıdır.).
 Dede Korkut Hikâyeleri (Oğuz -Kıpçak mücadeleleri)
NOT: Uygurlara ait “Kutlu Dağ” ve Hunlara ait Sihirli Geyik” destanları da bulunmaktadır.
 Türkler başka ulusların destanlarında da yerlerini almıştır. Bu destanlar şunlardır;

İgor Destanı (Rus – Kuman)
Şehname (İran – Saka)
Nibelüngen (Alman – Hun)

NOT-1: Eski Türklerde yazılı kültüre geç başlanmasında en önemli etken;göçebe yaşamdır.
NOT-2: Yazılı kültüre geç başlanmasından dolayı Türklerin ilk dönemleriyle ilgili bilgilere daha çok Çin, Bizans ve Sasani kaynaklarından ulaşılmaktadır.
 Türkler tarih boyunca Göktürk, Uygur, Soğd, Brahmi, Süryani, Arap, Kiril ve Latin alfabelerini kullanmışlardır.
 Göktürk (Orhun) Alfabesi 38 harflidir ve Orhun Kitabeleri bu alfabeyle yazılan ilk belgelerdir (Türk Tarihi’nin ilk alfabesi).
 Uygur Alfabesi 18 harflidir ve hazırlanmasında Soğd Aalfabesi’nden yararlanılmıştır.
 Arap Alfabesi İslamiyet’in kabulüyle birlikte ilk defa Karahanlılar ve Gazneliler tarafından kullanılmaya başlanmıştır. Selçuklular, Beylikler ve Osmanlılar da bu alfabeyi kullanmışlardır.
 Latin Alfabesi, Cumhuriyet’in ilanı sonrasında kabul edilmiştir.
 Kiril Alfabesi, SSCB hâkimiyeti altında yaşayan Türk toplulukları tarafından kullanılmıştır.
 Uygurlar döneminden kalan en önemli eserlerden biri olan “Altın Yaruk”,Çince’den Uygur Türkçesi’ne çevrilmiştir, dini bir eserdir.
 Ayrıca “Sekiz Yükmek” ve “İki Kardeş Hikâyesi” de ünlü Uygur metinleri arasında yer alır.



 Eski Türklere ait başlıca kitabeler şunlardır;

Yenisey Kitabeleri: Kırgızlara aittir. VI. yüzyılda yazılmıştır. Kırgızların mezar taşlarına yazdıkları yazılardan oluşmaktadır.

Göktürk (Orhun) Kitabeleri: VIII. yüzyılda, Kutluk (II. Göktürk) Devleti zamanında Bilge Kağan, Kültigin ve Vezir Tonyukuk adına dikilmiştir. Türk adının geçtiği ilk yazılı belgedir. Ayrıca Türk Tarihi’nin ve Türk Edebiyatı’nın ilkyazılı belgesidir. Yolluğ Tigin tarafından taşa kazınarak yazılmıştır. Bu nedenle Yuluğ Tigin Türklerin ilk tarihçisi ve edebiyatçısıdır.

Karabalasagun (Ordu Balık) Yazıtları: Uygurlara aittir. Mani dini hakkında bilgi verir. Türkçe, Çince ve Soğdça yazılmıştır.

Moyen Çö(Şine Usu Yazıtı) Kitabesi: Uygurlara aittir. Uygur Kağanı Moyen Çör’ün Çin’e karşı yaptığı seferlerden bahseder (759 – 760).