Ø İnkılâp:
Siyasi ve hukuki niteliği bulunan bir topluluk içerisinde
eskilerin yerini yenilerin almasıdır. Siyasi, sosyal ve kültürel alanda meydana
gelen köklü değişikliklerdir.
Ø Diğer
bir deyişle İnkılâp; halk hareketi sonucu mevcut düzenin zor kullanılarak
yıkılması ve yıkılan düzenin yerine çağın ihtiyaçlarını karşılayacak yeni
bir düzenin kurulmasıdır.
NOT:
Yapılan hareket ileriye dönük bir düzeni getiriyorsa
“inkılâp”, geriye dönük bir düzeni getirmeyi amaçlamışsa “irtica”
olarak nitelendirilir.
Ø Atatürk’ün
İnkılâp Anlayışı: Atatürk’e göre inkılâp, mevcut
kurumları zorla değiştirmek demektir. Türk milletini son asırlarda geri
bırakmış olan kurumları yıkarak yerlerine milletin en yüksek medeni icaplara
göre ilerlemesini sağlayacak yeni kurumlar açmaktır.
Ø Türk
İnkılâbı’nın Özellikleri:
Dışarıda işgalci devletlere, içeride sultan ve
halifeye karşı yapılan bir ulusal bağımsızlık ve egemenlik
mücadelesidir.
Tarihi gelişmelerin izin vermemesi nedeniyle teorik ve
ideolojik bir hazırlığı yoktur.
Toplumun her
kesiminden insanların katılımıyla gerçekleşen bir halk hareketidir.
NOT:
Toplumun geneli tarafından benimsenmeyen bir inkılâp hareketi
başarıya ulaşamaz.
Türk toplumunun gereksinimlerinden doğan bir yenilik ve
diriliş hareketidir (Türk inkılâbı statik yani durağan değildir
ve gelişmelere açıktır.).
Türk inkılâbını en başından sonuna kadar gerçekleştirenler
aynı kişilerdir.
Bağımsızlık yolunda savaşan sömürge uluslara örnek olduğu için evrenseldir.
Her alanda çağdaş
bir yapı kurmayı hedeflemiştir.
Þ Demokratik yollarla yürütülmüştür
(Örnek; Bölgesel ya da ulusal kongrelerin düzenlenmesi, TBMM’nin açılması).
Türk inkılâbının
yapılması, egemenliğin millete ait olduğu yeni bir devletin kurulmasında etkili
olmuştur.
XIX.
YÜZYILDA OSMANLI DEVLETİ’NİN GENEL DURUMU
Ø Bu yüzyılda Osmanlı
Devleti, parçalanma ve çöküş sürecini yaşamıştır. Mevcut durumunu
koruma ve toprak kayıplarını önleme düşüncesiyle Avrupalı büyük devletler
arasında denge politikası izlemiştir.
Ø Yüzyıl başında,
Rusya’ya karşı İngiltere ve Fransa’nın desteğini alırken, yüzyıl
sonlarında ise İngiltere, Fransa ve Rusya’ya karşı kalkındırma ve yardım
görünümü altında kendisine yaklaşan Almanya ile birlikte hareket etmiştir.
Ø Osmanlı Devleti bu
yüzyılda, Fransız İhtilali sonrasında yayılan milliyetçilik akımından
olumsuz yönde en fazla etkilenen imparatorluk olmuştur. Özellikle Balkan
ulusları Osmanlı’ya karşı isyan edip imparatorluktan kopmaya
başlamışlardır.
Ø Osmanlı Devleti,
imparatorluğun bütünlüğünü korumak düşüncesiyle 1839’da Tanzimat Fermanı’nı,
1856’da Islahat Fermanı’nı ilan etmiş, 1876’da da Kanun-u
Esasi’yi kabul ederek, meşruti yönetime geçmiş; fakat dağılmayı
durduramamıştır.
Ø Osmanlı Devleti bu
yüzyılda, devlet yapısını çağdaşlaştırma düşüncesiyle, Batılı tarzda ıslahat
hareketlerine hız vermiştir (eğitim, öğretim, askerlik, yönetim ve
hukuk alanlarında).
Ø Bu
yüzyılda Osmanlı toplumu içerisinde bir kültür çatışması yaşanıyordu
(medreseler ve batılı eğitim kurumları nedeniyle). Ayrıca Tanzimat Dönemi’nde
de yabancı okulların
açılması farklı kültürel yapılara sahip nesillerin
yetişmesine neden olmuştur.
Ø Askeri
alanda yapılan ıslahat hareketlerinin en önemlisi, 1826’da gerçekleşen Vaka-i
Hayriye’dir. Bu olayla Yeniçeri Ocağı kaldırılmıştır. Yerine Batılı
tarzda eğitim yapan Asakir-i Mansure-i Muhammediye Ordusu kurulmuştur.
NOT:
Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılması, padişahı devlet yönetiminde ve
ıslahatları yapma konusunda daha etkili hale getirmişse de askeri
alandaki ıslahatlar, savaşlardaki yenilgileri durduramamıştır.
Ø Osmanlı ekonomisi bu
yüzyılda daha da kötü bir duruma düşmüştür. Osmanlı, bu yüzyılda Batı’da
meydana gelen Sanayi İnkılâbı’nı takip edemediği gibi, Batılı
devletlere verdiği geniş ticari imtiyazlarla (Kapitülasyonlar),
Avrupa’dan Osmanlı ülkesine sanayi ürünleri girişini de hızlandırmıştır.
Ø Dışarıdan bol ve ucuz
mal girişi loncaları zor durumda bırakmıştır. Fabrikalarla rekabet edemeyen loncalar
dağılmıştır.
Ø Alınan borçlar geri
ödenemeyince Batılı büyük devletler, alacaklarını tahsil etmek için 1881’de Duyun-u
Umumiye (Genel Borçlar) idaresini kurarak Osmanlı’nın
gelir kaynaklarına el koymuşlardır.
Ø Osmanlı
Devleti’nin bu çöküş sürecini durdurabilmek için bir kısım
Osmanlı aydınları ve devlet adamları bazı görüşleri (fikir akımları) ortaya
atmışlardır.
§ Osmanlı
Devleti’ni Çöküşten Kurtarmak Amacıyla Ortaya Atılan Fikir Akımları
1.
Osmanlıcılık:
Bu görüş, Genç Osmanlılar (Jön Türkler) tarafından
ortaya atılmıştır (Mithat Paşa, Ziya Paşa, Namık Kemal, Hüseyin Avni Paşa ve
Ali Suavi).
İmparatorluk sınırları içerisinde yaşayan herkesi din, dil, ırk
ve mezhep ayrımı yapmaksızın kanun önünde eşit görmeyi amaçlıyordu.
Tanzimat Fermanı, Islahat Fermanı, Kanun-i Esasi ve
I. Meşrutiyet’in ilanı bu fikir esasları içinde gerçekleştirildi.
Bu görüşü
savunanlar, devletin kurtuluşunu meşruti yönetime geçmekte görüyorlardı. I.
Meşrutiyet’in ilanıyla bu durum gerçekleşmiş ve herkese temsil hakkı
tanınmıştır.
Þ Osmanlı
sınırları içerisinde yaşayan her milletin temsilcilerinden oluşan Mebusan
Meclisi açılmıştır.
NOT:
Osmanlı’daki bu meclis, oluşumu itibariyle (çok uluslu) dünya
demokrasilerinde ilktir.
1877 - 1878 Osmanlı
- Rus Savaşı (93 Harbi) ile Balkan Savaşları bu fikir akımının başarılı
olamayacağını ortaya koymuştur; çünkü bu savaşlar sonucunda bazı
azınlıklar Osmanlı Devleti’nden ayrılarak bağımsız olmuşlardır.
NOT:
Osmanlıcılık fikrine en büyük darbe, milliyetçilik akımından
gelmiştir. Balkan uluslarının Osmanlı Devleti’nden ayrılması, bu
görüşün gerçekçi temeller üzerine dayanmadığını göstermiştir.
2.
İslamcılık (Ümmetçilik):
Osmanlıcılık fikrinin etkisini kaybetmesinden sonra, II.
Abdülhamit ve taraftarlarınca ortaya atılmıştır. İstibdat Dönemi’nde
geçerli olmuştur.
Bu fikir akımının savunucuları arasında Mehmet Akif,
İskilipli Mehmet Atıf ve Sait Halim Paşa da vardır.
Bu görüşe göre devletin kurtuluşu, halifelik makamının bütünleştirici
etkisiyle Müslümanların bir çatı altında toplanmasıyla olacaktır.
Panislamizm olarak
da nitelendirilen bu görüşe, Osmanlıcılık fikrinde olduğu gibi, en büyük
darbe milliyetçilik akımından gelmiştir.
NOT:
I. Dünya Savaşı’nda Kanal Cephesi’nde Müslüman Arapların
İngilizlerle işbirliği yapıp Osmanlı Devleti’ne karşı savaşmaları,
ümmetçilik görüşünün geçerliliğini kaybettiğini göstermiştir.
3.
Türkçülük (Turancılık):
Milliyetçilik akımından en son etkilenen Osmanlı
toplumu, Türkler olmuştur.
Türkçülük fikrini ortaya atan Ziya Gökalp’tir. Bu
görüşe göre devletin kurtuluşu, Türkler üzerinde oluşturulacak bir
yönetimde görülmüştür.
Bu fikir rakımının
savunucuları arasında Mehmet Emin Yurdakul, Ömer Seyfettin, Yusuf Akçura,
İsmail Gaspıralı ve Mehmet Emin Resulzade de vardır
Þ Ancak bu görüş, daha sonraki
dönemde İttihat ve Terakkiciler tarafından benimsenmiş ve Pantürkizm
(Turancılık) şeklinde yorumlanarak, bütün dünya
Türklerinin bir çatı altında toplanması çalışmalarına dönüşünce, gerçekleştirilmesi
hayal olmuştur. Enver Paşa’nın “Sarıkamış Harekâtı” Turancı
düşüncenin etkisiyle yapılmıştır.
İttihat ve Terakkiciler döneminde devlet siyaseti haline gelen
bu görüş Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’na girmesinde de etkili
olmuştur.
Türkçülük görüşü,
Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasında etkili olurken; Türkiye
Cumhuriyeti’nin kurulmasında temel fikir olmuştur.
4. Batıcılık:
Temelini Tanzimat ve ondan önceki yenilikçi
padişah ve devlet adamlarından alan düşüncedir.
Bu düşünce Gerileme Dönemi’nde padişahlar, Dağılma
Dönemi’nde Aydınlar tarafından benimsenmiştir. İçtihat isimli
dergide Batıcılık düşüncesinin programı açıklanmıştır. Bu fikir akımının
savunucuları arasında; Abdullah Cevdet, Celal Nuri ve Süleyman
Nazif adlı aydınlar da vardır.
Devletin kurtuluşunu, Batı’nın ilerlemiş teknolojisini ve
felsefi düşüncesindeki gelişmişliğini Osmanlı ülkesine getirmekte görmüştür.
Bu amaçla II.
Mahmut Dönemi’nden itibaren Avrupa’ya öğrenciler gönderilmiştir.
Amaç; Batı’dan bilimsel ve teknolojik gelişmelerin transfer edilmesidir.
Þ Ancak
Batılılaşma, bilim ve teknik alanlarından ziyade, kültürel alanda
gerçekleşmiştir.
NOT:
Osmanlı Devleti’nin Batılı ıslahatlar yapmaya başladığı ilk
dönem Lale Devri (1718 - 1730)’dir.
NOT:
Batılılaşma, yeni Türk Devleti’nin de amaçları arasında yer
almıştır. Günümüze kadar devam eden bir görüştür.
5. Adem-i
Merkeziyetçilik (Federal Yönetim):
Ahrar (Hürler) Partisi’nin temel düşüncesi olan bu görüşte, azınlıkların,
içişlerinde serbest dışişlerinde Osmanlı yönetimine bağlı kalması
savunulmuştur. Ayrıca bu görüşe göre liberal ekonomiye geçilmesi gerektiği
de belirtilmiştir.
Prens
Sabahattin (Ahrar Fırkası’nın kurucusu) tarafından savunulan bu düşünce
fazla etkili olamamış ve uygulanamamıştır.
19.
YÜZYILIN SONU VE
20.
YÜZYIL BAŞLARINDA OSMANLI DEVLETİ
I.
MEŞRUTİYET
(23
ARALIK 1876)
Ø 1870’li yıllarda
Osmanlı Devleti, Balkan milletlerinin isyanlarıyla karşılaşmış (milliyetçilik)
ve dönemin padişahı Abdülaziz, bu ayaklanmaları sert bir şekilde bastırmıştır.
Ø Balkanlarda bu
gelişmelerin yanında, Osmanlıcılık görüşünü savunan ve devletin
kurtuluşunu meşruti yönetime geçmekte gören Genç Osmanlıların yenilik çalışmaları
karşısında Abdülaziz’in tavrı oldukça sert olmuştu.
Ø Yenilik taraftarları
1876’da Abdülaziz’i tahttan indirip yerine V. Murat’ı tahta
çıkarmışsalar da ruh sağlığının bozuk olması nedeniyle 3 ay sonra tahttan
indirilmiştir.
Ø Osmanlı
tarihinde meşrutiyetin ilan edilmesinde Genç Osmanlıların (Jön Türkler,
Yeni Osmanlılar) etkisinin yanı sıra;
Azınlıkları yönetime katarak birlik ve beraberliği
sağlamak,
Avrupalı devletlerin, azınlıklar sorununu bahane ederek devletin
içişlerine karışmasını engellemek,
Azınlık (bağımsızlık) isyanlarını durdurmak,
Osmanlı halkının yönetime
katılmasını sağlamak,
Þ 1876’daki
İstanbul (Tersane) Konferansı’nda Osmanlı Devleti aleyhine
kararlar çıkmasını engellemek düşünceleri de etkili olmuştur.
Ø Yenilik
taraftarları bu düşüncelerle Kanun-i Esasi’yi ilan etmesi ve meşruti
yönetime geçmesi şartıyla II. Abdülhamit’i tahta çıkardılar.
NOT:
Osmanlı Devleti’nde II. Osman ve III. Selim yenilik
yaptıkları gerekçesiyle tahttan indirilirken, Sultan Abdülaziz ise yenilik
karşıtı olduğu için tahttan indirilmiştir (Meşrutiyeti ilan etmeyi
kabul etmediği için).
Ø Batılı devletler bu
sırada Balkanlar’daki gelişmeleri değerlendirmek için İstanbul’da
bir konferansın toplanmasına karar verdiler (1875 Bosna – Hersek ve Sırp
isyanları nedeniyle).
Ø Osmanlı devlet
adamları bu konferansı içişlerimize karışma olarak gördükleri için karşı
çıkmışlar ve meşruti yönetime geçileceğini ve bütün Osmanlı uluslarına
temsil hakkı vereceklerini bildirmişlerdir.
Ø Buna rağmen İngiltere,
Fransa, Rusya, Avusturya, Almanya ve İtalya temsilcileri,
İstanbul’da konferans düzenlediler (Tersane Konferansı).
Ø Bütün
bu gelişmeler sonucunda sultan II. Abdülhamit, Sadrazam Mithat Paşa
başkanlığındaki devlet adamlarıyla birlikte 23 Aralık 1876’da Türk
Tarihi’nin Avrupa tarzındaki ilk anayasası sayılan Kanun-i
Esasi’yi kabul edip, meşrutiyeti ilan etmiştir (119 madde).
NOT:
Kanun-i Esasi’nin ilanında Osmanlıcılık ve Batıcılık
fikir akımları etkili olmuştur.
Kanun-i
Esasi’nin Önemli Maddeleri
Osmanlı soyunun en
büyük erkek evladı saltanat ve hilafet makamının da sahibidir.
§ Bu
madde Osmanlı meşrutiyetinin monarşik karakter taşıdığını gösterir.
Devletin dini
İslam’dır. Yasalar dini hükümlere aykırı olamaz.
§ Bu
madde Osmanlı anayasasının teokratik ağırlıklı bir yapıya sahip
olduğunu gösterir.
Yasama (Kanun
yapma) görevi, Ayan ve Mebusan meclislerine aittir.
Þ Ayan Meclisi üyeleri,
padişah tarafından seçilir ve ömür boyu bu görevde kalabilir.
Mebusan Meclisi
üyeleri, her 50.000 erkek nüfusa bir milletvekili olmak üzere
dört yılda bir seçilir.
§ Meclisin açılmasıyla
Osmanlı Devleti’nde ilk kez parlamenter (Anayasal devlet düzenine)
sisteme geçilmiş ve ilk kez rejim değişikliği yaşamıştır.
§ Osmanlı Devleti’nde halk
ilk defa padişahın yanında yönetime ortak olmuştur.
§ I. Meşrutiyet çift
meclislidir (Mebusan Meclisi ile Ayan Meclisi); bu yönüyle 1961 Anayasası’na
benzer (Millet Meclisi ile Cumhuriyet Senatosu).
§ Padişahın
Ayan Meclisi üyelerini kendisinin seçmesi ulus egemenliği ilkesine ters
düşmektedir.
Yürütme yetkisi, padişahın başında bulunduğu Bakanlar
Kurulu’na (Heyet-i Vükela’ya) aittir.
Padişah Bakanlar Kurulu’nun üyelerini atama ve görevden alma
hakkına sahiptir. Kanun teklifini sadece hükümet yapabilecektir. Kanunların
yapılmasında son söz padişahındır (Padişahın mutlak veto yetkisi vardır.).
Meclis üyelerinin
yasa önerisinde bulunabilmesi padişahın iznine bağlıdır.
§ Bu
maddeler Mebusan Meclisi’nin etkinliğini azaltmış ve bu meclisi
bir danışma meclisi durumuna düşürmüştür. Padişahın meclis
üzerindeki etkinliği artmıştır.
Meclisi açma
- kapatma yetkisi padişaha aittir. Hükümet meclise karşı değil, padişaha karşı
sorumludur.
§ Bu
madde padişahın yetkilerinin halk iradesinden üstün olduğunu gösterir.
Hükümetin meclis denetiminde olmaması demokratik olmayan uygulamalardır.
Padişah, meclisi toplantıya
çağırabilir.
Anayasada;
F Vatandaşlık hakkı
F Kişi hürriyeti
F Kişi güvenliği
F Eğitim özgürlüğü
F Din
ve basın özgürlüğü
F Mülkiyet hakkı
§ Bu
maddelerle kişisel haklar ve özgürlükler anayasal güvence altına
alınmıştır (ilk kez).
Mebuslar
kendilerini seçen yerin değil, bütün Osmanlı vatandaşlarının vekilidir.
§ Bu
madde ile azınlık mebuslarının ayrılıkçı çalışmalarını önlemek amaçlanmıştır.
Devletin dili, Türkçedir.
Padişah, devletin
güvenliğini bozanlara yönelik polis araştırması yaptırabilecek ve bu kişileri
sürgün edebilecektir (113. madde).
v Meşrutiyetin
Sona Ermesi ve Sonraki Gelişmeler:
Ø Meşrutiyetin
ilanından sonra Batılı devletler Londra Konferansı’nı topladılar ve
Balkan uluslarının durumlarının iyileştirilmesi yönünde Osmanlı’dan talepte
bulundular.
Ø Osmanlı Devleti,
konferansta alınan kararları reddetti ve bu durum 1877 – 1878 Osmanlı -
Rus Savaşı’nın nedenlerinden biri oldu.
Ø 1877 Şubat’ında
seçimler yapıldı, 1877 Mart’ında halkın temsilcilerinden oluşan Mebusan
Meclisi ile padişahın seçmiş olduğu temsilcilerden oluşan Ayan
Meclisi açıldı.
Ø Azınlıkların mecliste
aşırı bir şekilde bağımsızlık talebinde bulunmaları, devletin
işlerinin yavaşlaması ve yürümemesi sonucunda II. Abdülhamit, Osmanlı -
Rus Savaşı’nı (93 Harbi) bahane ederek, 14
Şubat 1878’de meclisi kapattı.
Ø II.
Abdülhamit, 1908 yılına kadar ülkeyi sıkı ve otoriter bir yönetimle (İstibdat
Dönemi) idare etmiştir.
NOT:
I. Meşrutiyet anayasası (Kanun-i Esasi) en kısa süre yürürlükte
kalan anayasadır.
Ø I.
Meşrutiyet’in sona erme nedenleri şunlardır;
§ Meşrutiyet’in
bir halk hareketi sonucunda ilan edilmemesi, halkın bilinçli olmayışı ve
II. Abdülhamit’in meşrutiyet
yönetiminden yana olmayışı
§ Rejimi
savunacak sistemli parti örgütlerinin olmaması
§ Çok
uluslu olan parlamentoda Müslümanlarla birlikte diğer ulusların temsilcilerinin
de yer alması ve onların aşırı isteklerinin imparatorluğun geleceğini tehlikeye
düşürmesi
Ø Osmanlı Devleti 1877
- 78 Osmanlı -Rus Savaşı’nı kaybetmiş ve sonucunda Rusya’yla Ayestefanos
Antlaşması’nı imzalamışsa da Batılı devletlerin itirazı üzerine bu
antlaşma yürürlüğe girmemiş ve yerine Berlin Antlaşması (1878)
yapılmıştır.
Ø Berlin Antlaşması’nda
Osmanlı Devleti; Sırbistan, Karadağ ve Romanya’nın
bağımsızlığını tanırken, Bulgaristan’a da özerklik vermiştir.
Ayrıca “Ermeni Meselesi” de ilk defa uluslar arası bir
antlaşmaya konu olmuştur.
Ø Berlin Antlaşması’ndan
sonra İngiltere ve Fransa, Osmanlı toprak bütünlüğü politikasını terk ederek parçalamaya
yönelik siyaset izlemeye başlamışlardır.
Ø İngiltere bu politika
doğrultusunda 1878’de Kıbrıs’ı, 1882’de Mısır’ı
işgal ederken Fransa da 1881’de Tunus’u ve Fas’ı (1904)
ele geçirmiştir.
Ø 1881’de kurulan Duyun-u
Umumiye (Genel Borçlar) İdaresi’yle alacaklı
büyük devletler, Osmanlı’nın gelir kaynaklarına el koymuşlardır.
Ø Devletler arasında
yaşanan bu gelişmeler Osmanlı’yı Almanya’ya yakınlaştırmıştır.
Ø Osmanlı Devleti
1897’de Girit’te başlayan isyanlar nedeniyle Yunanistan’la savaşmış ve
sonucunda İstanbul Antlaşması’nı imzalamıştır. Bu antlaşmayla da Girit’e
özerklik verilmiştir.
Ø Dışarıda bu
gelişmeler yaşanırken İstanbul’da da Ali Suavi adında bir
gazeteci Çırağan Sarayı’nı basarak (Çırağan Vakası) II.
Abdülhamit’i tahttan indirip meclisi tekrar açmak istemiş ancak bu saray
darbesi başarısızlıkla sonuçlanmıştır.
Ø 1889’da Askeri Tıp
Okulu öğrencileri “İttihat-ı Osmanî” adlı bir cemiyet kurdular. Daha sonra bu
cemiyet “İttihat ve Terakki Cemiyeti” adını aldı.
Ø İttihat
ve Terakki Cemiyeti bir süre sonra Mustafa Kemal’in Şam’da kurduğu ve
Selanik’te şubesini açtığı Vatan ve Hürriyet Cemiyeti (1905) ile
birleşecek ve parti şekline dönüşecektir.
NOT:
Mustafa Kemal; İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin askeri kanadının siyasi
işlerin odağında olmasını eleştirmiş ve cemiyetten ayrılmıştır (Balkan
Savaşları’nda alınan yenilgi Mustafa Kemal’i haklı çıkaran ilk gelişmedir.).
Ø İstibdat
Dönemi’nde ayrıca;
F Basına sansür konularak; gazete
basılması, yönetim anlayışına ters düşen kitapların okunması yasaklanmıştır.
F Denizden uzak Yıldız
Sarayı yapılarak, devletin idaresi bu saraydan yapılmaya başlandı.
F Hafiyelik
teşkilatı kuruldu; haber getirenler ödüllendirildi.
F İç idare ve dış
ilişkilerde Panislamist bir politika (İslamcılık) benimsenmiştir.
F Doğu Anadolu’da
merkezi otoriteyi arttırmak ve Ermeni faaliyetlerine engel olmak amacıyla “Hamidiye
Alayları” kuruldu.
F Donanma Haliç’e
kapatıldı (çürümeye başladı.).
F Berlin
– Bağdat Demiryolu Hattı Alman şirketine ihale
edildi.
F Orduda
gerçek silahlar ve mermiler ile talim yapılması yasaklandı.
II.
MEŞRUTİYET
(23
TEMMUZ 1908)
§ İlan
Edilme Nedenleri:
İttihat ve Terakki Cemiyeti (Birlik ve İlerleme Derneği)’nin
meşrutiyet çalışmaları
Reval
Görüşmeleri’nde (8 Temmuz 1908) İngiltere, Fransa ve Rusya’nın Osmanlı
Devleti’nin içişlerine karışma niteliğinde kararlar alması (İstanbul
ve Boğazlar Ruslara bırakıldı, Makedonya’da ıslahat yapılması kararını aldılar,
İngiltere Rusya’yı Balkanlarda serbest bıraktı.)
NOT:
Tersane Konferansı’nın toplanması I. Meşrutiyet’in, Reval
Görüşmeleri ise II. Meşrutiyet’in ilanını hızlandıran gelişmelerdir.
Balkan ayaklanmalarını önleyerek İmparatorluğun birliğini koruma
düşüncesi
Ordudaki
İttihatçıların ayaklanmalarından çekinilmesi
Ø İttihatçılar
Reval Görüşmeleri’ne tepki göstererek, kendilerine bağlı birliklerle Manastır ve Selanik’te ayaklanmışlar ve
meşrutiyetin yeniden ilan edilmesini istemişlerdir. II. Abdülhamit,
Rumeli’deki gösterilerin artması sonucunda meşrutiyeti ikinci kez yeniden ilan
etmek zorunda kalmış ve Kanun-i Esasi’yi yürürlüğe koymuştur.
§ Sonuçları:
İlk defa çok
partili hayata geçilmiştir. Bu partiler; İttihat ve
Terakki Fırkası, Osmanlı Ahrar Fırkası (Türk Tarihi’nin ilk siyasi
partisidir.), İttihad-ı Muhammediye Fırkası, Hürriyet ve İtilaf
Fırkası, Osmanlı Demokrat Fırkası, Islahat-ı Esasiye-i Osmaniye Fırkası,
Mutedil Hürriyetperveran Fırkası ve Fedakaran-ı Millet Fırkası’dır.
NOT:
II. Meşrutiyet’in ilanından sonra parti haline gelen İttihat ve
Terakki Fırkası iktidara gelmiştir ancak yönetime tam hâkim olamamıştır. Bunun
üzerine muhalefeti sindirme politikası uygulamıştır (İttihat ve Terakki’nin
yayın organları; Meşveret Gazetesi ve Mizan Gazetesi’dir.).
NOT:
II. Meşrutiyet’in ilanından I. Dünya Savaşı’nın sonuna kadar
İttihat ve Terakki Partisi dönemin en güçlü siyasi partisi oldu.
Meşrutiyet
yönetiminin ilk günlerindeki karışık ortam bazı devletlerin işine yaramıştır;
v Bulgaristan bağımsızlığını
ilan etti.
v Avusturya -
Macaristan, Bosna -Hersek’i ilhak etti.
v Yunanistan,
Girit’i işgal ederek kendi topraklarına kattığını açıkladı.
31
MART OLAYI (13 NİSAN 1909)
Ø II.
Meşrutiyet düzenine geçildikten sonra;
F Ümmetçi – meşrutiyetçi basının sert
tartışmalara başvurması,
F Rejim
karşıtı hareketlerin artması,
F İttihatçıların yönetime tam olarak
egemen olamaması,
F Avrupalı devletlerin kışkırtması,
F Halkın dini
duygularının istismarı,
F Temelde
ise kurulmaya çalışılan demokratik düzeni devirmek amacıyla (Volkan
Gazetesi yazarı Derviş Vahdeti önderliğinde) İstanbul’da yönetime karşı
büyük bir ayaklanma çıkmıştır (Rumi 31 Mart 1325).
Ø Bu ayaklanma
karşısında İttihat ve Terakkiciler, Mahmut Şevket Paşa komutasındaki Harekât
Ordusu’nu İstanbul’a getirerek ayaklanmayı bastırdılar. Bu orduda Mustafa
Kemal Kurmay Yüzbaşı olarak görev yapmıştır.
Ø 31 Mart
Ayaklanması’ndan sonra İttihat ve Terakkiciler mecliste çoğunluğu ele
geçirdiler.
Ø Padişah
II. Abdülhamit meclis kararıyla tahttan indirilmiş ve V. Mehmet Reşat padişah
ilan edilmiştir.
NOT:
Meclis kararı ile tahtan indirilen ilk padişah II.
Abdülhamit’tir (İkincisi Vahdettin’dir.).
NOT:
Harekât Ordusu’nun bu ayaklanmayı bastırmasıyla; Sarayın
yönetimdeki etkisi kırılmıştır, Ordu yeniliklerin ve rejimin koruyucusu
olmuştur, Kanun-u Esasi’de köklü değişiklikler yapılmıştır.
NOT:
31 Mart Olayı rejimi yıkmaya yönelik olan dini nitelikli ilk
ve tek isyan hareketidir. Bu yönüyle Cumhuriyet Dönemi’ndeki Şeyh
Sait ve Menemen isyanlarıyla benzerlik gösterir.
¶ Kanun-u
Esasi’de Yapılan Önemli Değişiklikler:
Ø Padişahın
mecliste anayasaya bağlılık yemini etmesi kararlaştırılmış, ödenekleri yasaya
bağlanmış, hükümetin oluşumu üzerindeki yetkileri azaltılmıştır (Hükümet
üyelerini sadrazam seçmeye başlamıştır.).
Böylelikle kanun
üstünlüğü ilkesi pekişmiş ve padişahlık sembolik hale gelmiştir.
Ø Hükümet
(Bakanlar Kurulu) Mebusan Meclisi’ne karşı sorumlu hale getirilmiştir.
Padişahın hükümet
üzerindeki yetkileri kısıtlanmış, meclis üstünlüğü ilkesi benimsenmiştir.
Ø Padişahın meclisi
kapatma yetkisi sınırlandırılmıştır (parlamentonun ancak kabinenin
güvenoyu alamaması durumunda feshedilebileceği belirtilmiştir.).
Ø Padişahın sürgüne
gönderme yetkisi kaldırılmıştır.
Ø Mebusan ve Ayan
meclisleri padişahtan izin almadan kanun teklifi verebilecektir.
Ø Yasalara aykırı
tutuklama yasaklanmıştır.
Ø Sansür
yasağı kaldırılmıştır.
Ø Padişahın veto ettiği
bir yasa tasarısı mecliste değişmeden aynen kabul edilirse, Padişahın tasarıyı
onaylaması zorunluluğu (2 ay) getirilmiştir (Padişahın mutlak veto
yetkisi kaldırılmıştır.)
Ø Toplanma,
dernek ve parti kurma hakkı ve hürriyetleri kabul edilmiştir.
NOT:
II. Meşrutiyet Dönemi’ndeki bu gelişmeler, Kanun-i Esasi’nin
daha demokratik hale getirildiğinin bir göstergesidir.
NOT:
Bu düzenlemelerle padişah, yasama ve yürütme organları üzerindeki
yetkilerini yitirmiştir.
NOT:
II. Meşrutiyet’in ilanından sonra açılan mecliste, Ayan
Meclisi’ne yer verilmemiştir. Ancak üyeler, ödeneklerini almaya devam
etmişlerdir.
§ I.
Meşrutiyet ile II. Meşrutiyet Arasındaki Farklar
Þ I. Meşrutiyet’te
siyasi partiler yoktur. II. Meşrutiyet’te çok partili siyasi hayat vardır.
I. Meşrutiyet çift meclisli, II. Meşrutiyet tek
meclislidir.
I. Meşrutiyet’te padişahın yetkileri fazla iken, II.
Meşrutiyet’te meclisin yetkileri arttırılmıştır.
II. Meşrutiyet’te temel
haklar genişletilmiştir (dernek kurma, miting yapma gibi).
TRABLUSGARP
SAVAŞI
(1911
– 1912)
§ Nedenleri:
Siyasi birliğini geç tamamlayan İtalya’nın, gelişen sanayisine hammadde
ve pazar araması
Osmanlı Devleti’nin Trablusgarp’ı koruyabilecek güçte
olmaması
Trablusgarp’ın coğrafi konumu itibariyle İtalya’ya yakın
olması
Trablusgarp’ın
ticaret yolları üzerinde bulunması ve zengin petrol kaynaklarına sahip
olması
NOT:
İngiltere ve Fransa’nın kendi sömürgelerini güvence altında
tutmak ve İtalya’yı Almanya’nın yanından ayırma düşüncesi de
İtalya’yı Trablusgarp’a yönlendirmiştir.
NOT: 1909’da
İtalya ve Rusya arasında imzalanan Racconigi Antlaşması ile
İtalya, Rusya’nın Boğazlardaki, Rusya da İtalya’nın Trablusgarp’taki
çıkarlarını karşılıklı olarak tanımıştır.
§ Savaş:
Ø İtalya, 28 Eylül
1911’de Trablusgarp’la ilgili isteklerini, Osmanlı Devleti’ne bir nota ile
bildirdi (İtalya, Osmanlı’nın Trablusgarp’ı gelişmekte geri bıraktığını ve bölgedeki
İtalyanlara kötü davrandığını iddia etmiştir.). Osmanlı’nın bu
istekleri reddetmesi üzerine de İtalya Trablusgarp’a asker çıkardı (ilk
kez uçak kullanılmıştır – İtalya).
Ø Osmanlı Devleti, bu
gelişme karşısında bölgeye denizden ve karadan asker gönderemedi. Bunun nedeni
de Haliç’te demirlenmiş olan Osmanlı donanmasının kullanılamayacak
durumda bulunması ve Mısır’ın da İngiltere’nin işgali altında
olmasıdır.
Ø Osmanlı Devleti
bölgeye sadece gönüllü subaylarını gönderebildi. Bu subaylar arasında Enver
Paşa, Fethi Bey ve Mustafa Kemal de bulunmaktaydı.
Ø Mısır üzerinden
gizlice Trablusgarp’a ulaşan gönüllü subaylar, yerli halkı İtalyanlara karşı
örgütleyerek Derne ve Topruk’ta başarılı savunmalar
yapıldı (Mustafa Kemal’in ilk askeri başarısıdır).
Ø İtalyanlar bu direniş
karşısında, Trablusgarp’tan çekilerek Çanakkale Boğazı’na yöneldiler.
Amaçları, Osmanlı’ya baskı yaparak barışa zorlamaktı.
Ø İtalyanlar
Rodos ve Oniki Ada’yı da işgal ettiler. Bu sırada Balkan
Savaşları başlayınca, Osmanlı Devleti çaresiz barış istemek zorunda
kaldı.
Ø Uşi
Antlaşması (18 Ekim 1912)
a) Trablusgarp ve Bingazi İtalyanlara bırakılacak,
b) Trablusgarp Müslümanları halifelik yoluyla Osmanlı Devleti’ne
bağlı kalacak (Amaç; Trablusgarp halkıyla dini - kültürel bağları devam
ettirmektir.)
c) İtalya, Trablusgarp ve Bingazi’nin Duyun-u Umumiye Komisyonu’na
ödemesi gereken taksitleri üstlenecekti.
d) Rodos
ve Oniki Ada geçici olmak şartıyla (Balkan Savaşları’nın sonuna kadar),
İtalya’nın koruyuculuğuna bırakılacak (Yunanistan’a karşı önlem olarak).
NOT-1:
Osmanlı Devleti bu madde ile Yunanistan’ın adalar üzerindeki
emellerini önlemek istemiştir. Ancak İtalya, Rodos ve Oniki Ada’yı II.
Dünya Savaşı sonuna kadar boşaltmamıştır. İtalya’nın çekilmesi üzerine
de Adalar Yunanistan’a geçmiştir (1947 Paris Antlaşması ile).
NOT-2:
Uşi Antlaşması ile Osmanlı Devleti, Kuzey Afrika’daki son
toprak parçasını kaybederek üç kıtada toprağı olan devlet özelliğini de
yitirmiştir (Kuzey Afrika’da kaybettiğimiz ilk toprak Cezayir’dir.).
NOT-3:
Osmanlı Devleti’nin siyasi, askeri ve ekonomik alanlardaki
güçsüzlüğünü ortaya çıkaran Trablusgarp Savaşı, Balkan Savaşları’na ortam
hazırlamıştır.
NOT-4:
Mustafa Kemal’in Trablusgarp’taki başarıları sonucunda rütbesi
Binbaşılığa yükseltilmiştir. Bu savaş aynı zamanda Mustafa Kemal’in sömürgeciliğe
karşı giriştiği ilk fiili mücadelesidir.
BALKAN
SAVAŞLARI
(1912
– 1913)
v I.
Balkan Savaşı
§ Nedenleri:
Fransız İhtilali sonrasında yayılan milliyetçilik akımının
Balkan ulusları üzerindeki etkisi
Balkan Devletleri’nin Osmanlı’nın Balkanlardaki
topraklarını paylaşmak istemeleri
Rusya’nın sıcak
denizlere inebilmek amacıyla Balkanlarda uyguladığı Panslavizm (Slav
birliği) politikasının etkisi
Þ Osmanlı Devleti’nin
Almanya’ya yakınlaşmasından rahatsızlık duyan İngiltere’nin Reval
Görüşmeleri (1908) sonucunda Rusya’yı Balkanlarda serbest bırakması
Batılı büyük devletlerin, Balkan devletlerini Osmanlı
Devleti’ne karşı kışkırtması
Osmanlı Devleti’nin eski güç ve otoritesini kaybetmiş
olması ve bu durumun Trablusgarp Savaşı’nda da açıkça ortaya çıkması
İttihat ve
Terakkicilerin izledikleri yanlış politikalar sonucu, Balkan
devletlerinin Osmanlı’ya karşı birleşmesi (1913 Kiliseler Kanunu)
§ Savaş:
Osmanlı Devleti kendisine karşı Bulgaristan, Sırbistan,
Yunanistan ve Karadağ’dan oluşan ittifaka karşı savaşmak
zorunda kaldı.
8 Ekim 1912’de Karadağ’ın Osmanlı’ya saldırısıyla başlayan
savaşta, Osmanlı Devleti bütün cephelerde yenilmiştir.
Bulgarlar Edirne’yi aldılar ve Çatalca önlerine
kadar geldiler. Makedonya; Sırplar, Karadağlılar ve Bulgarlar
tarafından işgal edildi. Selanik Yunanlıların eline geçti.
Ayrıca Yunanistan, Ege Adaları’na asker çıkararak bu
adaları ele geçirdi. Böylece Oniki Ada dışındaki bütün adalar
Yunanlıların eline geçti.
I. Balkan Savaşı, Batılı
büyük devletlerin beklentilerinden farklı gelişince (Örneğin;
Bulgaristan’ın İstanbul’a yaklaşması ve Yunanistan’ın Çanakkale Boğazı’nın Ege
çıkışına hâkim olması Rusya’nın Boğazlar konusundaki endişelerini harekete
geçirdi.), bu devletler durumu değerlendirmek ve Balkanlardaki savaşı sona
erdirmek amacıyla Londra (Büyükelçiler) Konferansı’nı topladılar
(17 Aralık 1912).
NOT:
Bu konferansın toplanmasındaki asıl amaç; Balkanların yeni
haritasını belirlemekti.
Ø I.
Balkan Savaşı’nda Osmanlı Devleti’nin yenilmesinin nedenleri şunlardır;
Büyük devletlerin Balkan devletlerini desteklemesi,
Balkanlar’daki Osmanlı ordusunun dağınık olması ve
askerlerin bir kısmının (65 bin eğitimli asker) savaştan önce terhis edilmesi,
Ordu içerisine siyaset karışması ve subaylar
arasında ikiliğin meydana gelmesi (en önemlisi),
Osmanlı ordusunun çok cephede birden savaşması,
Orduyu nakledecek vapur ve tren taşımacılığı
ile iletişim imkânlarının yetersiz olması,
Ege
Denizi’ndeki üstünlüğün Yunanistan’da bulunması
Londra
Barış Antlaşması
(30
Mayıs 1913)
a) Osmanlı Devleti, Edirne’nin de dâhil olduğu Midye – Enez
hattının batısında kalan bütün topraklarını kaybetti. Midye - Enez
hattı Osmanlı – Bulgar sınırı oldu.
b) Ege Adaları’nın geleceği ve Arnavutluk’un
sınırlarının çizilmesi işi büyük devletlere bırakıldı (Oniki Ada
dışındakiler).
c) Selanik, Güney Makedonya ve Girit Yunanistan’a
bırakıldı.
d) Kavala, Dedeağaç ve Midye – Enez hattının batısında kalan
bütün Trakya Bulgaristan’a bırakıldı.
e)
Makedonya’nın Orta ve Kuzey bölümleri Sırbistan’a bırakıldı.
§ Savaşın
Sonuçları:
Osmanlı Devleti’nin Balkanlarda ve Ege
Denizi’ndeki hâkimiyeti tamamen sona ermiştir (Makedonya, Arnavutluk,
Ege Adaları, Batı Trakya, Edirne ve Kırklareli kaybedilmiştir.).
I. Balkan Savaşı
sırasında Arnavutluk bağımsızlığını ilan etmiştir (1912).
NOT:
Arnavutluk, Osmanlı Devleti’nden ayrılarak bağımsızlığını
kazanan son Balkan devletidir (ilk Balkan ulusu Yunanlılardır).
Londra’da barış
görüşmeleri devam ederken İttihat ve Terakki Partisi, I. Balkan Savaşı’ndaki
yenilgiden dolayı yıpranan Kamil Paşa Hükümeti’ni “Bab-ı Ali Baskını” ile
devirerek iktidarı ele geçirmiştir (23 Ocak 1913).
NOT:
Bab-ı Ali Baskını bir hükümet darbesidir. Bu olayla
yürütme organı olan hükümet, İttihat ve Terakkicilerin eline geçmiştir.
Böylece Osmanlı Devlet yönetimi tamamen İttihat ve Terakkicilerin
kontrolüne girmiştir. Bu durum I. Dünya Savaşı’nın sonuna kadar devam
etmiştir.
Osmanlıcılık fikrinin başarılı olamayacağı görülmüş ve Türkçülük
akımı güçlenmiştir.
Balkanlarda kaybedilen topraklarda kalan Türkler azınlık
durumuna düşmüş, Osmanlı’nın elinden çıkan topraklarda yaşayan birçok Türk
ve Müslüman Anadolu’ya göç etmek zorunda kalmıştır.
Mustafa Kemal’in “ordunun siyasete karışmaması gerektiği” görüşü
haklı çıkmıştır.
Bulgaristan’ın
aşırı derecede güçlenmesi ve Ege Denizi’ne açılacak konuma gelmesi II.
Balkan Savaşı’nın çıkmasına neden olmuş ve böylece Londra
Antlaşması geçersiz hale gelmiştir.
v II.
Balkan Savaşı (1913)
§ Nedenleri:
Osmanlı Devleti’nin Balkanlardan çekilmesiyle doğan otorite
boşluğu
Osmanlı
Devleti’nden geriye kalan toprakların, Balkan devletleri arasında
paylaşılamaması
§ Savaş:
Ø I. Balkan Savaşı’ndan
sonra en fazla toprak alan devlet, Bulgaristan olmuştur. Bu durum
diğer Balkan devletlerini rahatsız etmiştir.
Ø Bu savaşta Sırbistan,
Karadağ, Yunanistan ve Romanya Bulgaristan’a karşı savaşmıştır.
Ø Bulgar kuvvetleri
bütün cephelerde yenilmiştir.
Ø Osmanlı
Devleti, Romanya’nın Bulgaristan’a saldırmasından yararlanıp savaşa katılmış ve
Bulgarlardan Edirne ve Kırklareli’ni geri almıştır.
NOT:
Osmanlı Devleti’nin Midye - Enez hattını geçmesi Londra
Konferansı kararlarını kabul etmediğini gösterir.
Ø Bulgaristan,
bu yenilgilerden sonra barış istemiştir.
NOT:
Romanya, sadece II. Balkan Savaşı’na katılmıştır.
II.
Balkan Savaşı’nı Bitiren Antlaşmalar
§ Bükreş
Antlaşması (10 Ağustos 1913)
Ø Bulgaristan,
Yunanistan, Sırbistan, Karadağ ve Romanya arasında yapıldı.
Ø Bu
antlaşma ile Bulgaristan, I. Balkan Harbi’yle ele geçirdiği birçok toprağı
kaybetti;
F Dobruca’nın bir kısmı Romanya’ya
bırakıldı.
F Manastır, Ürküp ve Piriştine
Sırbistan’a verildi.
F Girit, Makedonya ve Selanik
Yunanistan’a bırakıldı.
Ø Bulgaristan
bu antlaşma sonucunda Balkanlardaki üstünlüğünü kaybetmiştir.
NOT:
Bu gelişmeler Bulgaristan’ın I. Dünya Savaşı’nda İttifak
Devletleri’nin yanında savaşa girmesine neden olmuştur.
§ İstanbul
Antlaşması (29 Eylül 1913)
Ø Osmanlı
Devleti ile Bulgaristan arasında yapılmıştır. Buna göre;
a) Meriç Irmağı iki devlet arasında sınır olacak;
b) Edirne, Kırklareli ve Dimetoka Osmanlı’da kalacak,
c) Dedeağaç ve Kavala Bulgaristan’a verilecek,
d) Bulgaristan’da kalan Türkler isterlerse dört yıl içinde Osmanlı
topraklarına göç edebilecek,
e) Bulgaristan’da kalan Türkler Bulgarlarla eşit haklara sahip
olacaklar,
f) Türklere
mülkiyet hakkı verilecek, ilk ve ortaokullarda eğitim dili Türkçe olacak, din
ve mezhep hürriyeti sağlanacaktı.
NOT:
Bu antlaşma ile Bulgaristan’da yaşayan Türkler, azınlık
statüsüne düşmüştür (ilk kez).
NOT: Bu antlaşmayla bugünkü Türkiye – Bulgaristan sınırı çizilmiştir.
§ Atina
Antlaşması (14 Kasım 1913)
Ø Osmanlı
Devleti ile Yunanistan arasında imzalanmıştır. Buna göre;
a) Osmanlı Devleti; Selanik, Yanya ve Girit’in Yunanistan’a ait
olduğunu kabul etti.
b) Yunanistan’da kalan Türklerin hakları güvence altına alınmıştır (Türklere
azınlık statüsü verildi.).
c) Adaların
geleceği büyük devletlerin kararına bırakılmıştır.
NOT:
14 Şubat 1914’te büyük devletler, İmroz (Gökçeada), Bozcaada
dışındaki adaların (Ege Adaları) Yunanistan’da, Meis Adası hariç Oniki
Ada’nın da İtalya’da kalmasına karar verdiler.
NOT:
Gerek Bulgaristan’da, gerekse Yunanistan’da yaşayan Türklerin
durumu, günümüze kadar devam eden Batı Trakya Türkleri (Gümülcine,
Dedeağaç, İskeçe, Kavala, Yanya, Serez, İşkodra) Sorunu’nun da
doğmasına neden olmuştur.
§ İstanbul
Antlaşması (13 Mart 1914)
Ø Osmanlı Devleti ile
Sırbistan arasında yapılmıştır.
Ø Bu
antlaşmada Sırbistan’la ortak sınırımız kalmamasından dolayı sadece, bölgedeki
Türklerin haklarıyla ilgili konular karara bağlanmıştır.
Balkan
Savaşları’nın Sonuçları
Þ Osmanlı Devleti, Makedonya,
Arnavutluk, Ege Adaları, Batı Trakya’yı kaybetmiştir. Yani bu savaşlar
sonucunda Osmanlı’nın Balkanlar ve Ege Denizi hâkimiyeti
sona ermiştir.
Balkanlarda yaşayan binlerce Türk, Anadolu’ya göç etmiş, bu da Anadolu’da
Türk nüfusunun artmasına neden olmuştur. Türkçülük akımı güçlenmiştir.
İttihat ve Terakki yönetiminin orduyu ıslah etme
girişimleri Osmanlı - Alman yakınlaşmasını hızlandırmıştır.
Balkan Savaşları,
Batılı devletler arasındaki rekabeti iyice arttırmış, bu durum I. Dünya
Savaşı’na giden süreci hızlandırmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder